Hz. İsa'nın göğe yükseldikten sonra Yahudilerin ileri gelenlerinden Pavlus, İsa Aleyhisselam'ın Yahudi olmayan milletleri talebe tayin ettiği yalanını uydurdu. Pavlus çok iyi bir İsevi olduğunu söyleyerek İncil'i değiştirdi. "İsâ Allah'ın oğludur" dedi


Circis Aleyhisselâm, İsrail oğullarına gönderildi. Circis Aleyhisselâm'ın yaşadığı çağ hakkında tarihçiler ihtilâfa düştüler. Bir rivâyete göre: Circis Aleyhisselâm'ın Hazret-i Yakub'un neslinden olup, Yusuf Aleyhisselâm'dan sonra Mısır halkına peygamber olarak gönderildi[1] Başka bir rivâyete göre, Circis Aleyhisselâm, Havârilerin talebelerinden olup, Kudus'e yakın Remle şehrinde yaşardı. Tarihçiler, Hazret-i Yakub'un neslinden olan Circis Aleyhisselâm'ın gönderildiği çağ ve mekanda ihtilaf ededursunlar. Her iki görüşe göre de Circis Aleyhesselâm, İsrâil oğullarını irşad etmekle vazifeliydi. Circis Aleyhisselâm, her iki rivâyete göre, Yakub Aleyhisselâm'ın neslinden olduğuna göre, İsrâil oğullarına gönderilmişti. Zirâ her millete peygamberi kendi kavminden gelirdi. Kâinâtın Efendisi Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.v.) hariç… Efendimiz (s.a.v.) bütün kavimlere, çağlara, insanlara ve cinlere gönderildi. Circis Aleyhisselâm; İsa Aleyhisselâm’dan sonra yaşayıp, İsrâiloğullarına gönderilen nebi (peygamber) veya sâlih bir insan. Filistin, Şam ve Musul bölgesinde yaşadı. Ticâret ile uğraşıp, kazancını fakirlere dağıtıyordu. Musul bölgesinde halkı kendi putuna ve heykeline tapmaya çağıran zâlim bir Yahudî vali'ye (krala) karşı mücâdele etti. Kral, Circis Aleyhisselâm’a binbir türlü zulüm ve işkence etti..

Dâr ağacı kurdu. Circis Aleyhesselâm'ı elinden ve ayaklarından iyice bağladı. Demir taraklar ile Circis Aleyhisselâm’ı lime lime parçaladı. Üzerine keskin sirke ve tuz döktü. Her kes Circis Aleyhisselâm'ın vefat etmesini beklerken vefat etmedi. Circis Aleyhisselâm, vefat etmediği gibi; Allâh'ın yardımı ile Circis Aleyhisselâm, hiç acı duymadı. Kral öfkelendi. Circis Aleyhisselâm’ın başını, gözlerini ve kulaklarını kızkın demir ile çiviledi. Cenab-ı Allâh, Circis Aleyhisselâm'ı korudu. Beyni kaynadığı halde ölmeyen Circis Aleyhisselâm’ı eritilmiş sıcak bakır’ın içinde bulunduğu büyük bir kazana koyup ağzını kapatarak, ateşe verdi. Circis Aleyhisselâm yine ölmedi.

Zâlim vâli sordu:

-"Bu azaptan canın yanmadı mı?" Circis Aleyhisselâm:

-"Her şeye kadir olan Rabbim seni mağlup etmek için beni belâlardan kurtarır," buyurdu. Zâlim vâli daha da kızdı. Circis Aleyhisselâm’ın el ve ayaklarını bağlayarak, kırk öküzün zorla taşıdığı bir mermer taşın sütunu üzerine yasladı. Allâh, Circis Aleyhisselâm'ı yine kurtardı. Circis Aleyhisselâm’ı bir türlü öldüremeyen, kral, onu büyük bir mengene’nin kıskacına alarak, günlerce aç bırakılan aslanların önüne attı. Aslanlar, Circis Aleyhisselâm’a ilişmediler.

SİHİRBAZLAR İMANA GELDİ

Zâlim vâli, Circis Aleyhisselâm'ı zindana attı. Zindanda yüzü üstüne yatırıp, ellerini, ayaklarını kazıklara bağlatıp, arkasına bir mermer direk koydurdu. O gece Cebrâil Aleyhisselâm, geldi. Bağlarını çözdü. Circis Aleyhisselâm'a peygamberlikle müjdeledi. “Allah sana peygamberlik verdi" dedi. Circis Aleyhisselâm, yedi yıl kadar insanları, Allâh'ın varlığına ve birliğine davet etti.Kral memleketinin bütün sihirbazlarını topladı. Sihirbazlar, Circis Aleyhisselâm’ın mü’cizelerinin bir büyü veya sihir olmadığını bilgileriyle anladılar. Bütün sihirbâzlar, Circis Aleyhisselâm'a iman ettiler. karşısında imana geldiler. Okumuş, bilgili sihirbazların imana geldiğini gören halk akın akın imana geldi. Kral, Circis Aleyhisselâm’ı ve ona iman eden bütün mü’minler ile birlikte şehid etti. Kabrinin veya mübârek vücudundan bir parça’nın Şanlıurfa'da bulunan (Yukarı Çarhoğlu cami) peygamberler cami-i şerif’inde olduğu, rivâyet edilmektedir.

İNCİL BİN PARÇA OLDU

Hazret-i İsa’nın getirmiş olduğu İncîl zamanla tamamen bozulmuştu. Bir olması gereken İncîl bin parça olmuştu. Hangisinin hak; hangisinin bâtıl olduğunu hiç kimse bilmiyordu. Pavlus’un Hazret-i İsa’nın dinini bozmak ve insanları hak yoldan saptırmak için tutuşturmuş olduğu fitne ve fesat ateşi insanlığı yakıp kavurmaktaydı: Hazret-i İsa’nın göğe çıkmasından (seksen bir) 81 sene sonra o zamanın Müslümanları olan İsevîlerle, Yahudîler arasında büyük bir savaş çıktı. Savaşı Yahudîler kazandılar. Cin fikirli, cesûr ve bilgin Pavlus Yahudîlere şöyle seslendi:

-“Biz boşuna savaşıyoruz!”

-“Neden?” diye sordular: Pavlus:

-“Savaşta İsevîler, gâlip’te olsalar, mağlup’ta olsalar kârlıdırlar… Yahudîler, bu savaşlarda yensellerde yenilseler de zarardadırlar!”

Sesler yükseldi:

-“Ne demek istiyorsun? Açık konuş!”

-“İsevîlerin, hak yolda olduklarını ve Hazret-i İsa Allâh’ın resûlü ve kulu olduğunu bilmeyeniniz var mı?”

-“Yok!”

-“İsevîler, gerçek bir yol üzere oldukları için öldürülseler, şahâdet mertebesine nâil olur; cennete girerler. Savaşta sağ kalırlarsa gâzi rütbesine yükselirler. Her iki şekilde de kârlıdırlar. Yahudîler öyle mi? Yahudîler, savaşta öldürülseler, cehenneme giderler. Savaşta öldürülmeyip, kurtulurlarsa yine cehennemliktir” Biri bağırdı: İsevîliği kabul mu edelim?”

-“Hayır!”

-“Ya ne istiyorsun?”

-“Onların inançlarını bozmalıyız. Dinlerini tahrif etmeliyiz. Onlar Yahudîlerden daha beter olmalıdırlar.” Biri sordu:

-“Bu işi kim ve nasıl yapacak?”

-“Kendisini “Arz-ı Mevdûda”ya[2] adamış, milletinin çıkarlarını kendi çıkar ve rahatından daha fazla düşünecek bir davâ adamı lazım” Oradan biri atıldı:

-“Pavlus! Bu değerli işi ancak senin gibi yüksek fikirlere sahip, milletinin menfaatini, her türlü çıkarlarından üstün sayabilecek gözü pek ve gerekli bilgi ve beceriye sahip olan sensin.” Pavlus, büyük bir gurur ile oradaki Yahudîlere baktı. Ağır ağır konuştu:

-“Bu iş aramızda kalacak! Benim eşimin ve çocuklarımın bile bu işten haberi olmayacaktır. Bu iş burada olmayanlar tarafından işitilse hepinizi öldürürüm.” Bütün Yahudîler, kutsal kitaplarının üzerine el basarak yemin ettiler. Ne olursa olsun! Hangi şartlar doğarsa doğsun ikinci bir şahsa iletmeyeceğiz, diye bağırdılar. Pavlus eline İncili aldı. Bir kenara çekildi. İncîli baştan sona hepsini ezberledi. Bir sabah kalkıp İsevîlerin mahallesine gitti. Ağlamaya başladı. Pavlusu mahallelerinde ağlarken gören İsevîler şaşırdılar. Heyecandan dilleri tutuldu. En azilli düşmanları mahallelerine gelmişti. Neden sonra biri elini kılıcına attı.

ŞÖHRETİ HER TARAFA YAYILDI

Pavlus ağlamaklı bir sesle: Sevgili kardeşim! Azîz kardeşim! Beni rahibinize götürün. Ben şu andan itibaren hak dini seçtim. Sizlerden biri oldum.” İsevîler sevindiler. Pavlus’u râhibe götürdüler. Pavlus râhibin elini öptü. Ayaklarına sarıldı. “Efendim! Dün gece rüyâ’mda İsa Aleyhisselâmı gördüm. Bana: “Ey Pavlus! Sen ümmetime çok işkence ettin. Bir çoklarının kanını akıttın. Dinime girmezsen sana şefaat etmeyeceğim, yerin ebedî cehennem olur,” dedi. Bende bu gece karar verdim: Dininize giriyorum.” Râhip sevindi. Ne mutlu sana!” dedi. Pavlus: “Efendim! Ben günahkâr bir insanım, bana mabedin temizlik işlerini verin. Buranın bakımını yapayım. Giden gelen misâfirlerinize hizmet edeyim,” dedi. Râhip, Pavlus’un dileğini kabul etti. Pavlus’a Ma’bed’in içinde bir oda tahsis etti. Pavlus oraya yerleşti. Uzun seneler oraya hizmet etti. Halk tarafından tanındı. Şöhreti her tarafa yayıldı. İsa Aleyhisselâm, Pavlusun rüyasına girmiş ve onu dine davet etmiş, o’da kabul ederek kendisini kilisenin hizmetine adamış, diye. Pavlus uzun yıllar kilisenin temizlik işlerini yaptıktan sonra bazı geceler kalkıp ağlıyordu. Onun ağlama ve sızlamalarına dayanmayan Rahip bir gün sordu. “Niye geceleri kalkıp ağlıyorsun?” Pavlus’un iki gözü iki çeşme oldu. Ağlayarak: Ben ağlamasam kim ağlasın?” Rahip hayretle sordu: Ne oldu?” Daha ne olacak! İsa Aleyhisselâm yine rüyâ’ma girdi. İçime üfledi. Şu anda içim içime sığmıyor. Kalbim, bilgi ve hikmetle doldu.” Rahip saf saf sordu: Nedir o bilgi ve hikmet?” Pavlus daha önce ezberlemiş olduğu İncili baştan sona kadar okudu. Pavlus okumasının sona erdirdi. Rahip ve orada bulunan bütün müminler Pavlusun eline sarıldılar. Elini öptüler. Râhip: Bundan böyle buranın râhibi sensin!” dedi. Pavlus Rahip oldu. Tam olarak kiliseye yerleşti. Birbirlerinden farklı İncîl kitaplarını yazdı. Bilerek İncîl’in içinde tahribat yaptı. Şanı şöhreti her tarafa yayıldı. En seçkin Hıristiyanlar gelip kendisinden ders almaya başladı. Pavlus özellikle Hıristiyanlık âleminde sözleri tutulan Nastûr, Yakûb ve Melkâ isimli bilginlere ders vermeye başladı. Nastûr’a: İsa Aleyhisselâm ve Hazret-i Meryem’in birer İlâh olduklarını öğretti. Yakub’a Hazret-i İsa’nın insan olmadığını ve Allâh’ın oğlu olduğunu kabul ettirdi.

ÖĞRETTİKLERİMİ İNSANLARA KABUL ETTİR

Melkâ’ya ise İsa Aleyhisselâm’ın Allâh’ın tâ kendisi olduğunu talim etti. Her birine de: “Benden sonra halifemsin. Sana öğrettiklerimi canın pahasına da olsa insanlara kabul ettir,” diye vasiyet etti. Uzun yıllar sonra bir tamim yayınladı: Hazret-i İsa’yı rüyamda gördüm. Günahlarımın affı için kendimi kurban etmemi benden istedi. Falan tarih ve falan yerde kendimi kurban edeceğim! Bütün İsevîler gelsinler onlarla helalleşmek istiyorum.” Bütün İsevîler toplandılar. Pavlus, her şehrin devlet adamlarını, bilginlerini ve temsilcilerini ayrı ayrı kabul etti. Bazı temsilcilere: “Allâh, bütün eşyayı insanların faydalanması için yaratmadı mı? “Evet Efendim!” O zaman şarap neden haram olsun. Şarap helal’dır.” Bir diğerine “Allâh, bütün eşyayı insanların faydalanması için yaratmadı mı? “Evet Efendim!” “O zaman domuz etini yemek neden haram olsun? Hıristiyanlıkta domuz eti helaldir. Rahatlıkla yiyebilirsiniz.” Bir diğerine: “Güneş, ay ve yıldızlar hangi taraftan doğarlar?” “Doğu’dan Efendim!” “Onları Doğu’dan doğduran kim?” “ Allâh!” “Öyleyse Allâh, doğu’dadır. Bundan böyle doğuya yönelerek ibâdet edin,” dedi. Bir başkasına: “Hazret-i İsa Allâh’ın oğluydu” Bir diğerine: “Hazret-i İsa, Allâh’ın tâ kendisiydi.” Bir başka temsilci grubuna: “ Allâh, İsa, Meryem ve Ruhu’l-kudus olmak üzere üçtür,” Daha önce yazmış olduğu yüzlerce bozuk İncîli yanına gelenlere hediye olarak dağıttı. Hıristiyanlığın, temel itikadını bozacak bütün tahrifatı yaptı. Siyah bir elbise giydi. Şehrin en büyük meydanına çıktı. Orada kendisi için hazırlanmış olan büyükçe bir tahtanın üzerine çıktı. İnsanları gözleriyle süzdü. Eline keskin bir kasap bıçağını aldı. Kısa bir nutuk çekti: “Sevgili kardeşlerim! Vasiyetimi tutun. Dininize sahip çıkın. Kendinizi günahtan ve kötülüklerden arındırmaya çalışın” Yüz binlerce insanın gözü önünde intihâr etti. O günden itibaren Hıristiyanlar yetmiş iki mezhebe bölündü. Her biri diğerine “kâfir” dedi. Aralarında büyük savaşlar çıktı.[3] Hazret-i İsa’ya indirilen İlâhî emir ve yasaklar tahrif edildi. İnsanlık âlemi büyük bir cehâlete doğru ilerledi. Zulüm ve vahşet etrafa yayıldı. Batı dünyası Pavlus’un tutuşturmuş olduğu fitne ateşi ile tarikat ve mezhepler için birbirlerini öldürmeye başladılar.

KAYNAKLAR:

[1] Mir'ât-i Kâinât: c.1, s. 350
[2] Arz-ı Mevdûd’a; va’d edilen toprak. Yahudîlerin günün birinde sahip olacaklarınıa inandıkları birçok devleti içine alan geniş coğrafik bir alandır. Bu konuda geniş bilgi için rahmetli Cevat Rifat Atılhan’ın “Kanlı Fıçı” ve diğer eserlerine bakınız.
[3] Hâzin, Alâuddin Ali Bin mhammed el-Bağdâdî, Lübâbü’t-Te’vîl Fî meânî’t-Tenzîl, c. 2, s. 215-216 , Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, c. 1, s. 323-325,