İslam’a ve Peygamberimize (S.A.V) her türlü düşmanlığı gösteren Yahudiler, Müslümanlara zarar vermek için münafıklarla iş birliği içine girdi

İslâm'ı yıkmak için, Yahudîler, münâfıklar (1) ile iş birliği yaptılar. Yahudi ve münâfıkların İslâm dinini yıkmak için başvurdukları prensipleri şöyle sıralamak ve özetlemek mümkündür:

1-Yahudilerle münâfıklar, islâm'ın metin kalesini içten içe yıkmak üzere Müslümanlara rast geldikçe "Biz iman ettik", derler. Kendi kendilerine kalınca da "Bizler onlarla alay ediyoruz," diyerek küfürlerini gizlerdi.

2-İslâm orduları ararsında bulundukça yalanlar ve iftiralar uydurarark, İslâm birliklerini bozmak ve hatta zât-i risâletpenâhînin (Efendimiz s.a.v. Hazretlerinin) namusuna iftiraya kalkışmış. Kur'ân'ın âyetleri arasında küfür efâde eden cümleleri sokmaya teşebbüs etmişlerdir.

3-Hazret-i Peygamber'in ve bazı evlâd-ı Rasûlüllah'ın Hazret-i isa gibi gökte olup yeniden dünyaya gelecekleri ve Allah, Muhammed, Ali kelimelerinin tek bir olduğunu söyleyip, tıpkı Hıristiyanlar gibi teslis akidesi uydurmuşlardır. Hazret-i Ali'nin ölmeyerek göğe, çıktığını, gök görlemesinin onun sesi bulunduğunu ve şimşeğinde onun kılıcı olduğu hakkındaki uydurmaları ile halkı iğfale çalışmışlar. Evlâd-ı Rasûlüllah'a muhabbet perdesi altında İslâm büyüklerine tecevüzât-ı lisâniye (dil uzatmada) bulunmuşlardır. Bu üç prensip Yahudi ve münâfıkların yegâne dayandıkları ortak noktalardır. Ve bütün faaliyetlerini bu cepheden yürüterek İslâm Tarihini, kana boyamışlardır. (2)

YAHUDİLER OLUK OLUK PARA AKITTI

Bedir harbı, Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin şanlı ordusunun küfür ve şirke karşı kazandıkları büyük savaş. Yahudîler, Bedir'de Müslümanların mağlup olacaklarını sanıyorlardı. Cenab-ı Allâh, Rasûlüne yardım etti. Müsülmanlar, maddeten kendilerinden güçlü olan, Mekkeli müşrikleri yendiler. Ebû cehil gibi küfrün ve şirkin büyükleri öldürüldü. Bedir zaferini duyan insaflı Yahudiler: Tevrât'ta müjdelenen Âhır Zaman Peygamberi bu zâttır," diyerek, iman ettiler. Müslüman oldular. Yahudîlerin çoğu ise çıldırdılar. Hasetleri onları yakmaya başladı. Bedir harbı, Mekkeli müşriklerden çok Yahudîleri özmüş gibiydi. Yahudi şair, yazar ve çizerleri Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin ve ashabının aleyhinde şiirler yazmaya başladılar. Yahudi lobisi, (3) Müslümanları müşriklerin nezdinde kötülemek için harıl harıl çalıştı. Oluk oluk para akıttılar.

YAHUDİ KADININ MÜSLÜMANLARA EZİYETİ

Hatme oğulları Yahudilerinden Usmâ adında bir kadın vardı. Kadın şairdi. Müslümanların aleyhinde şiirler yazıyordu. Özellikle Efendimiz (s.a.v.)'i küçük düşürmek için kalem oynatıyordu. Bedir harbi için söyledi bir şiirinde: "Siz bir yabancıya boyun eğdiniz” diye ensarın Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerine olan bağlılığına dil uzatıyordu. Yahudi Usmâ'nın mü'minleri devamlı rahatsız etmesi, kendi kabilesinden Umeyrü'bnü Adiyy'in çok zoruna gidiyordu. Umyrü'bnü Adiyy Müslüman olmuştu. İmanını gizliyordu. İmanını henüz açığa vurmamıştı. Gözleri tam görmüyordu. A'mâydı. Bu mübârek zât, Yahudi kadın şairin fitnesini önlemek için, onu öldürmeyi tasarladı. Geceleyin kadının evine girdi. Umeyr (r.a.) Hazretleri, Ramazan-ı şerifin 25'nci gecesi, kadının evine girdi. Uyumakta olan Usmâ'nın göğsüne, kılıcını saplayarak katletti. Sabahleyin Mescid'e gelip; Efendimiz (s.a.v.) Hazretleriyle beraber sabah namazı kıldı. Namazdan sonra Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri sordular:

-"Ya Umeyr! Mervân'ın kızını mı öldürdün?"

O da:

-"Evet, ey Allah'ın Rasûlü. Bir hatâmı ettim yoksa?" dedi.

Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:

-"Onun kanı hederdir, sorup kan isteyecek, çekişecek bir kimse yok!" buyurdu. O sırada Hazret-i Ömer (r.a.):

-"Allah mübârek etsin! Böyle âmâ bir adam, böyle mühim bir hizmet yapsın!" diyerek hayretini ifade etti. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri:

-"Ey Ömer! Âmâ adam deme. O tam görüşlü, merd bir kişidir. Allah ve Rasûlü, gizlice yardımda bulunmuştur!" buyurdu. Halk Umeyr (r.a.)'ın böyle bir işi görmesini bir türlü anlayamıyordu. Bir sordu:

-"Bu işi nasıl yaptın?" Âmâ olan Umeyr (r.a.) kılıcını çekti.

-"Allah ve Rasûlü uğrunda çarpışmaya ve ölmeye hazırım! İsteyen karşıma çıksın!" dedi. Kimse karşına çıkamadı. Umeyr bin Adiyy Hazretleri, daha sonra Kur'ân-ı kerimi ezberledi. Hatme mahallesine imam oldu. (4)

MÜSLÜMANLAR ALEYHİNE ŞİİR

Yahudi Şair Ebû Efek. Amrü'bnü Avf Oğulları Yahudilerindendi. Müslümanlara eziyet etmeyi kendilerine meslek edinmişti. Müslümanların aleyhinde şiirler yazıyordu. Yahudi şair Ebû Efek, yazmış olduğu şiirlerle Müslümanları çok incitiyordu. Müslümanlara zararı dökünüyordu. Müslümanların aleyhinde şiir yazıp; Müslümanların nefretini kazandığı bir sırada Sâlimü'bnü Umeyr bir gece ona rastladı. Ebû Efek, Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin aleyhinde şiirler mırıldanarak gidiyordu. Salimü'bnü Umeyr daha fazla tahammül edemedi. Kılıcını çekti. Bir kılıç darbesiyle onu yere serdi. Salimübnü Umeyr kaçarak kayıplara karıştı. Ebû Efek, bağırıp çağırdı. Feryadına yetişenler olduysada kimse ona yardım edemedi. Kılıç darbesi ağırdı. Cehenneme gitti.

YAHUDİLERİN LOBİ ÇALIŞMALARI

Bedir harbin Müslümanların zafer kazanmasıyla Yahudilerin okumuşları ve ileride gelenleri, Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin âhır zaman peygamberi olduğunu tam anladılar. Kıskandılar. Ahır zaman peygamberi Yahudilerden göndermediği için, Allah'a düşman kesildiler. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin aleyhinde hertürü lobi çalışmalarına başladılar. Benî Nadir Yahudîlerinden olan Ka'b b. Eşref, Bedir'de öldürülen Mekke uluları için mersiyeler yazdı. Ka'b bin Eşref bir şiirinden şöyle diyordu: Bunlar Arapların efendileri ve ulularıdır. Muhammed bunları öldürdüyse, yerin altı üstünden daha hayırlıdır.” Ka'b bin Eşref beraberindeki Yahudî heyeti ile Mekke'ye gitti. Müşriklere taziyelerini bildirdi. Bedir'de öldürülen müşrikler için mersiyeler okudu. Ağladı. Mekkeli müşrikleri ağlattı. Mekke'de müşrikler, için yazmış olduğu bir mersiyesinde:

-"Bedir değirmeni nice cengâverleri öğüttü. Bedir harbı gibi bir savaş için mâtem tutulur ve göz yaşları dökülür. Orada nice ak yüzlü asîl insanlar, öldürüldü.

Bedir'de muhtaçları himâye eden yüksek kalpli ulu kişiler öldürüldü" Diyordu. Ka'b bin Eşref mersiye okudukça, müşrikler ağlıyor ve Müslümanlardan intikam almak için yemin ediyorlardı. Ka'b bin Eşref kırk adamıyla gitmiş olduğu Mekke'de müşriklerle antlaşma yaptı. Ebü Süfyân ile ittifak ederek, Müslümanlardan intikâm almak üzere sözleştiler. Ka'b bin Eşref, Medine'ye geldiği zaman, Müslümanların namuslarına dil uzattı. Müslümanların kadın ve kızlarına gazeller yazdı. Müslümanların ırz ve namuslarına diline doladı.

HADDİ AŞAN YAHUDİ

Yahudî şair Ka'b bin Eşref, Müslümanların ırz ve namuslarına dil uzatması bütün Müslümanları özüyordu. Ensâr'dan Mühammed bin Mesleme (r.a.) Hazretleri, Ka'b bin Eşref'ten borç istemişti. Kâ'b bin Eşref:

-"Muhammed'i Medineye kabul ettiğiniz için pişman olacaksınız. Muhammed ve Ashabının himâyesini üzerinize aldığınız için yakında bütün Arabistan size düşman olacaktır. Bu gün ihtiyaç içindesin ve benden borç para istiyor değil mi?" “Evet" Ka'b bin Eşref:

-"Bana karını rehin bırak" dedi. Muhammed bin Mesleme (r.a.): Bu mümkün değil!"

-"O zaman, çocuklarını rehin bırak,"

-"Bu da mümkün değildir!"

-"O zaman silahını bana rehin bırak," demişti. Ka'b bin Eşref'in silah istemesi Yahudilerin, Müslümanlara karşı savaş hazırlığında olduğunu gösteriyordu. Muhammed bin Mesleme sordu: Borç vermenizin başka yolu yok mu?" Yahudi Ka'b bin Eşref: Ya eşini, ya çocuklarını veya da silahını rehin bırakman şart. Başka türlü size borç veremem," dedi. Muhammed bin Mesleme (r.a.) Yahudî Ka'b bin Eşrefin bu tutumuna çok kızdı. Borç alma bahanesiyle onu evinden çıkarttı. Sakin bir yerde öldürdü. Ertesi gün, Yahudiler, Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerine koştular. Kâ'b bin Esref'in haksiz yere öldürüldüğünü savundular. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, Yahudilere: O suçsuz degil; bizi hicvetti. Islâm ve Müslümanlar aleyhinde siirler söyledi. Aranizdan her kim ayni fiili islerse, onun da kafasi kesilecektir. Bunu böyle bilin ve bir daha Islâm aleyhinde söylemeyin!"4

FİTNE ÇIKARMAYA BAŞLADILAR

Medine'de değişik Yahudî kabileleri vardı. Efendimiz (s.a.s.) Hazretleri, Medine'de Yahûdîlerle anlaşmalar yapmış, onlarla barış içinde olmak istemişti. Fakat Yahûdiler, kendilerine uzatılan gülü kırmak için, çarelere araladılar. Yahudiler, Müslümanlara karşı dâima düşmanca bir davranış içinde oldular. Her fırsatta Evs ve Hazrec Kabîleleri arasındaki eski düşmanlıkları hatırlatıp, Müslümanları birbirine düşürmeğe çalıştılar. Kendileri ehl-i kitâb ve tek Allah inancında oldukları halde, "müşrikler, mü'minlerden daha doğru yolda" diyorlardı. Sabahleyin Müslüman olmuş görünüp, akşam dönerek Müslümanlarla alay ettiler. Efendimiz (s.a.s.) Hazretleri ve Müslümanlar aleyhine şiirler yazdılar. Oysa, ellerinde bulunan Tevrat'taki bilgilerden Efendimiz (s.a.s.)'in hak peygamber olduğunu bildiriyordu. Yahudîler, erkek çocuklarını tanıdıkları gibi Efendizmiz (s.a.v.) Hazretlerini biliyor ve tanıyorlardı. Bütünun bu hakikatlere rağmen düşmanlık ediyorlardı. Müslümanlarla Medine'deki Yahûdî kabîleleri arasında yapılan vatandaşlık anlaşmasını ilk bozan Kaynukaoğulları oldu.

KAYNAKLAR:



(1) Münâfak, nifak'tan gelir. Münâfık iki yüzlü demektir. Mü'min olmadığı halde, iman ettiğini söyleyen kişi demektir... Münâfıklar, Uhud harbinde, savaştan dönerek, müslümanların kuvvetlerini kırmaya çalıştılar. Peygember Efendimize Tebük seferinde sû-i kast düzenlemeyi planladılar. Mescidi Zırarı (zararlı cami) yaparak, müslümanların arasına tefrika sokmak için uğraştılar. Kur’ân kerim “Münâfıkûn” süresinde münâfıkların en belirgin sıfatlarının “yalan söyleme sanatı” olduğunu şöyle beyan etmektedir: “Allâh münâfıkların kesinlikle yalancı olduklarını bilmektedir.” Peygamber Efendimiz hadis-i Şeriflerinde münâfıkları şöyle anlatmaktadır:

“Münâfıkların alâmeti üçtür:

Bir şeyden haber verdiğinde yalan söyler,

Va’d ettiği zaman cayar,

Ve (kendisine bir şey) emânet olunduğu zaman hıyanette bulunur.” Başka bir hadisi şerifte ise, Peygamber Efendimiz, münâfıkları şöyle tanıtmaktadır: “Dört (kötü davranış) vardır. Kimde bu şeyler (bulunacak) olursa hâlis münâfık olur. Kimde de bunlardan bir haslet (huy) bulunursa, terk edesiye kadar, nifaktan bir şey onda bulunmuş olur:

(Bir şey) emânet bırakılsa ihanet eder,

Haber verdiğinde yalan söyler,

Sözleşme yaptığında mağdur eder,

Ve mürâfaa (ve muhakeme) olunduğunda haktan ayrılır.”

Bu her iki hadis-i şerifte de, münâfıklığın alâmetleri arasında ağırlık noktasını, “yalan” teşkil etmektedir.


(2) Zapsu Abdürrahim, Büyük İslâm Tarihi, c. 1, s. 191-192, Sebil yayınevi, İstanbul- 1978
(3) Lobicilik nufuzlu insanalrı etkileme sanatıdır. Bu etkileme yerine göre, para, kadın veya nufuzla olur. Günümüzde Lobicilik bir bir meslek oldu. Geçim kaynağıdır. Bir çok şirketler sadece lobi çalışması yaparak, para kazanırlar….
(4) İslâm tarihi, c. 2, s. 134