Yahudîler, Müslümanları yoldan çıkarmak için câhil halkın arasına, Hazret-i Ali'nin ilâh olduğu safsatasını yaydı

Yahudî İbni Sebe, halkın Hazret-i Ali'ye olan sevgisini istismâr etti. Tenasüh fikrini ortaya attı. Cenab-ı Allâh'ın hâşâ Hazret-i Ali'ye hulûl ettiği fikrini ortaya yaydı. Yahudîler, Müslümanları, sapıtmak için, câhil halkın arasına, Hazret-i Ali'nin ilâh olduğu safsatasını yaydılar. O düşüncede olanların hepsini Hazret-i Ali cezâlandı. Hazret-i Ali'nin şahâdetinden sonra:

-"Hazret-i Ali ölmedi. İbni mülcem'in öldürdüğü Hazret-i Ali, şekline giren bir şeytandı. Hazret-i Ali göklere yükseldi. O şimdi bulutların içinde yaşamaktadır" gibi bozuk düşünceler ortaya attı. Yahudî İbni Sebe'nin bozuk düşünceleri zamanla bazı câhil çevrelerde kabul gördü. (1) Yahudî İbni Sebe, tam yirmi üç değişik, bozuk yolun temelini attı. Yahudî İbni Sebe'nin kafasının ürünü olan bu yollar zamanla mezhep hâlini aldı. Yahudî İbni Sebe, bir çok bozuk mezhep ve tarikatın tohumunu attı. Yahudî İbni Sebe'nin fikirlerinden beslenip yeşeren, bozuk mezhep ve tarikatların çoğu zamanla unutuldu. İtikâdî ve Siyâsî bir havaya bürünen bazı mezhep ve tarikatlar, toplum için büyük bir tehlike oluşturdular. İslâm toplumunun arasına tefrika soktular. Müslümanları böldüler. İslâm'ın temel inançlarından sapan, itikâdî bozuk olan bütün tarikat ve mezheplerin çıkış noktası mutlak Yahudî veya Yahudî destekli bir şu veya bu şahsa dayanır.

EFENDİMİZ’İN (S.A.V.) KABRİNİ AÇMA TEŞEBBÜSÜ

Yahudîler, Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin en büyük düşmanlarıydılar. Efendimiz (s.a.v.)'e sû-i kasd düzenlediler. Efendimiz (s.a.v.)'i zehirlediler. Efendimiz (s.a.v.)'e büyü yaptılar. Efendimiz (s.a.v.)'i öldürmek için, planlar kurdular. Onların bütün planlarını Cenab-ı Allah, habibi Edîb-i Muhammed Mustafa (s.a.v.) bildirdi. Bunun için Yahudîler, Efendimiz (s.a.v.)'e vahiy getiren Cebrâil Aleyhisselâm'a düşman oldular. Sağlığında Efendimiz (s.a.v.)'e zarar veremediler. Sağlığında Efendimiz (s.a.v.)'e zarar veremeyen Yahudîler, O Yüce Râsûle vefatından asırlar sonra zarar vermek için planlar kurdular. Büyük İslâm idârecilerden, Gazneli Mahmud Han (2) ordusuyla Efendimiz (s.a.v.)'i zâyeretine gitmişti. Gazneli Mahmud teberrük için ordusuyla beraber Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerini ziyâret ettiği günlerde bir gece rüyâ gördü. Rüyâsında Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, kendisine: Ey Mahmud beni kurtar!" diye seslenmişti. Gazneli Mahmud, dehşet ve heyecan içerisinde uyandı. Sağına soluna baktı. Hâlâ Rasûlüllah'ın sesi kulağındaydı. Abdest aldı, namaz kıldı. Yine uyudu. Yatağına girip, uyudu. Aynı gece yine Efendimiz (s.a.v.)'i rüyâsında gördü.

HER TAŞIN ALTINDA YAHUDİLER ÇIKIYOR

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri yine kendisine: Ey Mahmud! Beni kurtar!" diye seslendi. Gazneli Mahmud, yine büyük bir heyecan ve korku ile uyandı. Abdest aldı. İki rek'ât namaz kıldı. Dua etti. Salât-ü Selâm okudu. Yine uyudu. Sabah namaz doğru aynı rüyâ'yı tekrâr gördü. Üçüncü defa Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, yine kendisine: Ey Mahmud! Beni kurtar!" diye seslendi. Gazneli Mahmud bütün âlimleri topladı. İstişâre etti. Kimse tatmin edici bilgi vermedi. Nur Muhammed Hüdâî Hazretleri, adında bir zât ayağa kalktı. “Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, şu anda büyük bir sıkıntındıdadır." Herkes gözünü açtı. Dikkat ve heyecan ile Nur Muhammed Hüdâî Hazretlerine baktılar. Gazneli Mahmud sordu: Nedir o sıkıntı?" Nur Muhammed Hüdâî Hazretleri, "İki Yahudî, tebdili kıyâfet ederek, Medine-i Münevvere'ye geldiler. Ravzâ-i Müttahhara'ya yakın bir yerde bulunan bir yetimin evini büyük paralar vererek satın aldılar. Evinde içinde tünel kazıyorlar." Gazneli Mahmud Sordu: Niyetleri nedir?" "Niyetleri, Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin mübârek cesetlerini oradan çıkarmak ve bir gece kimseye göstermeden Medine'nin dışına çıkarıp O Yüce Râsûl (s.a.v.)'e eziyet etmektir." Gazneli Mahmud, büyük bir heyecan ile yerinden kalktı. Nur Muhammed Hüdâî Hazretlerinin elini öptü. “Bana orayı göstere bilir misin?" diye sordu. "Evet" dedi. Beraberce yürüdüler. Arkalarında vezirler, âlimler, evliya, ve askerler. Nur Muhammed Hüdâî Hazretleri evi gösterdi. “Şer şebekesi burada çalıyorlar," dedi. Gazneli Mahmud eli silahlı askerleriyle eve girdi. İki Yahudî harıl harıl çalıyordu. Hemen yakaladılar Yahudîler, ta Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin mübârek Ravzâ'sına yaklaşmışlardı. Yahudîlerin oradan çıkarılmasıyla içeri nur ile doldu. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin mübârek kefeni olduğu gibi duruyordu. Yaklaştılar. Uzanan Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin mübârek ellerini öptüler. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerine eziyet etmek isteyen, iki Yahudîyi şehrin dışana çıkarıp idam ettiler. (3) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin mübârek kabr-i şeriflerine defalaracı sû-i kasd olmuştur.

YAHUDİLER MÜSLÜMAN KILIFINA GİRDİ

Yahudiler, Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin kabr-i şeriflerini açıp; Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin mübârek vücudunu kaçırmaya karar verdiler. Bunun için iki Yahudiyi eğittiler. Güzel Arapça konusuşan iki Yahudiye Kur'an öğrettiler. Müslümanların özellikle Medeninin örf ve adetlerini öğrettiler. Bu iki Yahudi büyük paralar ile Medineye doğru yola düştüler. Sofu kıyâfetine bürünerek güya hac için Medine-i Münevvere geldiler. Medine'de Mescid-i Nebevî'nin kıble tarafında Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin kabrine çok yakın bir eve yerleştiler. Bu iki Yahudi kendilerine İslâm adını vermişlerdi. Kıyâfetleri İslâm elbisesiydi. Tam birer sofu gibi davranıyorlardı. Fakir-fukarâyı gözetiyorlardı. Yoksullara bol bol yardım ediyorlardı. Namazlarda mümkün merteb büyüklerin yanında durmaya çalışıyorlardı. En ön saflarda bulunuyordı. Her vakit Mescid-i Nebevî'de bulunuyorlardı. Her namazdan sonra göz yaşları dökerek Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin kabirlerini ziyâret ediyorlardı. Büyük bir heyecan ve aşk ile Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerini ziyâret ediyorlarımış görüntüsünü veriyorlardı. Her sabah namazından sonra Bâki Kabristanlığına gidiyorlardı. Orada göz yaşları içerisinde ehli beytin kabirlerini ziyâret ediyorlardı. Halkın duyacağı şekilde Yasin süresini okuyarak; Sahâbelerin mezarlarını ziyâret ediyorlardı. Cumartesi günleri, Kuba mescidine gidiyorlardı. Orada namaz kılıyor ve oranın fakirlerine yardım ediyorlardı. Kısa bir süre içerisinde Medinelilerin gönüllerini fethettiler. Medinelilerin sevgisini kazandılar. Bir çok insan onlara imreniyordu.

EFENDİMİZ’İN KABRİNE GİZLİ TÜNEL

Halkın sevgi ve saygısını kazanan bu iki Yahudi, Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin mübârek vücudunu kaçırmak için harıl harıl çalışıyorlardı. Tünel kazıyorlardı. Yüksek para ile kiraladıkları evden Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri’nnin kabrine doğru gizlice tünel kazıyorlardı. Buradan çıkan toprakları, torbalara doldurarak cübbelerinin altından saklayıp; kabirleri ziyâret bahanesiyle Bâkî kabristanlığına döküyorlardı. Kimse onlardan şüphelenmiyordu. Tünel Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin mübârek kabirlerine yaklaşmıştı. O sıralarada İslâm'ın âdil hükümdarlarından Selçuklu Atabeyi Nureddin Mahmud Zengî Aksungur (4), bir gece teheccüd namazını kılmış ve yatmıştı. Daha yeni uyumuştu ki, bir rüyâ gördü. Rüyâsında Efendimiz (s.a.v.) Hazreteri, kendisine kırmızı yüzlü iki kötü adam göstererek;

-"Ey Nureddin Mahmud! Beni bunlardan kurtar," dedi. Nureddin Mahumud Zengî, gördüğü bu rüyâ üzerine feryad ederek, uyandı. Abdest alıp namaz kıldıktan sonra yattı. Yine aynı rüyâ'yı gördü. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri yine kırmızı yüzlü iki adamı göstererek. “Ey Nureddin Mahmud! Beni bunların elinden kurtar," dedi. Nureddin Mahmud Zengî, yine feryat uyandı. Bütün vücudu zangır zangır titriyordu. Abdest aldı. İki rek'at namaz kıldı. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerine selât-ü selâm getirdi. Salavât getire getire uyudu. Üçüncü defa yine Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerini rüyâ'sında gördü. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, yine ayın adamları gösterdi. Ve "Ey Nureddin Mahmud! Beni bunların elinden kurtar," dedi. Nureddin Mahmud Zengî kalktı. Yine iki abdest aldı. İki rek'at namaz kıldı.

İyi bir insan olan veziri Cemaleddin Mavsilî'yi yanına çağırdı. Gördüğü rüyâ'yı ona anlattı. İstişâre etti. Vezir: Efendim! Rüyânıza göre, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kötü insanlar tarafından rahatsız edilmektedir." "Nasıl bir rahatsızlık?" "Bilmiyorum!" "Gidip araştırıp göreceğiz." "Düşüncen nedir? "Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin size gösterdiği o kötü kişileri, görmek ve yakalamak için, kalkıp gizlice Medine-i münevvereye gidelim; halkı bir araya toplayalım ve o kişileri, yakalayıp, sorguya çekelim," dedi. Öyle ettiler. Nureddin Mahmud Zengî, salih bir insan olan veziri Cemaleddin Mûsilî'nin fikrini beğendi. Onun fikrine uyarak, yanına gerekli eşyâ ve yirmi kadar asker ve değerli vezirini alıp, kimseye duyurmadan Şam'dan (veya Mısır'dan) yola çıktı. 16 günde Medine-i münevvre'ye vardı. Gidip, büyük bir heyecan ile Mescid-i Nebevî'ye iki rek'at namaz kıldı. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerini ziyâret etti. Medine halkı, Nureddin Mahmud Zengî'nın yanına toplandılar.

‘EY NURETTİN BENİ BUNLARDAN KURTAR’

Vezir, görevlilere: Ey Medineliler, Hükümdâr, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerini ziyâret için gelmiştir. Sizlere vermek için yanında hediyeler getirdi. Medinelilerin isimlerini yazın. Medine'de oturan her kes hediyesini almak için gelsin," dedi. Vazifeliler, bütün Medinelilerin isimlerini yazdılar. Bir çeşit nufus sayımı yaptılar. Bu isimlere göre herkes hediyesini almaya geldi. Gelenlere Nureddin Mahmud Zengî dikkatlice bakıyordu. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin, "Ey Nureddin Mahmud beni bunlardan kurtar," dediği kişileri bulmak istiyordu. Hediyeler dağıtırılırken, Nureddin Mahmud Zengî, rüyâ'sında pegyamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından kendisine gönderilen, kişileri aradı. Bulamadı. Nureddin Mahmud Zengî üzüldü. Aradıkları yoktu. Sordu. “Hediye almayan kimse kaldı mı?" Orada bulunanlar:

-"Kimse kalmadı." "Hiç kimse mi?" Orada bulunanlar: Endülüs'ten gelen iki derviş kaldı." Nureddin Mahmud Zengi rahat bir nefes aldı. "Bana onları getirin!" dedi Oradikiler: O iki derviş kimseden bir şey almazlar. İşleri güçleri Mescid'te ibâdet etmektir. Fakirlere sadaka dağıtırlar. Çok salih ve çok temiz insanlardır." Nureddin Mahmud Zengi, emretti: Acele gidin o iki temiz ve derviş kişiyi bana getirin," Vazifeliler, istemeyerekte olsa gidip onları getirdiler. Nureddin Mahmud Zengî, onları tanıdı. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin rüyâsında kendisine gösterip; "Ey Nureddin Mahmnud! Beni bunların elinden kurtar," dediği kişilerdi. Hükümdâr, vezirine fısıldadı: Aradıklarımız bunlar!" Vezir yerinden irkildi. Gelenlere baktı. Nureddin Mahmud Zengi onlara sordu: Nerelisiniz?" Onlar: Endülüslüyüz."Ne geziyorsunuz?" "Biz hac maksadıyla geldik ve bu sene Peyşgamber Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin yakınında bulunmayı arzu ettik. "Nerede kalıyor sunuz?" "Mescid-i Nebevî'nin yakınında.” Halk şaşkın şaşkın onlara bakıyordu. Hükümdâr, neden bu hayır sever, salih ve sofu insanları sorguya çekiyor, diyorlardı. Nureddin Mahmud Zengi, onlara: Evinizi görmek istiyorum," dedi Evlerine gittiler. Medine-i Münevvere'nin ileri gelenleri de beraberlerindeydi. Evleri, süslü kitaplar ve değerli eşyâlar vardı. Halk: Bunlar, her gününü oruçlu geçiren, beş vakit namazlarını, mescid-i nebevî'de geçiren, kapılarına gelen hiçbir fakiri geri çevirmeyen salih insanlardır," diyerek o iki kişiyi övüyorlardı. Nureddin Mahmud Zengi, evlerini dolaştı. Yerde serilen bir bir hasır dikkatini çekti. Hasırı yerden kaldırdı. Yer altına doğru giden bir tünel gördü. Tüne Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin kabrine doğru uzanıyordu. Tüneli gören Medine eşrafı mahçup oldular. Başlarını önlerine eğdiler. Hükümdâr, hemen o iki Yahudiyi tuttuklattı. Onları sorguya çekti. Onlar, önceleri doğruyu söylemediler. İnkâr ettiler. Nureddin Mahmud Zengi, askerlerine seslendi: Alın bunları götürün, konuşasıya kadar dövün," diye emir verdi. Onlar, konuşmadıkları zaman dayak yiyeceklerini anladılar. Dilleri çözüldü: Biz batıdan geldik. Müslüman değiliz. Maksadımız Peygamberi (s.a.v.)'in vücudunu çalıp memleketimize götürmekti. Bu maksatla harcadığımız bütün paraları batılılar karşıladılar. Gördük ki mal ve para dağıtmakla Medinelileri kandırmak mümkün değildir. Doğru ve temiz kişiler olarak görünmek için, derviş kıyâfetine büründük. Sofuların cübbesini giydik. Bu hal ve hareketimizle halkı kandırıp işimizi kolaylaştırmak istedik. Geceleri tünel kazıyorduk. Gündüzleri de geceleyin kazımış olduğumuz, tünelin toprağını, koya ziyârete gittiğmizin havasını vermek için Bakîu'l-ğardak mezarlığına götürüp döküyorduk. Halk bizi mezarlarını ziyâret ettiğimizi sanıyordu. Kabr-i saadete yaklaştığımız gece, gök görültüsü ve şimşekler öyle bir sarsıntı meydana geldi ki korktuk. Aklımızı yitirdik. Şuurumuzu kaybettik. Kendisine zarar veremedik. Sabahleyin sizin geldiğinizi duyduk" Nureddin Mahmud Zengî, suçlarını itiraf eden bu iki kötü adamı göz yaşları arasında dinledi. İdamlarına emirverdi. Bütün halk'ın tüyleri diken diken olmuştur. Medineliler, kendilerini suçluyorlardı. Sofu ve iyi dedikleri adamları, Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin en büyük düşmanı çıkmışlardı. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerine sû-i kasd düzenleyenler, cezâlarını buldular. (5) Bu hadise üzerine Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin kabirlerinin çevresine kurşundan duvar yapıldı. Nureddin Mahmud Zengi Hazretleri, eline bir fener alarak, tünelin içine girdi. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin mübârek, kabrine yaklaştı. Toprak yıkıldı. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin mübârek kefenleri göründü. Mübârek elleri çıktı. Tünelin içini güneş gibi aydınlattı. Her taraf nurla doldu. Nureddin Mahmud Zengi, Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin mübârek ellerini öpme şerefine nail zoldu. (6) Ne büyük saadet. Selât-ü selâm olsun Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerine. O yüce Rasûl, Cenab-ı Allah, koruması altındadır. (7)

KAYNAKLAR:


(1) Hilmi Ömer Faruk, Şia ve Humeynizm s. 4-10, mahtut. Abdullah b. Sebe adında bir Yahudî’dir. Hazret-i Osman’ın şehâdetine ve İslam âleminde bazı bozuk fırkaların türemesine sebep olan Abdullah bin Sebe’nin marifetlerini ve Müslümanların başına getirdiği felâketleri öğrenmek ve ibret almak istiyorsanız: Ömer Rıza Doğrul’un “Kanlı Gömlek” isimli kitabına bakınız.
(2) Gazneli Mahmud, Gazneliler devletinin en büyük hükümdârı ve Hindistan fâtihidir. Ganzneli Mahmud, 2 kasım 971 (Hicri 361) yılında doğdu. Babası Sebük Tekindir. Sebük Tekin, Bühârâ'daki, Sâmânî devletinin (819-1005) Horâsan valisi olan Alp Tekin'in kölesiydi. İlmi, kültürü ve güzel ahlakından dolayı valinin damadı oldu. Valinin vefatından sonra yerine vali tayin edildi. Sâmânilerin zayıflaması üzerine istiklâlini ilan etti. Gazne bölgesini ele geçirdi. Onun için onlara Gazneliler denildi. Gazneli Mahmud böyle bir dönemde dünyaya geldi. Gazneli Mahmud iyi bir tahsil gördü. Küçük yaşta Kur'ân-ı Kerimi ezberledi. Fıkıh ve hadis ilminde ilerledi. Devrin büyük âlimlerinin arasına katıldı. Gazneli Mahmud han genç yaşlarında devlet işleriyle ilgilendi. Savaş konusunda çok mâhirdi. İyi bir savaş eğitimi gördü. Daha genç yaşında iken babasının yerine Gazneye vekil oldu. Zemindavere vali tayin edildi. Daha on beş yaşında iken, Hindular ile yapılan savaşa katıldı. Lamğân cıvarında yapılan kazanılmasında onemli rol oynadı. Savaşta cesâret ve üstün zekâsı ile kendisini gösterdi. Babası Sebük Tekin 997 yılında vefat etti. Vefatında orada bulunan küçük oğlu İsmail yerine geçti. Kısa bir sürede hazine'nin iflas etmesi ve idârecilerin daveti üzerine Gazneli Sultan Mahmud idâreyi eline aldı. Kardeşini kendisine ortak etti. Ona iyi davrandı. Kısa bir süre içerisinde Buhâra, Horasan, Herat, Belh, Bust ve Kâbili ele geçirdi. İran ve Irak bölgelerinde hüküm süren ve itikâdları bozan olan Buveyhî (932-1062) le savaştı. Onlara hakimetini kabul ettirdi. İslâm dünyasında bozuk düşüncelerin yayılmasını önledi. Abbası Halifesi tarafından kendisine "Yemin-üd-Devle" lakabı verildi. Hil'at ve tac hediye olarak gönderildi. Gazneli Sultan Mahmud Han hazretleri, Hindistana on yedi büyük sefer düzenlid. Lahor, Kauc, Delhi, gibi büyük şehirler fethetti. Onun elinde bir çok kişi Müslüman oldu. O dönemde Hindistan da ölen Berehmanlerin eşlere (karıları) kocalarının cenazesinde diri diri yakılıp ölüleri nehre atılıyordu. Gazneli Sultan Mahmud Han, insanlığa yakışmayan bu adeti yasakladı. Kadınların insan olduklarını ve kocalarının ölmesiyle onların ölmediğini hayatlarının devam ettiğini, isterlerse bir daha evlenebileceklerini Hindulara öğretti. Bir çok Hindu Müslüman oldu. Gazneli Mahmud, Allah'dan korkan, zeki, çalışkan, iyi niyetli, âdil bir kişiydi. Halk tarafından seviliyordu. İlim ve âlimlere büyük önem veriyordu. Huzurunda ilim müzârekeleri oluyordu. Sanatı ve sanatçıyı koruyordu. Onun döneminde kitap yazılma işlerine hız verilmişti. Adâleti ile her tarafta seviliyordu. Sultan Mahmud Han'a gelip, oğlu Emir Mesûd'dan altmış bin dinâr alacağını olduğunu söyleyen tüccarın isteği üzerine oğlunu mahkemeye çağırdı. Tüccarın alacağını oğlundan tahsil etti. Gazneli Mahmud, Irak'ı aldığı zaman, kervan ile yolculuk eden bir hanımın eşyası Kirman bölgesi hırsızları tarafından eşyası çalınmıştı. Kadın Gazneli Mahmudun huzuruna çıktı. "Hırsızlar eşyâmı çaldı. Onlardan eşyamı al veya öde," dedi. Sultan sordu: Hırsızlar nereden gelmişlerdi. Kadın cvap verdi. "Kirman bölgesinden gelmişlerdi." Sultan, "O bölge benim mülkümün dışındadır. Ben oralara bir şey yapamam," dedi. Kadın, "O halde tabiiyetini koruyamadığına göre, nicin cihân kethudalığı yaparsın? Ne biçim çobansın ki, koyunlarını kurttan koruyamıyorsun? Şim ha beni zayıflığın ha senin kâbiliyetsizliğin," dedi. Bu sözler karşısında Sultanın gözleri yaşardı. Ağladı. Kadına, "doğru söyledin," dedi. Kadına, "Ey kadın! doğru söyledin. Eşyanın bedelini vereyim. Hırsızların işi içinde elimden geldiği kadar tedbirli olayım," dedi. Yin bir gün fakir ve gariban Müslümanın biri Gazneli Mahmud Hanın huzurana çıktı. Sultana, "Size peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin selâm'ı var." Sultlan heyecanlandı. Ayağa kalktı. "Baş ile göz üzerine,"dedi. Adam devam etti. "Bin dirhen borcum var. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri bana, "Git Sultan Mahmud'a söyle, borcunu versin," buyurdu. Bende, "Ya Rasûlüllah, Sultan Mahmud benim sözüme inanmaz ve benden alâmet isterse, ne yapacağım, ne söyleyim?" dedim. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, "Senin sözünün doğruluk alâmeti şu olsun. Sultan Mahmud yatağına girip uyayacağı zaman, üzerime üç bin defa salât-ü selâm getirip, ondan sonra uyumuştur. Sabahleyin kalkınca da yine üzerime üç bin defa salât-ü selâm getirdi." Adam devam etti: "Ey Sultan Mahmud işte Rasûlüllah'ın emri budur. Sana tebliğ ediyorum," dedi. Sultan Mahmud ağlamaya başladı. O şahsın sözünü tasdık etti. Ona bin dirhem borcu için bin dirhem de harçlık olarak verdi. Huzur da olan devlet erkanı: "Devletlü Sultanımız, nasıl bu adamın sözünü tasdık ediyorsunuz? Bütün gece okusanız bile üç bin salât-ü selâm okuyamazsınız. Kaldık ki, sabah ve akşam biz seninle beraberiz. Sen bizimle ve devlet işleriyle meşgülsün. Senin bu kadar salâvat okuduğunuz görmedik," dediler. Sultan Mahmud; "Ben âlimlerden kim. Salâvatını kim bir kere okursa sanki bin kere salâvat okumuş gibi sevap alır. Bende her gece yatmadan önce mutlaka üç kere bu salâvatı okurum. Sabahları uyandığım zamanda yatağımda doğrulur doğrulmaz yine üç kere hemen bu salâvatı okurum. Ne mutlu bana, Salâvâtlarım Efendimiz (s.a.v.) Hazrlerine ulaşmış, " dedi. (Abdullatıf, Mecâlisi Envârı'l-Ahmediyye ve Mecâmii'-Esrarı'l-Ahmediyye, s. 56) Sultan Mahmud şu şekilde takvâ ehli bir idârciydi.

(3) Aşçı Ahmed Bulut, Vaaz Notları, varak 35, mahtut


(4) Selcuklu Atabeyi Nureddin Mahmud Zengî Aksungur, 1118 tarihinde Musul'da doğdu. İmâmeddin Zengi'nin oğludur. İyi bir eğitim ve öğretim gördü. İslâm terbiyesiyle yetişti. Gençliğinden itibâren babasının yanında bütün seferlere katıldı. Babasının 1146 tarihinde bir hain tarafından şehid edilmesi üzerine, Fırat nehrinin doğusuna hakim oldu. Nureddin Mahmud Zengi çok dindâr ve âdildi. Bunun için "Melikü'l-Adl" lakabıyla tanındı. Yeğeni Selâhaddin-i Eyyubî'yi yetiştirdi. Hep Kur'an-ı kerim okurdu. Karargahında bile Kur'an-ı kerim okutur ve saygıyla dinlerdi. Birçok medrese açtı. Eğitime önem verdi. Camiler, kervansaraylar, hastahaneler ve darul-hadisler bina ettiler. Bütün masrafını kendisi karşıladı.. Âlimlere ve ilme büyük önem verirdi. Âlimlerin ve kadîlerin sözünden dışarıya çıkmazdı. 1174 tarihinde Şam'da vefat etti. Kendi yaptırdığı Nuriye medresine defnedildi.
(5) Eyyub Sabrî Paşa, Mir'ât-i Harameyn, Mir'ât-i Medine, c. 3, s. 684-386. İstanbul- 1306
(6) Mir'ât-ı Harameyn, c. 3, s. 386
(7) Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, Tarih boyunca, müşrik, Yahudi, Hristiyan ve Sapıkların saldırısına uğradı. Gerek salığında ve gerekse "Ravza-i Müttahhara"sında birçok saldıralara uğradı. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin kabirlerinde uğradığı sû-i kasd sadece bu iki hadise değildir. Konuyu çok uzatmamak için diğerlerini zikretmiyorum. Mir'ât-ı Harameyn sahibi Eyyub Sabrî Paşa başka hadiselerden de bahsetmektedir. Bakınız: Mir'at-ı Harameyn c. 3, s. 388. Bu konu ayrıca araştırmaya değer bir konudur.