Yahudiler, haya sahibi Musa Aleyhisselâm'a her fırsatında eziyet ediyorlardı. İnsanlıktan nasibini almamış Yahudilerin, kendilerine gönderilen peygambere yaptıkları eziyetlerin başında onun bedeni hakkında çıkarmış oldukları dedikodulardır

Musa Aleyhisselâm hayâ sahibiydi. Hem de büyük bir hayâ. Onun mübârek bedenini kimse görmemişti. İnsanlar, denize veya akar suya girdiği zaman, o girmezdi. Mahrem yeri olmasa bile, halkın kendisinin bedenini çıplak olarak görmesini kabul etmiyordu. Musa Aleyhisselâm'ın şeriaitında mahrem yeri açmak haramdı. Yahudiler, bütün emirlere olduğu gibi mahrem yerini haramlığına hiç dikkat edimiyorlardı. Yahudiler, hayasızdılar. Deniz ve akar suya girdikleri zaman, bütün mahremlerini açıyorlardı. Birbirlerinin mahrem yerlerine bakıyorlardı. (1) Peştemalsız suya giriyorlardı. Birbirlerinin mahrem yerine bakıyorlardı. Musa Aleyhisselâm'ın sesine kulak veriyorlardı. Mahrem yerleri hakkında ki ilâhî emir ve yasakları dinlemedikleri gibi, büyük bir haya sahibi olan Musa Aleyhisselâm konusunda ileri geri konuşuyorlardı.

Yahudiler:

-"Musa Aleyhisselâm'ın bedeninde mutlaka bir hastalık vardır," diyorlardı.

Diğeri:

-"Acaba hastalığı nedir?"

-"Bilmiyorum!"

-"Bunu öğrenmemiz lazım!"

-"Ama nasıl!"

Bütün Yahudilerin dilinde Musa Aleyhisselâm. Bir gün Musa Aleyhisselâm, tenhâ bir yerde tek başına yıkanırken, Yahudiler; gelip, Musa Aleyhisselâm'ın elbiselerinin üzerinde olduğu taşı yuvarladılar. Musa Aleyhisselâm'ın elbiseleri taş ile birlikte derenin aşağılara gitti. Kendileri de bir kenara geçip; gizlendiler. Musa Aleyhisselâm, giyinmek için çıktığı zaman, elbisesini yerinde bulamadı. Musa Aleyhisselâm, sağa sola elbisesine bakıyordu. Yahudilerde gizlendikleri yerden çıkıp, gülüşmeye başladılar. Musa Aleyhisselâm'ın bedeninde bir hastalık yoktu. Yahudiler, tatmin olmanın verdiği zevkle Musa Aleyhisselâm'ın elbisesini giterip verdiler. Musa Aleyhisselâm, çok üzüldü. Kederinden gözlerinden yaşlar aktı. Onun için Cenab-ı Allah Kur'an-ı Kerim'de mü'minlere şöyle buyurdu:

-"Ey iman edenler: Sizler Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Eziyet ettiler de Allah onu, onların söylediklerinden temize çıkardı. O, Allah yanında mevki sahibi idi.”(2)

Bu ayet-i kerimenin tefsirinde müfessirler, şöyle bir açıklama getirmişlerdir:

Musa'ya verilen bu eziyet hakkında da çeşitli rivayetler ileri sürülmüştür.

Hazreti Musa, çok edebli bir kişi olduğu için, pek sıkı örtünüp bedenini kimseye göstermediğinden dolayı, İsrailoğullarından birtakım kimseler "Bu neye bu kadar örtünüyor? Mutlaka vücudunda bir ayıp veya bir felaket, hastalık var" diye söz etmişler, sonra da bir gün ıssız yerde elbisesini bir taşın üzerine koymuş yıkanırken. Taşın yuvarlanmasıyla bastonunu kapıp onu izlerken Yahudilerden büyük bir kalabalık, kendisini Allah'ın yarattığı en güzel bir vücud ile görüvermiştir.

Bu hadise üzerine Yahudiler:

-"Musa Aleyhisselam'ın bedeninde bir hastalık yokmuş," diye mırıldandılar. (3) Kardeşi Harun'u öldürdü demişlerdir. Haşa zina etti demek istemişlerdir. Karun azdığı zaman sürtük bir kadına birçok mal vererek Hz. Musa'ya nefsiyle iftirada bulunmak üzere teşvik ve sevk etmiş, fakat sonunda kadın Karun ile aralarında geçen macerayı, itiraf edivermiştir. Ki Allah onu onların dediklerinden Musa Aleyhisselâm'ı temize çıkardı. Onu lekelemek isterlerken Allah kendilerini rezil ve rüsvay etti. Ve Musa Aleyhisseâm, Allah katında sevilen bir kişiydi. (4)

YUHUDİLERİN İFTİRASI

Musa Aleyhisselâm, bütün ömrünü isrâil oğulluranı terbiye etmekle geçirdi. Hayatında az kişi iman etti. Yahudiler, hep Musa Aleyhisselâm eziyet ettiler. Zulüm ettiler. Hârun Aleyhisselâm, Tîh çölünde vefat etti. (5) Tîh vadisinde geçen kırk senenin sonlarına doğ­ruydu. Hârun Aleyhisselâm, kardeşi Hazret-i Musa ve kendi oğulları ile birlikte Tûr dağında gezintiye çıkmış­lardı. Önü yeşillik ve içi nurlu bir mağara gördüler. Azrail Aleyhisselâm, gelip, burada bulunan çok gü­zel bir that üze­rinde ruhunu teslim alacağını söyledi. Hârun Aleyhisselâm, kardeşi Hazret-i Musa’ya oğulları hakkında vasiyet etti. Hayatta olan annesi ve kavminin diğer ferdlerine selâm gönderdi. Âhiret âlemine göçtü. Musa Aleyhisselâm, yeğenleri, göz yaşları ara­sında namazını kılıp çıktıktan sonra; melekler, mağara­nın kapısını kapattılar. (6) Hazret-i Musa, Hârun Aleyhisselâm’ın vefat etti­ğini söyleyince Yahudîler o yüce peygambere inanmadı­lar. Musa Aleyhisselâm'ı, Hazret-i Hârunu öldürmekle itham ettiler. Peygamberlerine kâtil dediler.

-“Ey Musa! Kardeşini, hasedinden dolayı, sen öl­dürdün!” diye Musa Aleyhisselâma iftira ettiler. Yûşa Aleyhisselâm:

-“Ey Yahudîler! Peygamberinize eziyet etmeyin. Ona iftirâ isnad etmeyin. Musa Aleyhisselâm niçin kar­deşi Hârunu kıskansın? Hiçbir peygamber, diğer bir pey­gamberi öldürür mü? Katlin büyük bir günah olduğunu Musa Aleyhisselâm hepinizden daha iyi bilmiyor mu? İçi­nizden Allâh’dan en çok korkan Musa Aleyhisselâm’dır. Musa Aleyhisselâm, Allâh’ın gadabını gerektirecek ameli işlemez,” diye vaaz ettiyse de; kimse ona kulak asmadı. Yahudiler, Musa Aleyhisselâm'ı tutup hapsettiler. Hârun Aleyhisselâm vefat ettiği zaman, Musa Aleyhisselâm'a taziyetlerini bildirecekelri yerde, o yüce peygamberi hapsetmeleri, Yahudilere mahsus bir iş­kence ve zulüm şeklidir. Cenab-ı Allâh, küstah Yahudi kavmini yalanladı. Hârun Aleyhisselâm’ın eceliyle öldüğünü bildirdi.

ALLAH’I (C.C) YALANLARINA ALET ETTİLER

Yahudiler, Musa Aleyhisselâm'a yapmış oldukları bu hayasızlığı Allah'a isnat ettiler. Musa Aleyhisselâm'ın elbiselerinin üzerinde olduğu taşın Allah'ın izniyle yürüdüğünü iddia ettiler. Cenab-ı Allah'ın Musa Aleyhisselâm'ın mübârek bedenini Yahudilere göstermek ve Yahudilerin merakını gidermek için, taşa yürümesini emrettiğini uydurdular. Kendilerini temize çıkarmaya çalıştılar. Ne yazık ki, Yahudilerin bu uydurmalarına bazı İslâm tarihçileride kandı. Bu hadiseyi Yahudilerin arzu ve istekleri doğrultusunda kitaplarında açıkladılar. Halbu ki Musa Aleyhisselâm'ın bedeniyle ilgili hadiseyi Cenab-ı Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle beyan etmektedir:

-"Ey iman edenler: Sizler Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın. Eziyet ettiler de Allah onu, onların söylediklerinden temize çıkardı. O, Allah yanında mevki sahibi idi." (7) Burada Musa Aleyhisselâm'a eziyet edenin Allah, değilde, Yahudiler olduğu aşikârdır.

HZ MUSA RUHUNU TESLİM ETTİ

Musa Aleyhisselâm yıllarca Yahudilerle uğraştı. Musa Aleyhisselâm, onları hak, adâlet ve Tevhidi anlattıkça; Yahudiler, o yüce peygambere zulüm ettiler, haksızlık ettiler, onu eziyetleriyle yıldırmak istediler. Ömrünün sonuna doğru Musa Aleyhisselâm, Yûşa Aleyhisselâm’ı yerine halife olarak seçti. Daha sonra Musa Aleyhisselâm, ümmetini topladı. Yûşa bin Nûn’un halifesi olduğunu belirtti. Ve:

-“Benden sonra Yûşa bin Nun’a itaat edin. Yûşa bin Nûn benden sonra sizleri yönetecektir. Onun sözlerini dinleyiniz. Emirlerine itaat ediniz. O, aranızda hak ve adâlet üzere hükmedecektir. Yûşa bin Nun’a karşı gelen, mühâfelet eden melûndur.” diye vasiyet etti. İsrâil Oğullarına vaaz ve nasihâttan sonra Musa Aleyhisselâm, Yûşa Aleyhisselâm’a yapışarak, halkın yanından uzaklaştı. Tenhâ bir yere gitti. Orada bir rüzgar esti ve Musa Aleyhisselâm, halifesi Yûşa Aleyhisselâm ile kucaklaşıp vedalaştıktan sonra ruhunu teslim etti. (8) Musa Aleyhisselâm, Tîh çölünde vefat ettiği zaman, yüz yirmi ya­şındaydı. (9) Başka bir rivâyete göre Musa Aleyhisselâm üçyüz yirmi yıl ya­şadı. (10) Her şeyin doğrusunu Allah bilir


HZ HARUN’UN PEYGAMBERLİĞİ

Hârun Aleyhisselâm, Firavun’un veziriydi. Hârun Aleyhisselâm, Hazret-i Musa’nın anne baba bir kardeşdir. Harun Aleyhisselâm, Hazret-i Musa'dan üç yaş büyüktü. (11) İri cüsseli, oldukça beyaz yüzlü ve ak tenli, halim, selim, sabırlı, çok güzel ifâdeli, tatlı dilli bir zât idi. Kendisine peygamberlik gelmeden önce Firavun’un veziriydi. (12) Firavun ve bütün tebası tarafından sevilen ve sayılan bir vezirdi. Âdil bir kişiydi. Memleketi iyi idâre ediyordu. Ancak bu esnada da tevhid dini üzere, Hazret-i İbrâhim’in şeriatı ile amel ediyordu. (13) Kendisine peygamberlik verildiği zaman Firavun’un vezirliğinden ayrıldı. Musa Aleyhisselâm, Medyen'den Mısır'a gelirken Tur dağında kendisine peybamberlik verilmişti. Musa Aleyhisselâm'dan az sonra Hârun Aleyhisselâm'a peygamberlik verildi. Cebrâil Aleyhisselâm gelip; Harun Aleyhisselâm'a peygamber olduğunu ve Musa Aleyhisselâm'ın Mısır'a doğru gelmekte olduğunu bildirdi. (14) Büyük bir sevinçle şehrin dışında Musa Aleyhisselâm ve ailesini karşıladılar. Geceleyin anneleri ve kardeşleriyle buluştular. (15) Sohbet ettiler Kardeşi Musa Aleyhisselâm ile birlikte insanları doğru yola çağırmaya başladı. Musa Aleyhisselâm'ın bütün mücâdelesinde yanındaydı. Musa Aleyhisselâm, münâcâta ve bazı yerlere gittikçe İsrâil oğulları üzerine kendi yerine Hârun Aleyhisselâm'ı halife tayin ederdi. Hârun Aleyhisselâm, İsrâil oğullarının başına halife olduğu zaman, Yahudiler, ona türlü türlü eziyetler ederlerdi.

‘KENDİNİZE YAZIK ETMEYİN’

Hârun Aleyhisselâm, Yahudilerden çok eziyet gördü. Musa Aleyhisselâm Tur-i Sinâ çıktığı zaman, yerine Hârun Aleyhisselâm'ı halife tayin etmişti. Sâmiri, İsrâil oğullarını sapıttı. Altından bir heykel yaptı. Buzağı heykeli. Onlara:

-"Ey Yahudiler! Sizin Rabbiniz budur," dedi.

Hârun Aleyhisselâm, Yahudilere:

-"Ey İsrâil oğulları, bu heykel ilahınız değildir. Allah'ın misli yoktur. O bir heykel değildir. O doğmamış ve doğrulmamıştır. Yazık etmeyin kendinize puta tapmayın," dedi.

Yahudiler, Hârun Aleyhisselâm'ı dinlemediler. Hârun Aleyhisselâm'a karşı çıktılar. Hârun Aleyhisselâm'ı taşladılar. Yahudilerin bu sapıklığını Cenab-ı Allah, Musa Aleyhisselâm'a bildirdi: Allah: Doğrusu biz senden sonra kavmini imtihan ettik. Sâmirî onları saptırdı" dedi. Hemen Musa Aleyhisselâm, öfkeli ve üzgün olarak kavmine döndü.

KAYNAKLAR:

(1) Ruhul'Beyan: c. 7, s. 246
(2) El-Ahzab: 33/69
(3) Ruhul'Beyan: c. 7, s. 246
(4) Elmalı Tefsiri, c. 6, s. 341
(5) El-Ahzab: 33/69
(6) Musa Aleyhisselâm, vefat ettiği zaman, yüzyirmi; başka bir rivâyete göre yüzaltmış yaşında idi. Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/220 Musa Aleyhisselâm’ın kabri şeriflerinin yeri belli değildir. Musa Aleyhisselâm, ölümünden sonra insanların kendisine aşırı muhabbet besleyip, büyük ta’zim ve sevgilerinden ötürü sapıtıp şeytanın iğvâsı ile kabrine secde etmemeleri için, kabirlerinin yerinin belli edilmesini ve mezarının üzerine kubbe yapılmasını istemedi…Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/220
(7) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 163
(8) Tarihi Taberi Tercemesi c. 1, s. 434

(9) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 188; İbni Kesîr, Kısasu’l-Enbiyâ, c.2, s. 191

(10) İslâm Tarihi, c. 1, s. 195, Osmanlı yayınevi


(11) Mir'ât-ı Kâinât: c. 1, s. 223
(12) Mir'ât-ı Kâinât: c. 1, s. 223
(13) Mir'ât-ı Kâinât: c. 1, s. 223
(14) Mir'ât-ı Kâinât: c. 1, s. 223
(15) İslâm Tarihi, c.1, s. 167, Osmanlı yayınevi