Yahudi kökenli İbni Sebe’nin taraftarları Müslümanları birbirine düşürmek için fitne ateşini körükledi. İslam diyarlarındaki valilerin halka zulüm ve işgence yaptığını yalanına sarılan İbni Sebe taraftarları büyük bir kargaşanın fitilini ateşledi

Müslümanların huzursuzluğunu giderdiler. Modern manada iletişim araçlarının olmadığı o günlerde "çamur at tutmazsa iz bırakır" düşüncesiyle hareket eden Yahudîler büyük bir başarı elde ettiler.Hazret-i Osman, İslâm ülkesinde dolaşan bu kötü haberlerin iç yüzünü araştırmak için her tarafa müfettişler gönderdi. Müfettişler kendisine böyle bir hadisenin meydana gelmediğini ve bütün bunların uydurma ve iftira olduğunu söylediler. Halkı huzurunu kaçıran ve toplumu rahatsız eden bu dedi-kodular bir türlü sona ermiyordu. Durumu kökten halletmek için Hazret-i Osman, bütün valilere hacca gelme emrini verdi. Bu emir ile İslâm ülkesindeki büyük-küçük bütün şehirlere tellal gönderdi.

-"Vali ve idârecilerden şikâyeti olan hacca gelsin. Dertlerini bizzat Hazret-i Osman dinleyecektir. İnsanlara haksızlık eden vali ve idârecilere hac'da her kesin gözü önünde gereken cezâ verilecektir" O sene hacca büyük bir rağbet oldu. Meraklılar, Hazret-i Osman zâlim vali ve idârecileri nasıl cezalandıracağını görmek için hacca akın etmişlerdi. Mekke sokaklarında tellallar bağırıyordu

-"Ey Müslümanlar! Vali kime zulmetmiş, kimin burnunu kanatmış, bir kuzucukta olsa kimin hayvanını elinden almışsa gelsin, hakkını istesin." Tellâllar tam üç gün Mekke sokaklarında bağırdılar. Kime çıkmadı. Arafat'ta yüzlerce tellal, bütün çadırların önüne gidip yine bağırdı:

-"Ey Müslümanlar! Haksızlığa uğrayan varsa, korkmasın. Allâh aşkına gelip derdini anlatsın. Onun derdine mutlaka çâre bulunacaktır. İslâm'ın yüce adâletine güvensin"

Allah Allah bu ne iş?

Hani falanca yerin valisi yirmi kişiyi öldürmüştü. Hani falanca yerin valisi falanca göçebenin koyunlarına el koymuştu. Hani falanca yerin valisi halktan rüşvet ve haraç alıyordu. Demek ki bütün bunlar yalan. Uydurma. İftira Peki bunları yayan kim? Halife Hazret-i Osman ve bütün Müslümanlar, hayretler içerisinde kaldılar. Olayın hangi boyutlara varacağını ve Hazret-i Osman'ın zâlim(!) valilere nasıl bir ceza vereceğini görmek için ta memleketlerinden kalkıp hacca gelen meraklı Müslümanlar, şaşıp kaldılar. Hayret ettiler. Dudaklarını ısırdılar. Hatta biri dudağının kanadığını arkadaşının "abdest'in bozuldu" sözüyle kendisine gelip, dudaklarından sakallarının üzerine kırmızı kanların aktığını fark edebildi. Ortada ne zâlim vardı ne de mazlûm! Peki korkulu fısıltılar neyin nesiydi?

YAHUDİLERİN OYUNU TUTMADI

Bütün Müslümanlar şöyle dua ediyorlardı:

-"Ya Rabbi! Fitne, fesat ve iftirâ'nın şerrin sana sığınırım. Çok şükür işittiklerim yalan" Bu hac ibâdettin sonra Yahudî İbni Sebe ve arkadaşları biraz sindiler.

Mısır'da yine Porin bayramında buluşmak üzere dağıldılar. Mısır'da Piramitlerin altında buluştuklarında Yahudî İbni Sebe, arkadaşlarına, harekete geçme emrin verdi.

Yahudî İbni Sebe, arkadaşlarına,

-"Dolaşın, hilâfete küskün olan aileleri bulun. Herhangi bir sebeple devlete ve hilâfete dargın olan aileleri tespit edin . Onların genç çocuklarıyla iyi iletişime geçin. O gençlerle iyi arkadaşlıklar kurun. Onlara kendinizi kabul ettirin," dedi.

Herhangi bir sebeple devletten iş alamamış ihtiraslı gençlere kancayı taktılar. Özellikle bu gençlerin arasında Hazret-i Ebû Bekir'in daha yirmisine ayak basmamış olan genç oğlu Muhammed Efendi'de vardı. Yahudî İbni Sebe, Hazret-i Ebû Bekir'in oğluna yakışan şeyin valilik olduğu fikrini Muhammed bin Ebû Bekir ve çevresine topladığı bin kadar gence kabul ettirdi. Yahudî İbni Sebe, diğer Yahudî arkadaşları ile beraber Muhammed bin Ebû Bekri önlerine katıp bin kadar genç ile Mısır'dan Medine'ye hareket etti. Hazret-i Osman, Müslümanların arasında fitne ve fesadın çıkmaması için, Muhammed bin Ebû Bekrin Mısır'a vali tayin edildiğine dair fermanı imzalayıp ellerine verdi. Başta Muhammed bin Ebû Bekir olmak üzere diğer Müslümanlar, hiçbir hadise çıkarmadan sevine sevine Mısır'ın yoluna düştüler. Yahudî İbni Sebe, üzgündü.

YAHUDİLERDEN SİNSİ PLAN

Olayın kansız bir şekilde sonuçlanmasını hazmedemiyordu. Yolda bir gece istirahatında Yahudî arkadaşları ile gizli bir toplantı yaptı.

-"Mısır'a gittikten sonra bu gençleri bir daha bir araya toplayamayız. Muratlarına eren gençler, bizim sözlerimize daha fazla kulak vermezler."

-"Ne etmeliyiz?"

-"Bir daha Medine'ye dönmelerini sağlamalıyız!"

-"Nasıl?"

-"Orası çok kolay! Öyle bir Medine'ye dönmeli ki bu gençler, Medine'de taş üzerinde taş bırakmamalıdır. Medine sokakları kan akmalıdır." Diğer Yahudîler afalladılar. Büyük bir şaşkınlıkla Yahudî İbni Sebe'nin yüzüne baktılar. Yahudî İbni Sebe, cebinden bir kağıt parçası çıkardı. Üzerine bazı yazılar yazdı. Diğer cebinden çıkarmış olduğu bir mühür ile mühürledi. Yahudîlerden biri sordu:

-"Bu mühür kimin?"

-"Halifenin!"

-"Nereden buldun?"

-"Aynısını yaptırdım."

Yahudî İbni Sebe, elindeki Hazret-i Osman'ın mührünü taşıyan yazı bir Yahudî'nin eline verdi. Bunu yekün bir para ile bir köleye ver. Postacı köle Mısır'a giderken yanımızda geçsin. Başka yolları kullanmasın. Mutlaka yakınımızda geçsin." Sabahleyin yola çıkmayı ağırdan tuttular. Mısır'a doğru yol alırlarken, biri yanlarından geçti.

Yahudî'nin bir sordu:

-"Nereye gidiyorsun?

-"Mısır'a"

-"Niye hiç işim var!" Yahudî İbni Sebe, Müslüman gencin birine

-"Bu adam Halife'nin casusu veya özel postacısı olabilir."

-"Ne edelim"

-"Onu iyice arayın. Üstüne bakın herhangi bir mektup çıkabilir" Gençler, yolcunun üzerine hücum ederken, Yahudî İbni Sebe ve arkadaşları geri çekildiler. O, yabancı'nın üzerinde Mısır valisine yazılmış bir ferman çıktı

Okudular:

-"…Bunlar oraya gelince hepsini öldür" altında da Hazret-i Osman'ın mührü vardı. Ferman elden ele dolaştı. Okumasını bilenlerin hepsi okudu.

Yahudî İbni Sebe, yüksekçe bir yere çıktı. Kendisinin düzmüş olduğu ve sahte mühür ile altını mühürlediği yazıyı okudu. Ve sonra câhil topluluğa seslendi:

-"Arkadaşlar! Bu kötü durum hakkında kararınızı verin," diye seslendi. Gençler, bir ağızdan bağırdılar:

-"Halifenin katli vâcip oldu."

-"Medine'ye dönüyoruz."


FİTNENİN BAŞI YİNE YAHUDİLER

Büyük bir hırsla Medine'ye döndüler Yahudî İbni Sebe'nin etekleri zil çalıyordu. Ağzından salyalar akıyordu. Sevinçten yerinden duramıyordu. Hemen yol üstünde arkadaşlarını topladı. Onlara "fazla göze çarpmayın, gizlenin; ancak barış olacağı zamanlar ortaya çıkıp uzlaşmayı bozun" dedi. Bırakın Müslümanlar birbirlerinin kanlarını akıtsınlar. Hayber'in intikamını almış oluruz, diye devam etti. Binlerce genç, Peygamber (s.a.v.)'in şehri ve hilâfet merkezi olan Medine-i Münevvere'yi günlerce istilâ etti. Başta Hazret-i Ali, Hazret-i Hasan, Hüseyin (ra.) Hazret-i Zübeyr ve Talha (r.a.) olmak üzere birçok sahabe Hazret-i Osman'a geldi.

-"Bize izin ver! Bu asîlerle savaşalım," dediler. Hazret-i Osman:

-"Hayır!"dedi.

-"Neden?"

-"Benim yüzümden Müslüman kanının akmasını istemem," diyordu.

Medine'de hilâfet merkezi istilâ edilmişti. Hilâfet merkezinin ön kapılarını ellerinde kılıç Hazret-i Hasan ile Hüseyin koruyordu. Yahudî İbni Sebe, Müslümanların ileri gelenlerinin araya girmesiyle hadiselerin yatışmasından korktular.

YAHUDÎLERİN HZ. OSMAN’I ŞEHİD ETTİRMELERİ

Yahudî İbni Sebe, Resûlullah'ın dört büyük halifesinden biri olan Hazret-i Osman'ı yine Resûlullah'ın çok sevdiği ve mağara arkadaşı, birinci halife Hazret-i Ebû Bekrin oğlu Muhammed aracılığı ile öldürülmesini planladı. Muhammed bin Ebû Bekir hilâfetin arka pencerelerinin birinden bir yolunu bulup içeriye girdi. Hazret-i Osman'ın karşısına dikildi. Hazret-i Osman okumakta olduğu Kur'ân-ı Kerim'den başını kaldırdı. Kandırılmış olan Muhammed bin Ebû Bekre şefkat ile baktı. Acı acı tebessüm etti. Mübârek dudakları kıpırdadı: Rahmetli seni bu halde görseydi ne derdi?" Muhammed bin Ebû Bekir utancından yüzünü kapattı. Ağlayarak dışarıya çıktı. Yahudî İbni Sebe, Muhammed bin Ebû Bekrin ardından içeriye ye adamlarını gönderip, Hazret-i Osman'ı şehid ettiler. Medine anarşistlerin zulmü ile titredi. Böyle nazik bir durum Hazret-i Ali, halife seçildi.

Yahudî İbni Sebe ve diğer Yahudîler, kendilerine tamamen gizlediler. Hazret-i Aişe annemiz, Hazret-i Talha, Hazret-i Zübeyr ve Hazret-i Muaviye gibi büyük sahabeler, Hazret-i Ali'den Hazret-i Osman'ı şehid edenlerin kısasını istediler. Hazret-i Ali, binlerce anarşistin içinden kimlerin Hazret-i Osman'ı şehid ettiğini tespit etmenin şu anda mümkün olmadığını, ayaklanan kişilerin tespiti için kendisine bir süre tanınmasını istedi. Cennetle müjdelenmiş, bedir, uhud ve Mekke'nin fethine katılmış olan o yüce sahabeler, Hazret-i Osman'ı şehid eden Yahudî İbni Sebe ve avânelerinin tutuşturmuş oldukları fitne ateşini söndürmek için çok çalıştılar. Cemel vak'ası önce iki büyük İslâm ordusu sulh ettiler. Hazret-i Osman'a karşı ayaklananları bulup cezâlandırmak üzere uzlaştılar. Yahudî İbni Sebe, arkadaşlarını topladı.

-"Müslümanların sulhu, Yahudîlerin ölümü demektir."

-"Ne istiyorsun?"

-"Barışı bozmalısınız!"

-"Nasıl?"

-"Yanınıza kâtillere gidin. Durumu anlatın. Sulhu bozmaları için karşı tarafa ansızın hücum etsinler."

Yahudî İbni Sebe'nin avâneleri, mışıl mışıl uyuyan Müslümanlara hücum ettiler. Hazret-i Aişe, Hazret-i Zubeyr ve Talha (r.a.)'ın ordusuna saldırdılar. Bir çok kişiyi şehid ettiler. Hazret-i Aişe, Hazret-i Zubeyr ve Talha (r.a.)'ın askerleri, kendilerine Hazret-i Ali'nin askerlerinin saldırdığını sandılar. Onlarda karşı tarafa saldırdılar. Ateş tutuştu. Fitne uyandı. Olay büyüdü Çok feci ve kanlı hadiseler oldu. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin çok sevdiği ve cennetle müjdelediği büyük sahabeler Cemel vak'asında şehid düştüler. Yahudî İbni Sebe ve diğer Yahudîler, yüksekçe bir yere çıkıp Müslümanların savaşını büyük bir zevkle izlediler. Cemel vak'asını, Sıffîn savaşı takip etti. Binlerce sahabenin şehid düştüğü harp takdiri ilâhî, Müslüman, Müslüman'ın elinden cân veriyordu. Kimsenin kimseye şahsı bir kini ve garazı yoktu. Emniyet temin edildikten sonra Hazret-i Ali, Hazret-i Osman'ı şehid edenleri teker teker cezâlandırdı. Yahudî İbni Sebe'yide sürgün etti.