Yahudîler, kendilerine sürekli ikram edilen ilâhî nimetlere şükretme­k yerine daha da çamura batıyorlar, Hz. Musa’nın (A.S) dua etmesiyle türlü çeşitli nimetlere kavuşmalarına rağmen nankörlükte sınır tanımıyorlardı

Yahudîler, Mısır’daki esaret hayatlarının özlemin çek­tiler. Güzel ve hazır rızklardan çabucak usandılar. Sahrâda Allâh’ın izniyle kendilerine taştan pınarlar fış­kırmış ve gökten her gün ihtiyaçları kadar kudret hel­vâsı ve bıldırcın indiği halde ruhlarına kötülük işlemiş olan Yahudîler, Musa Aleyhisselâm’a başvurmak için yola düştüler. Yolda Yûşâ Aleyhisselâm ile karşılaştı­lar. Yûşâ Aleyhisselâm sordu.

-“Nereye?”

-“Musa Aleyhisselâm’a”

-Niçin?”

-“Biz kudret helvâsı ve bıldırcın etinden usandık,”

-“Ne isteyeceksiniz?”

-“Bakla, mercimek, soğan, sarımsak ve salatalık gibi sebze ve hu­bu­bât isteyeceğiz,” dediler. Yûşâ Aleyhisselâm, Yahudîleri, bu kötü düşüncelerin­den vazgeçi­remedi. Musa Aleyhisselâm’a geldiler ve şöyle dediler:

-“Ey Musa! Bir çeşit yemeğe asla katlanamayız! He­men bizim için Rabbine dua et de, yerin yetiştirdiğin­den; sebzesinden, salatalığından, sarımsağından, mercime­ğinden, soğanından, çıkarsın” dediler. (1)

Musa Aleyhisselâm, büyük bir kahırla:

-“Siz daha hayırlı olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyor­sunuz? Haydi gidin Mısır’a! aradığınız ve istedi­ğiniz orada var” dedi.(2) Kimse yerinden kımıldayamadı.


İNANÇSIZLIK BATAKLIĞINA SAPLANDILAR

Esâret, korkaklık, tembellik, şüphe, endişe, kötü dü­şünce psikolo­ji­sinden bir türlü kurtulamayan Yahudîler, inançsızlık bataklığına sap­lanıp; kötüyü iyiye tercih etme ruh hâletinden bir türlü arınamadılar. Büyük mucizeleri gördüler, yine tam iman etmediler. Şuursuz ve gâfil neslin değişmesi gerekiyordu. Firavun’un zulmü, baskısı, eğitimi ve kültürü ile yeti­şen, Yahudîle­rin yok olup, onların yerine, Musa Aleyhisselâm’ın, sevgi, kardeşlik, birlik, beraberlik, eği­timi ve kültürü ile yetişen İlâhî emir ve yasaklara boyun eğebilecek zinde bir neslin yetişmesi için uzun bir za­man la­zımdı. Firavunun korkusu içlerine yerleşmiş kötü niyetli bü­tün Yahudîle­rin ölmesi ve onların yerine, cesûr, vatanı için seve seve canını verebilecek bir topluluğun yetiş­mesi için kırk sene Yahudîler Tih sahrâsında dolaştılar. Yaşı yirminin üzerinde olan bütün Yahudîler öldüler. Yeni bir nesil yetişti. Bu yeni nesli başta Musa Aleyhisselâm olmak üzere, Hazret-i Hâ­run, Yûşâ Aleyhisselâm ve Hazret-i Kâlib iyi bir eğitim vermeye baş­ladılar. Yeni kuşak, büyük bir rehabilitasyondan (3) geçti.

PARA İÇİN AMCALARINI ÖLDÜRDÜLER

İki Yahudi para için amcalarını öldürdüler. Ölüsünü götürüp, iki köyün hududuna attılar. Sabahleyin her iki köyden davacı oldular.

-"Siz amcamızı öldürdünüz, verin kan parasını," diyorlardı.

Yahudi kafası, hem amcalarının mirasına konacak­lardı ve hemde köylülerden amcalarının kan bedelini alacaklardı. Her yönden karlı olacaklardı. İsrâil Oğulları aralarında öldürülmüş olan adamın kâ­tilinin kim olduğu bilinmiyordu. Yahudîler, Musa Aleyhisselâm’a koştular.

-“Allâh’a dua et de kâtilin kim olduğunu bize bildir­sin” dedi­ler.

Musa Aleyhisselâm:

-“Allâh size bir sığır kesmenizi emrediyor” dedi.

Onlar, Musa Aleyhisselâm’a inanmadılar. Ona kızdı­lar:

-“Sen bizimle alay mı ediyorsun” dediler.

Musa Aleyhisselâm:

-“İnsanlarla alay eden câhillerden olmaktan Allâh’a sı­ğınırım” dedi. (4)

Yahudîler:

-“Bizim için, Rabbine dua et, bize sığırın mâhiyetini bildir­sin” (5) dediler. Musa Aleyhisselâm:

-“Allâh, onun (sığırın) ne pek kart (yaşlı) ne de körpe, ikisi ortası bir sığır olduğunu söylüyor. Artık emrolunduğunuz şeyi ya­pın.” (6)

Yahudîler,

-“Bizim için dua et de renginin ne olduğunu bize açık­lasın” dediler. Musa Aleyhisselâm:

-“Allâh, sığırın görenleri memnun edecek bir sığır ol­duğunu söylüyor, dedi. (7)

Yahudîler tekrâr, Musa Aleyhisselâm’a

-“Bizim için Rabbine dua et de, bunun ne olduğunu bize bildir­sin. Çünkü, bizce sığırlar birbirlerine benzerler. Allâh dilerse biz el­bette doğruyu buluruz” dediler. (8)

Musa Aleyhisselâm:

-“Allâh, onun tarla sürüp boyunduruk altında ezilme­miş; ekin su­lamamış kusursuz alacasız bir sığır oldu­ğunu söylüyor” dedi. Yahudî­ler:

-“İşte şimdi gerçeği getirdin,” deyip sığırı (9) (bulup) boğazla­dılar. Az kalsın bunu yapmıyacaklardı. (10)

İnek kesildi. Herkes gözlerini fal taşı gibi açmış bü­yük bir hay­retle Musa Aleyhisselâm’a bakıyordu. Acaba ne edecekti. Öldürülen kişi ile kesilen sığırın arasında ne gibi bağ olabilirdi?

Allâh, Musa Aleyhisselâm’a buyurdu:

-“Onun (sığırın bir parçası ile ona (ölüye) vurun!” (11)

Öldürülen adam dirildi. Kimlerin kendisini niçin ve na­sıl öl­dürdüklerini söyledi. (12) Yine tekrâr öldü. (13)

PEYGAMBERE ZİNA İFTİRASI

İsrâil Oğulları, Tîh sahrasında Yahudîlerle çok uğ­raştı. Azgınlıkları önlemek için çok uğraştı. Sapıtan Yahudîlerin başında Kârun geliyordu. Kârun, (14) Musa Aleyhisselâm’dan simyâ ilmini öğren­mişti. Kâ­run, simyâ ilminden faydalanarak ve Yu­suf Aleyhisselâm zamanında kalma hazineleri bularak, son derece zengin olmuştu. Hazinelerin anah­tarlarını ise sadece büyük bir kalabalık taşıyabiliyordu. Bir bayrâm, gününde Kârun çevresiyle gezintiye çık­tığı zaman, di­ğer İsrâil Oğulları ona imrendiler. Bir çok­ları Kârun’un yerinde ol­mayı temennî etti. Kârun'un süslü elbiseler içerisinde şımara şımara yü­rüdüğünü gö­ren, İsrail Oğullarının ileri gelenleri, Yûşâ Aleyhisselâm ve diğer kavmi, Kâruna:

-“Ey Kârun! Şımarma! Bil ki Allâh şımaranları sevmez,” (15) diye na­sihat ettiler. Kârun:

-“Allâh’ın verdiği nimeti inkâr mı edeyim?” dedi. On­lar:

-“Allâh sana verdiğinden (nimetinden onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu (hayatını) iste; ama dünya­dan da nasibini unutma. Al­lâh sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik et. Yeryüzünde boz­gunculuğu arzu­lama (fesat çıkarma!) Şüphesiz ki, Allâh fesatçıları sevmez.” (16) Buyurdular.

Yûşâ Aleyhisselâm, diğer İsrâil Oğullarına dönerek:

-“Kârun’a imrenmeyin! Kârun’un malı geçicidir. Allâh malı ona im­tihan için verdi. Malının zekatını vermeyen, mal ile şımaran pinti ve cimri zenginden hayır gelmez. O malının hayrını göremeyecektir,” dediyse de kimseyi inandıramadı. İsrail Oğulları Kârun’a hayran hay­ran bakı­yorlardı…

Tevrât’ın inmesiyle zenginlerin mallarının dörtte birini zekât ola­rak vermek, farz kılındığı zaman, Kârun zekatı kabul etmedi. Kârun zekatı vermediği gibi, Musa Aleyhisselâm’a zinâ isnadında bulunmak üzere fahişe kadını, bin altın karşılığında tuttu.

Musa Aleyhisselâm, vaaz etmeye başladı:

-“Evli bir kimse, zinâ ettiği zaman recim edilmesi, taşlanarak öldü­rülmesi farzdır!” dedi. Karun, Musa Aleyhisselâm’a:

-“Bu kişi, sen olsan da, cezâ böyle mi?” diye ses­lendi. Musa Aleyhisselâm:

-“Evet!” dedi. Kârun, Hazret-i Musa’ya:

-“Kavmin, seni, filan kadınla zinâ etti biliyor!” dedi. İddiasını ispat ettirmek için, daha önce hazırlamış ol­duğu fahişeye ortaya çıkıp konuşmasını söyledi. Musa Aleyhisselâm, cemaatin içinde fahişeye yemin ettirerek doğruyu söylemesini söyledi. Bütün halk şaşkına döndü. Büyük bir heyecan ile kadının konuşmasını bekledi. Ka­dın ayağa kalktı:

-“Ey Musa! Sen benimle zinâ etmedin! Kârun size zinâ isnâdında bulunmamı istedi!”dedi.

Musa Aleyhisselâm, Kârun’un yere batması için dua etti. Kârun malı ile toprağa batıp gitti. (17)


KAYNAKLAR

(1) Bakara: 2/61
(2) Bakara: 2/61
(3) Rehabilitasyon: Ruhî ve bedenî değişikliklere uyum sağlama çalışmalarıdır. Ruhen ve bedenen herhangi bir değişikliğe uğrayan kişilerin o yeni durumu iyi bir şekilde atlatabilmeleri ve kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için uygulanan psikolojik çalışmalardır. Rehabilitasyon sâyesinde motive edilen kişiler, benliğine kavuşur. Kendisini tanır. Toplumundaki yerini bilir. Büyük bir verimlilikle kendisini çalışmaya verir. İsrail Oğullarının yeni kuşağı Musa Aleyhisselâm ve onun sadık talebesi Yûşâ Aleyhisselâm tarafından rehabilitasyona tabi tutuldular…
(4) Bakara: 2/67
(5) Yahudîlerin, Musa Aleyhisselâm’a “Bizim için, Rabbine dua et.” Demelerinden gerçekten iman etmedikleri anlaşılmaktadır. Eğer Yahudîler gerçekten iman etmiş olsalardı, “Bizim için Rabbimize dua et,” derlerdi.
(6) Bakara: 2/68
(7) Bakara: 2/69
(8) Bakara: 2/70
(9) Hikâye olunduğuna göre; dindâr ve sâlih bir ihtiyârın tam bu vasıfları taşıyan bir buzağısı ve bir de çocuğu varmış. İhtiyâr bu buzağıyı bir ormana götürmüş ve Allâh’a emânet ederek bırakmış. “Ey Rabbim, bunu çocuğum büyüyünceye kadar sana emânet ediyorum.” demiş. Sonra ihtiyâr vefat etmiş. İşte o buzağı böylece İlâhî himâyede büyümüş ve bu sırada çocuk da yetişmiş ve olay meydana gelmiş. Araya araya o sığırı bulmuşlar ve derisi dolusunca altın vererek onu satın almışlar. Hak Dini Kur’ân Dili, c. 1, s. 321 Elmalılı M. Yazır, Azim Dağıtım

Allâh’a emânet bırakılan bu sığırın cennete gireceği rivâyet edilmektedir. Bir rivâyete göre, cennete girecek olan hayvanlar şunlardır:

a) İbrahim Aleyhisselâm’ın buzağısı.

b) İsmâil Aleyhisselâm’ın koçu.

c) Sâlih Aleyhisselâm’ın devesi.

d) Musa Aleyhisselâm’ın ineği.

e) Yunus Aleyhisselâm’ın balığı.

f) Uzeyr Aleyhisselâmın merkebi.

g) Süleyman Aleyhisselâm’ın karıncası.

h) Belkıs’ın hudhudu (çavuşkuşu).

ı) Eshâb-ı Kehfin kıtmiri (köpeği).

i) Efendimiz (s.a.v.)’in devesi. (Mevzu’atu’l-Hasene s.7, M. Nurî Nakşibendî, 1309 İbrahim Efendi Matbaası İst.)
(10) Bakara: 2/71
(11) Bakara: 2/73
(12) Bu hadise bizlere Tıp ilmi ilerlediği zaman, yeni ölen veya öldürülen kişilerin kısa bir süre için de olsa konuşturulmalarının mümkün olabileceklerini de zımnen beyân etmektedir. Günün birinde böyle bir şey olursa şaşmayın. Hazreti İsâ gibi yüce peygamberler binlerce sene önce ölen insanları Allâh’ın izniyle tekrâr diriltti. Cenab-ı Allâh’ın sıfatı olan ilim de yeni ölen kişileri kısa bir süre içerisinde bile olsa konuşturabilecek kadar ilerleyebilir. Şaşmayın! Neden olmasın?
(13) Bu hadise aynı zamanda, büyük bir derstir. Bu hadise ölümden sonra tekrâr dirilmenin hak olduğuna işârettir. Cenab-ı Allâh bu hadiseyi anlatırken şöyle buyurmaktadır: “İşte bu şekilde, (bu sığırı ölümünden sonra dirilttiği gibi) Allâh, ölüleri diriltir. Ve Allah aklınızı kullanmanız için sizlere âyetlerini gösetiriyor.” Bakara: 2/73
(14) Kârun, Musa Aleyhisselâm’ın akrabalarındandı. Bir rivâyete göre amcasının oğluydu. Mısır’da Firavunun İsrail Oğullarından sorumlu veziri ve has adamıydı. Kârun, Musa Aleyhisselâm’dan “simyâ” ilmini öğrenmişti. Eşyâ’yı altına dönüştürmeyi becermişti. Musa Aleyhisselâm’dan öğrendiği diğer ilimler sâyesinde Yusuf Aleyhisselâm zamanından kalma hazinelere sahip olmuştu. Kârun'un hazinelerinin altından olan anahtarlarını kalabalık bir cemaat ancak taşıyabiliyordu. Kârun malının zekatını vermemek için, Musa Aleyhisselâm’a iftira etti. Ona günahların en büyüğü olan zinâ isnadında bulundu. Musa Aleyhisselâm, ona beddua etti. Kârun bütün malı ile yerin dibine geçti. Kârun zengin olup, fakirleri düşünmeyen, malını Allâh yolunda harcamayan, cimri ve kötü zenginlerin sembolüdür.
(15) Kasas:28/76
(16) Kasas:28/77
(17) Kârun hakkında geniş bilgi almak için, Kasas sûresi 76-82 ayetlerine bakınızı.