Süleyman Aleyhisselâm, Hazret-i Dâvud'un oğludur. Gazze de dünyaya geldi. Daha on bir yaşlarında iken babasının müşâvirliği vazifesini üstlenmişti. Süleyman Aleyhisselâm, henüz onbir yaşında iken, babasının (Dâvud Aleyhisselâm'ın) huzuruna iki dâvâcı geldi. Dâvâcılardan biri hasmını göstererek: "Ey Allah'ın Rasûl! Bu bu adamın koyunları, benim ekili tarlama geceleyin girip yayıldılar. Bütün ekinlerimi yiyip bitirdiler," dedi. Davud Aleyhisselâm, diğer şahsa döndü. "Dâvâcının anlattıkları doğru," "Evet efendim." "Yani senin koyunların otunun ekinlerinin içine girip yedi ve ekinlerini bitir dimi?""Evet Efendim!" Dâvud Aleyhisselâm, "O halde tarla sahibi, harap olan ekinlerinin zarar ve ziyanına karşılık o koyunlara sahip olur." Diye hükümü verdi. Süleyman Aleyhisselâm, ayağa kalktı. Basasına: Efendim bu hususta başka rey daha vardır." "Nedir o?" "Müsaade ederseniz açıklayayım." "Açıkla" "Koyunların sahibi hasar kadar zarar öder. O tarlayı alır; islah eder, eter. Tarla eeski verimli haline geldiği vakit, tarla sahibi tarlasını, tekrar geri alır. Bu hüküm her iki hasım için de hayırlıdır." ddi.

HZ SÜLEYMAN KADINLARI İMTİHAN ETTİ

Bir gün küçük çocukları iki kadın beraber sahraya çıkıyorlar. İkisinin çocuğu da daha bebekti. İkisi erkekti. Aynı günlerde doğmuştu. Kadınlar, çocuklarını kıçınlarının yanında bırakıp, işe koyuldular. Bir kurt geldi. Çocuklarının birini kapıp götürdü. Yedi. Geride kalan çocuğa her iki kadın da sahip çıktı. Kadınlar, çocuk üzerinde anlamadılar. Mahkemeye geldiler. Biri, kucağındaki çocuğu göstererek;

-"Efendim bu çocuk benimdir. Arkadaşımın çocuğun kurt kaptı. Yedi. O da şimdi benim çocuğuma sahip çıkıyor" dedi.

Dâvud Aleyhisselâm, diye kadına sordu:

-"Ne diyorsun bu konuda?"

Kadın:

-"Çocuk benimdir. Arkadaşımın çocuğunu kurt kaptı. O da şimdi benim çocuğuma sahip çıkıyor," dedi.

Dâvud Aleyhisselâm düşünmeye başladı.

Süleyman Aleyhisselâm söze atıldı.

"Efendim! Dâvâ'ya bakabilir miyim?"

-"Bak"

Süleyman Aleyhisselâm, çocuğu eline aldı. Okşadı ve geri kadına verdi. Ve kadınlara seslendi.

-"Bu çocuğu şimdi ortadan biçip iki parçaya ayıracağız. Yarısı senin, diğer yarısı diğer kadının olacak. Bu dâvâ'yı bu gün başka türlü halletmek mümkün değil" dedi.Bunu duyan kadınlardan elinde çocuk olan, hiçbir telaş ve endişeye kapılmadı. Fakat eli boş duran kadın hemen feryat etti. Ağladı. Süleyman Aleyhisselâm'a yalvarmaya başladı.

-"Ben hakkımda vazgeçtim ve hissemi bu kadına bağışladım. Çocuğu ona verin. Yeter ki çocuk zarar görmeden hayatta kaldı," dedi. Diğer kadın sevinmeye başladı. Çocuk kendisine kalıyor, sevinçten ne edeceğini bilmiyordu. Süleyman Aleyhisselâm, kararını verdi:

-"Tamam, artık çocuğun hakikî annesi belli oldu. Sen onun hakiki annesisin. Çünkü hiçbir anne evladının zarara uğramasına razı olmaz. Böyle bir hal karşısında kanı kaynayıp şefkatlee üzerine titremez," dedi. Ve çocuğu diğer kadının elinden alıp, annesine teslim etti. Çocuk ve gençliğinde hikmet sahibi olan Süleyman Aleyhisselâm'ı babası Dâvud Aleyhisselâm yerine halife tayin etti. Yahudîler, Dâvud Aleyhisselâm'a karşı çıktılar. Ahbâr (Yahudî âlimleri), Davud Aleyhisselâm'ın, kararını kabul etmediler. İnsaflı âlimler, Ahbâra:

-"Davud Aleyhisselâm, bir peygamberdir. Peygamberler, Allah'ın emriyle hareket ederler. Davud Aleyhisselâm'a karşı çıkmayın. Helak olursunuz," dedilerse de sözlerini kabul ettiremediler. Ahbâr:

-"Bizi Süleymanı imtihan edeceğiz,"dediler. Dâvud Aleyhisselâm, kendisine inanmayan, sözde âlimlere,

-"Buyrun," dedi. Ahbâr toplandı. Ağır bir soru buldular. Süleyman Aleyhisselâm'a sordular:

-"Sağlamlığı diğer, cüzlerin sağlamlığına, bozukluğu da diğerinin bozukluğuna sebep olan şey nedir?" Süleyman Aleyhisselâm:

-"Kalbtir" buyurdu. Sustular. Esbât'ın ileri gelenleri, halifeliğe kendilerinin ehil olduklarını iddia ettiler. Dâvud Aleyhisselâm, söz dinlemeyen, Yahudîleri susturmak için, şöyle buyurdu.

-"Her kes asâsını getirsin," Kendisini halifeliğe layık görenler, asâlarını getirdiler. Davud Aleyhisselâm,

-"Her kes asâsının üzerine adını yazsın," buyurdu. Asâlarının üzerine, isimlerini yazdılar. Süleyman Aleyhisselâm'da asâsını getirdi. Üzerine adını yazdı. Yahudîler, büyük bir şaşkınlıkla Dâvud Aleyhisselâm'a bakıyordu.

-"Acaba ne yapacak? Ne edecek?" diye kendi aralarında mırıldanıyorlardı.

Dâvud Aleyhisselâm, üzerine sahiplerinin isimleri yazılı olan asâları, bir odaya koydu. Kapıısını kapattı. Kapının önüne devrin güvenililir, âlim ve askerlerini yerleştirdi. Yahudîlerin meraklarnı gidermek için şöyle buyurdu:

-"Yarına kadar, kimin asâsı yapraklanırsa, hilâfet onun hakkıdır!" Yahudîler, mırıldanmaya başladılar:

-"Kuru bir asâ hiçi yeşillenip, yapraklanır mı?"

-"Hem de bir gece de?"

-"Toprağa ekilmeden?"

-"Dâvud Aleyhisselâm bizimle istihzâ mı ediyor?" diyorlardı.

Dâvud Aleyhisselâm:

-"Allah'a imanınız yok mu?"

-"Var!"

-"Allah'ın her şeye gücü yetmez mi?"

-"Yeter!"

-"Ey Yahudîler! Ne söz anlamaz bir topluluksunuz. Allah'ın peygamberi, size halife tayin ediyor, kabul etiyorsunuz. Allah'ın peygamberi, Cenab-ı Allah'ın kendisine vahyetmesiyle size çözüm yolları gösteriyor, onuda kabul etmiyor, mırın- kırın etmeye başlıyorsunuz! Yarını bekleyin. İçinizde kimin, asâsı yeşerir, onu yerime halife tayin edeceğim" buyurdu. O geceyi bütün memleket ayakta geçirdi. Her kesin işin sonucunu bekliyordu. Sabahın ilk saatlerinde bütün herkes, asâların olduğu yere toplandı. Topluluğun gözü önünde asâların olduğu yerin kapıları açıldı. Asâları dışarıya çıkardı. Bütün asâlar olduğu gibiydi. Sadece Süleyman Aleyhiselâm'ın asâsı yeşermişti. Üzerinde yemyeşil yapraklar vardı. Bu durum karşısında bütün, Yahudîler, Süleyman Aleyhisselâm'ın hilâfetını kabul etti. (1) Süleyman Aleyhisselâm, otuz yaşlarında iken, babasının saltanatına varis oldu. (2) Saltanatın yani sıra Cenab-ı Allâh, Süleyman Alehisselâm'a peygamberlik verdi.

SÜLEYMAN ALEYHİSSELAM’A KARŞI İHTİLAL

Yahudîler, Süleyman Aleyhisselâm'ın peygamberliğine tam inanmamışlardı. O yüce peygamberin, saltanatını parmağıdaki yüzük sâyesinde sahip olduklarını sanıyorlardı. Yüzüğün büyülü olduğunu iddia ediyorlardı. Yahudîler, cin ve şeytanlar ile iş birliği yaparak, Süleyman Aleyhisselâm'ın yüzüğünü çaldılar. Şeytan ruhlu Yahudîler, şeytan ve cinlerle birleşip o yüce Peygambere karşı ihtilal yaptılar. Süleyman Aleyhisseâm'ın tahtına yerine ona benzetilen bir cinni, heykel oturtulmuştu. Süleyman Aleyhisselâm'ın mührürünü de ele geçiren bu şeytan ruhlular, şeriat, Tevrat ve dinî temeyüllere aykırı fetvâ vermeye başladılar. Dini, Yahudîlerin istek ve arzularına göre tahrif etmeye başladılar. Süleyman Aleyhisselâm'ın peygamberliğine tam inanmayan, Yahudî, şeytan ve cinler, onun bütün işlerini parmağındaki yüzük sâyesinde taptığını sanıyorlardı. Halbu ki yüzük sadece resmi vesikaları mühürlemek içindi. Kerâmet yüzükte değil; o yüzüğü taşıyan Süleyman Aleyhisselâmdaydı. Süleyman Aleyhisselâm, Allah'ın peygamberiydi. Süleyman Aleyhisselâm'ın yüzünün üzerinde: "Lâ ilâhe illâllahü vahdehu lâ şerike lehû Muhammedün abdühü ve rasûlüh (Allah'dan başka ilah yoktur. Ve onun ortağı da yoktur. Muhammed onun kulu ve peygamberidir.) yazılıydı. Yüzüğün üzerinde, kâinâtın Efendisi Muhammed Mustafa (s.a.v.) Hazretlerinin mübârk ismi yazılı olduğu için, Süleyman Aleyhisselâm, yüzüne çok önem veriyordu. Onunla tuvâlet girmiyordu. Hamama gireceği zaman o yüzüğünü çıkarıyordu.

YAHUDİLER HZ SÜLEYMANI ANLAYAMADI

Onu göbekten aşağıya tutmuyordu. Âhir zaman peygamberine hürmeten yüzüğüne saygı gösteriyordu. Bu inceliği anlamayan Yahudî, şeytan ve cinler, Süleyman Aleyhisselâm'a bir yüzük kadar değer veremediler. O yüce peygamberi anlayamadılar. Yahudîler, Süleyman Aleyhisselâm'ın yüzü hakkında çok yalan ve yanlış inançlar ortaya atarak halkın kafalarını bulandırıp, inancını bozmaya çalıştılar. Evrakları tasdik etmeye yarayan bir yüzüğü Süleyman Aleyhisselâm'ın üzerine çıkarmışlardı. Süleyman Aleyhisselâm'ın saltanatını parmağındaki yüzüğe borçlu olduğunu biliyorlardı. Bu bozuk inançlarını Cenab-ı Allah, boşa çıkarttı. Süleyman Aleyhisselâm, Cenab-ı Allah'ın yardımı ile Süleyman Aleyhisselâm, ihtilalı bastırdı. Saltanatını yine ele geçirdi. Olaya adları karışan, insan, cin ve şeytanları cezalandırırdı. Süleyman Aleyhisselâm, kerâmetin yüzükte olmadağını, bu saltanat ve kuvveti kendisine verenin Cenab-ı Allah olduğunu bu hareketiyle Yahudî, şeytan ve cinlere ispat etti.

KARINCA SİYASETİ

Siyâsetlerin en güzellerindendir. Süleyman Aleyhisselâm'ın hayatında karınca siyâsetinin büyük bir yeri vardır. Süleyman Aleyhisselâm, maddi ve manevî olarak büyük bir saltanat sahibiydi. Süleyman Aleyhisselâm, Mescid-i Aksâ'yı bitirdiği zaman, Allah'ü Teâlâ'ya hamdu senâlar etti. Şükür olarak, divan ve ordusuyla birlikte hacca gitti. Ka'beyi ziyêret etti. Beytullah'ı tavâf ettikten sonra, ordusuyla birlikte, Yemene gitti. Süleyman Aleyhisselâm, insan, cin, şeytan, hayvan, kuş ve diğer varlıklardan oluşan ordusuyla hava'da uçarken, "Neml vâdisi"ne uğradı. Karınca vâdisi. Süleyman Aleyhisselâm, havada uçuyordu. Karıncaları ezmesi asla mümkün değildi. Hem bir peygamber herhangi bir mahlukat'a eziyet eder mi? Aslâ etmez! Nihayet (Süleyman) karınca vâdisine geldikleri zaman, bir karınca:

-"Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!" dedi. (3) Ana karınca, karıncalara seslenmeye devam etti:

-"Ey karıncalar! Yerlerinize, yuvalarınıza çekilin," dedi. Karıncalar sebebini sordular: Ana karınca:

-"Süleyman Aleyhisselâm ve askerleri, size eziyet edip sizi kırmasınlar," dedi. Karıncalar sordular:

-"Süleyman Aleyhisselâm, bizleri ezer mi?" Ana karınca:

-"Süleyman Aleyhisselâm ve ordusu, şüphesiz, bile bile bir karıncayı sebepsiz öldürmezler ama; farkında olmazlar. Onlar bilmiyerek sizi kırıp geçirirler. Onun için yerlerinize çekilin de, kendinizi kırdırmaya sebep olmayın," dedi. Süleyman Aleyhisselâm, karıncaların, bu konuşmalarını dinledi. Süleyman Aleyhisselâm, yere indi.

MANEVİ ZARARDAN KORKTUM

Ana karıncanın yanına geldi. Onu mübârek elinin içine alıp; sordu: "Benim karıncaları ezmeyeceğimi bilmiyor muydun? Neden karıncalara benim onları kırıp geçireceğimi söyledin?" Ana karınca:

-"Ey Allah'ın Rasûlü! Sizlerin bize maddî olarak bize zarar vermiyeceğini çok iyi bilmekteyim. Siz zâten hava da uçuyordunuz. Bizi öldürmeniz asla mümkün değildi. Zâten peygamberler kimseye zarar vermezler. Fakat ben manevî zarardan korktum. Bildiğiniz gibi bizler sürüngen varlıklarız. Cenab-ı Allah bizleri bu şekilde yaratmış. Biz halimize şükretmekteyiz. Gece gündüz işlerimizde çalışıyoruz. Cenab-ı Allâh, size maddi ve manevî saltanat verdi. Siz ordunuzla birlikte hava da uçuyorsunuz. Emrimdeki yerde sürünen karıncalar, sizin bu saltanat ve ihtişamınızı görüp; size imrenmelerinden ve dolaysıyla şükrü bırakmalarından korktum. Sizin bu ihtişam ve zenginliğinizi görmemeleri için onlara yuvalarına girmelerini emretti. Bu siyâsetle Allah'a şükür etmeye devamlarını sağlamaya çalıştım," dedi. Süleyman Aleyhisselâm, Ana karıncanın bu hikmet dolu konuşmalarından dolayı sevindi. Tebessüm etti.

-"Ey Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme getir. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat." (4) Dua etti. Bu gün insanlık bu siyâsete çok muhtaçtır. Mutluluğun yolu budur. Saadeti yakalamak isteyen insanlar, "karınca siyâseti"ne sarılmalıdır.

KAYNAKLAR:

(1) Mir'ât-ı Kâinât, c. 1, s. 258
(2) Mir'ât-ı Kâinât, c. 1, s. 258 bazı rivâyetlerde, Süleyman Aleyhisselâm, babasının saltanatna varis olduğu zaman, 12, 13, veyahut 20 ile 30 yaş arasında iken varis olduğu haber verilmektedir.
(3) En-Neml: 27/17
(4) En-Neml: 27/18