Danyal Aleyhisselâm, Tevratta Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin sıfatlarını okudukça peygamberimize karşı büyük bir muhabbet meydana geliyordu. Memlekette kıtlık olduğunda kapısı çalınan Hz. Danyal, peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) hazretlerinin hürmetine Allah'dan rahmet ve bereket isterdi

Danyâl Aleyhisselâm'ın Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) Hazretlerine büyük sevgisi vardı. Diğer peygamberler gibi. Danyâl Aleyhisselâm, Tevratta Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin sıfatlarını okudukça ona karşı içinde büyük bir muhabbet oluşuyordu. Bir gün duasında: Ya Rabbi benim defin işlerimi ümme-i Muhammed (s.a.v.) yapsın,"[1] diye Allah'a yalvardı. Allah duasını kabul. Danyâl Aleyhisselâm, Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinden binlerce sene önce yaşamıştı. Onun defin işlerinin Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin ümmeti tarafından yapılması için sebep lazımdı. Çünkü biz sebepler âleminde yaşıyoruz. Allah, her şeyi bir sebebe bağlamıştır. Danyâl Aleyhisselâm'ın defin işlerinin Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin ümmeti tarafından yapılmasının sebeplerinden biri de onun dualarının makbul olmasıydı. Duası makbuldu.

‘YAZIKLAR OLSUN SİZE’

Memlekette kıtlık olduğu millet gelir, Danyâl Aleyhisselâm'a yalvarırdı. Danyal Aleyhisselâm çıkıp dua ettiği zaman hemen yağmur yağardı. Danyâl Aleyhisselâm, Âhır zaman peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v.) Hazretlerinin hurmetine Cenab-ı Allah'dan rahmet ve bereket isterdi. Bir gün Huzistan'da büyük bir kıtlık olmuştu. Huzistan kralı, Bâbil kralına bir çok insanını rehin bırakarak; kendilerine dua etmesi için Danyâl Aleyhisselâm'ı memleketine davet etti. Danyal Aleyhisselâm Tarsus şehrine geldi. Dua etti. Danyal Aleyhisselâm'ın duasının bereketiyle yağmurlar yağdı. Bereket oldu. İnsanlar zenginliğe kavuştular.

Danyâl Aleyhisselâm vefat etti. Huzistanlılar, Danyâl Aleyhisselâm defnetmediler. Onu toprağa gömmediler. Bir tabutun içine koyup; bir anbara yerleştirdiler. Ne zaman kıtlık olsa onun mübârek bedenini dışaya çıkarıyorlardı. Asırlar sonra Müslümanlar Huzistanı fethettiler. Hazret-i Ömer (r.a.)'ın halifeliği zamanında Tarsus şehrini fetheden Ebu Musa el-Eşarî Hazretleri, Sus kralı Sabur'u öldürdü. Krallığın mallarını ganimet olarak aldı. Krallığa ait mal depolarını dolaşırken, bir meydanda kilitli bir depoya rastladı. Deponun kilidi kalayla mühürlenmişti.

Ebu Musa el-Eşari Hazretleri sordu:

-"Bu depo da ne vardır?" Halk:

-"Onun içinde sana yarayacak bir şey yok," dedi.

-"Ben bu deponun kilidinin de kalayla mühürlenmiş olduğunu görüyorum," dedi.

Tarsus halkı

-"Ey emir gerçekten onun içinde size yarayacak bir mal yoktur," dediler.

Ebu Musa el-Eşari Hazretleri

-"Bu deponun içinde ne olup olmadığını görmem lazım. Faydalı olup olmaması ayrı bir konu!

Ebu Musa el- Eşari Hazretleri askerlerine seslendi.

-"Deponun kapısını kırın. İçinde ne var bakmamız lazım," dedi. Kapının kilidini kırdılar. Kapı açıldı. İçeride, uzun, havuz gibi oyulmuş bir taş ve içinde de altın sırma ile dokunmuş bir kefenle kefenlemiş, başı açık ölü bir adam gördü! Nur yüzlü bir adamdı. Sanki uyuyormuş gibiydi. Hayret etti. Ebu Musa el-Eşari Hazretleri, Tarsuslulara sordu

-"Yazıklar olsun size! Kim bu adam? Neden mezarda değil de buradadır? Ne zamandan beri bu haldedir? Tarsuslular: Bu adam Iraklıdır. Bundan belki bin sene önce ve ya daha fazla önce memleketimizden çıkan kıtlık üzerine, yerine elli adam rehin bırakılarak, buraya dua için getirilmişti. Sonra burada vefat etti. Atalaramız onunla tevessül etmek için toprağa gömmediler. Hakkında bütün bilgimiz bu kadardır," dediler.

Ebu Musa el-Eşari Hazretleri, Hazret-i Ömer (r.a.)'a mektup yazarak, durumu anlattı ve bu konu da ne yapması gerektiğini sordu.

Hazret-i Ömer (r.a.) Sahabeleri topladı.

Danyal Aleyhisselâm hakkında bilgilerine başvurdu. Hazret-i Ali Efendimiz (r.a.): Bu zat Danyâl Hakîm'dir. Kendisi rasûl olmayan bir nebî'dir. Eski zamanda, Buhtunnasr'ın ve ondan sonraki krallardan bazısının yanında bulunmuştu," dedi.

Sahabelerin sormasu üzerine; Hazret-i Ali Efendimiz (r.a.), Danyal Aleyhisselâm'ın bütün hayat hikâyesini anlattı.

Danyal Aleyhisselâm'ın kıssasının sonunda Hz. Ali (r.a.); Hazret-i Ömer (r.a.)'a:

Sahibine (Ebu Musa el-Eşariye) yaz! Danyal Aleyhisselâm'ın cenaze namazını kılmasını ve onu Sus (Tarsus)luların erişemeyecekleri bir yere gömmesini kendisine emret!" dedi. [2]

SUYUN YATAĞI DEĞİŞTİRİLDİ

Hazret-i Ömer (r.a.), Ebu Musa el-Eşariy Hazretlerine yazdı: Danyâl Aleyhisselâm'ın Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin Şeriatına göre yıka, Onu, beyaz Kebâtî bezinden kefenle, kefeninie koku sür. cenaze namazını kıl ve hiç kimsenin bilmiyece ve erişemiyeceği bir yere Peygamberlerin gömüldüğü gibi defnet. Malına bak onu Müslümanların beytü'l-malına koy!" dedi.

Ebu Musa el-Eşarî Hazretleri, Tarsuslulara: Şehrin içinde akmakta olan ırmağın yolunu başka bir tarafa çevirin, suyun yatağını değiştirin,"dedi.

Tarsuslular, kanal kazıdılar. Suyun yatağını değiştirdiler. İslâmi usul ile Danyal Aleyhisselâm, techiz ve tekfin işlemleri yapıldı. Namazı kılındı. Derenin ortasında çok derin bir mezar kazıldı. Danyal Aleyhisselâm oraya gömüldü. Sonra da suyun eski yatağında akıtılması emredildi. Danyal Aleyhisselâm'ın mezarının üzerine ırmak akmaya başladı.[3] Yahudilerden çok eziyet gören Danyal Aleyhisselâm, Yahudilerin kötülükleri yüzünden, çocukluğunu, gurbette geçir, gurbette büyüdü ve gurbette vefat etti.

HZ ÜZEYR’İN (A.S) DİRİLMESİ

Buhtunnasr, isrâil oğullarını Kudüs’ten sürgün ettiği Üzeyr Aleyhisselâm, çocuk denilen bir yaşta idi. Yıllarca sürgün hayatı yaşadıktan sonra, kırk yahut elli yaşında iken bir yolunu bulup, esâretten kaçtı. Memleketine geldi. Kudüs-ü Şerif’in yerlerinde otlar yeşermişti. Kudüs’te hayat ve şehirden hiç bir iz yoktu. Hazret-i Süleyman’ın[4] inşâ ettiği Mescid-i Aksâ’nın harabelerinin olduğu yere gitti. Merkebini bir yere bağladı. Göz yaşları arasında Mescid-i Aksâ’nın harabelerinin bulunduğu yeri tavaf etti. Şehri dolaştı. Hayattan eser yoktu.[5] Şehrin yanındaki bir bağa girdi. Bağ orman gibi olmuştu. Merkebini bir ağaca bağladı. Ağacın birinden taze incir, ve nar kopardı. Susuz kalmamak için, üzüm koparıp, sıkarak suyunu içti. Cenab-ı Allâh, Kur’an-ı Kerimde Üzeyr Aleyhisselâmı şöyle beyan etmektedir:

“Yahut görmedin mi o kimseyi[6] ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt-üst olmuş) bir kasabaya[7] uğradı:

Ölümünden sonra Allâh bunları nasıl diriltir acaba!” dedi.

Bunun üzerine Allâh onu öldürüp yüz sene bıraktı. Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık.”[8] İlâhî kaderin gereğince İsrâiloğulları çoğalmıştı. Kendilerine mahsus bir devletleri vardı. Güçlü ve kuvvetliydiler. Ruh dünyalarını aydınlatacak, kendilerine Hazret-i Musâ’nın şeriatını telkin edecek ve çocuklarını okutacak bir mürşid arıyorlardı.

ARANAN PEYGAMBER

Üzeyr Aleyhisselâm’ın uykuda olduğu ve günün birinde uyanacağı ve İsrâiloğullarını irşâd edeceğini, Cenab-ı Allah bazı Benî İsrâil nebî (peygamber)lerine bildimişti.[9] Mürşidsiz kalan İsrâiloğulları, Üzeyr Aleyhisselam’ı arıyorlardı. Şam ve Kudüs’ün eşrâfı, Üzeyr Aleyhisselâm’ı bulana mükâfat vaad etmişlerdi. Herkes Üzeyr Aleyhisselamı arıyordu. Zaviyelere bakıyorlardı. Mağaraları araştırıyorlardı. Giden ve gelen yolculara soruyorlardı. Kuytu yerlere gidip Üzeyr Aleyhisselâm’ı arıyorlardı. Millet peygamberini arıyordu. İsrâiloğulları, uçan kuştan, tozlayan tozdan, yabancı yolcudan, seher yelinden, aydan, güneşten ve yıldızlardan Üzeyr Aleyhisselâm’ı soruyorlardı. Üzeyr Aleyhisselâm bir ümitti. Üzeyr Aleyhisselâm bir ibretti. Üzeyr Aleyhisselâm bir mefküreydi.

Üzeyr Aleyhisselâm bir “Ba’sü ba’del-mevtti” yeniden dirilişti. Onunla İsrâiloğulları yeniden dirilecek ve kenidlerine gelecekti. Özellikle Üzeyr Aleyhisselam’ın oğulları ve torunları daima şuna ve buna babalarını ve dedelerini soruştuyorlardı.[10]

Üzeyr Aleyhisselâm ve merkebi tam yüz sene ölü kaldı. Cenab-ı Allah onu ve merkebini bütün mahlûkatın gözlerinden sakladı. Cenab-ı Allâh, sonra tekrar Üzeyr Aleyhisselâmı diriltti. Ve Ona sordu: Ne kadar kaldın? Dedi. Üzeyr Aleyhisselâm uyuduğu zaman kuşluk vakti idi. Uyandığı zaman akşam üstüydü. Güneş sararmıştı. Batmak üzereydi.[11] Üzeyr Aleyhisselâm:

“Bir gün yahut daha az” dedi. Allâh ona:

“Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuktan sonra, tekrar dirilttik) Üzeyr Aleyhisselâm büyük bir hayretle etrafına baktı.

Cenab-ı Allâh ona şöyle dedi:

Şimdi sen (merkebinin)[12] kemikler(in)e bak, onları nasıl düzenliyoruz, dedi.

Üzeyr Aleyhisselâm merkebine baktı. Üzeyr Aleyhisselâm’ın gözleri önünde büyük bir hadise meydana geldi:

Çürümüş olan kemikler bir araya geldi. Sinir sistemi oluştu. Kemiklere et yeşerdi. Cenab-ı Allâh bir melek gönderdi. Melek, merkebe ruh üfledi. Merkep canlandı. Merkep hemen ayağa kalktı ve anırdı[13]: Durum kendisince anlaşılınca:

“Secdeye kapandı[14] ve Şimdi iyice biliyorum ki, Allâh her şeye kadirdir, dedi.”[15]

Üzeyr Aleyhisselâm ayağa kalktı. Etrafına baktı. Her taraf imâr edilmişti. İçinde olduğu bağ ekilmiş, sürülmüş ve bakımlı bir hâle gelmişti. Kudüs büyük bir şehir olmuştu. Eskisinden daha güzel ve daha büyük bir şehir. Üzeyr Aleyhisselâm merkebine binip şehre doğru yol aldı.

KAYNAKLAR:


[1] Kısasu'l-Enbiyâ, c. 2, s. 327
[2] Aracisu'l-Mecâlis, s. 202
[3] Araisu'l-Mecâlis, s. 200-203
[4] Hazret-i Süleyman; Davud Aleyhisselam’ın oğludur. Hem peygamber ve hemde sultandı. İsm-i A’zam duasını, bütün mahlukatın dilini ve ilimlerin sırları kendisine öğretildi. Onun zamanında fen ve sanat çok ilerlemişti. Rüzgâr O’nun emrine verilmişti. Rüzgara binip tahtı ve ordusu ile istediği yere gidebiliyordu. Cinler O’nun emrindeydi. Yapımında cinleri çalıştırmakta olduğu bir inşaatın (Mescid-i Aksâ’da olabilir) çalışmalarını takip etmek için asâ’sına dayandı. Ne olursa olsun hiç kimsenin kendisini rahatsız etmemesini emretti. Tefekküre daldı. Süleyman aleyhisselam asâ’sına dayandığı halde ayakta vefat etti. Uzun müddet öylece kaldı. Herkes onu diri sanıyordu. Cinler gece gündüz çalıştılar. İnşaat bitti. Süleyman aleyhisselamın dayanmakta olduğu asâ’sının yere temas eden kısmına bir güve kurdu girip asâ kılırınca cesedi yere düştü. Cinler, “Süleyman aleyhisiselâmın öldüğünü bilseydik bu kadar çalışmazdık” dediler. (Bu hadise Cinlerin gaybı bilmediğini göstermektedir. Daha geniş bilgi için; Sebe’ süresi âyet: 14’e bakınız.)
[5] Ebû Suûd Efendi, İrşâdu’l-akl-i Selim ilâ mezâyâ Kur’ân-i Kerim, c.1, s. 203
[6] Yüz sene öldükten sonra dirilen kişi Uzeyr Aleyhisselâm’dır. İbni Kesîr Tefsîri, c. 1, s. 492
[7] Bu karye, şehir, kasaba ve köy (mekan) hakkında ihtilaf olunmuştur. Meşhur olan görüşe göre bu yer “Beyt-i Makdis” yani kudüs-ü şeriftir. İbni kesîr c. 1, s. 493
[8] İsrâ:17/6
[9] Şerh-i Mesnevî, Tahir’ül-Mevlevî, c. 13 s. 846, Şâmil Yayınevi, İst.
[10] Şerh-i Mesnevî, Tahir’ül-Mevlevî, c. 13 s. 846, Şâmil Yayınevi, İst
[11] İbni kesir c. 1, s. 493
[12] Ölümünden yüz sene sonra Uzeyr Aleyhisselâm ile birlikte yeniden dirilen bu merkebin cennet’e giren on hayvandan biri olduğu rivâyet edilmektedir. Cennete gireceği rivâyet edilen hayvanlar şunlardır:

A) İbrahim Aleyhisselâm’ın buzağısı.

B) İsmâil Aleyhisselâm’ın koçu.

C) Sâlih Aleyhisselâm’ın devesi.

D) Musa Aleyhisselâm’ın ineği.

E) Yunus Aleyhisselâm’ın balığı.

F) Uzeyr Aleyhisselâmın merkebi.

G) Süleyman Aleyhisselâm’ın karıncası.

Ğ) Belkıs’ın hudhudu (çavuşkuşu).

H) Eshâb-ı Kehfin kıtmiri (köpeği).

I) Efendimiz (s.a.v.)’in devesi. (Mevzu’atu’l-Hasene s.7, M. Nurî Nakşibendî, 1309 İbrahim Efendi Matbaası İst.)
[13] İbni kesir c. 1, s. 493
[14] Hâşiyetu Şeyh Zâde alâ Tefsir'ul-Kadi'l-Beydâvi, c. 1 s. 572 Şeyhzade Muhammed Musluhiddin Hakikat Kitabevi İst
[15] Bakara:2/259 Bu hadise’de kıyâmet ve tekrar dirilmek konusunda akıl sahipleri için büyük ibretler vardır.