Firavun’un iman etmesi için Allah, Kıptiler'e yağmuru musallat etti. Yedi gün süreyle gökten boşalırcasına yağmur yağdı. Evlerinde oturamaz olan Kıptîler, yağmurun dinmesi için Hz. Musa'dan dua istedi. Hz. Musa dua etti. Her şey düzeldi. Onlar yine iman etmedi

Musa Aleyhisselâm, kardeşi Hârun Aleyhisselâm ile birlikte defalarca, Firavunu “yumuşak sözle” imana davet ettiler. Firavun iman etmek istediyse de, Hâmân: Bunlar sizi memleketinizden çıkarmak ve buralara hâkim olmak isteyen iki sihirbâz’dır” (1) diyerek Firavun’un iman etmesine engel oldu. Ona: Sihirbâzlarını çağır, bunları mağlup etsin” dedi. Musa Aleyhisselâm’ı susturmak için Firavun, bütün halkı topladı. Musa Aleyhisselâm yanına kardeşi Hârun ve sadık talebesi Yûşâ Aleyhisselâm’ı alarak; Firavun ve avânelerinin toplandığı meydana gitti. Büyücüler, büyük sihirler yaptılar. Toplumun gözünü büyülediler. Musa Aleyhisselâm asâ’sını yere bıraktı. Asâ büyük bir ejderha olup sihirbazların yapmış oldukları bütün büyüleri yuttu. Bunu gören ilim sahibi sihirbazlar, Hazret-i Musa’ın gösterdiği mucizenin sihir olmadığını anladılar ve Müslüman oldular. Secdeye kapandılar. Onlarla beraber insanlar, akın, akın İslâmiyet'e koştular. Firavun, Müslüman olan sihirbazları bin bir türlü işkence ve zulüm ile öldürdü. Sihirbazlar günün başında kâfir iken sahip oldukları ilim sâyesinde şehîd olarak cân verdiler. (2) İsrâil oğulları yine iman etmediler. Musa Aleyhisselâm'a kuşku ile baktılar.

Firavun’un azabı geçici

Firavun’un kızının saçlarını taramakla görevli özel berberi olan bir Mâşite (3) hanım (4) iman etmişti. Firavun onu dininden döndürmek için, ona türlü türlü işkenceler etti. Kadın yine de dininden dönmeyince öküz şeklinde kızgın fırını yaptırdı. Kadını çocuklarıyla birlikte yakacakları zaman, Hâmân bütün halkın oraya toplanmasını ve hadiseden ibret almasını istemişti. Cellatlar, önce kadının birinci çocuğunu ateşe attılar, ardından ikinci çocuğu kadının gözleri önünde kızgın fırında kül hâline getirdiler. Kadının henüz üç aylık küçük yavrusu vardı. Onu göklere yükselen feryatlar ile kadının kucağından aldılar, öküz şeklindeki kızgın işkence fırına atacakları zaman, kadın durakladı. Küçük çocuk dile geldi:

-“Anneciğim! Sabret, sakın, Hazret-i Musa’nın dininden dönme! Çünkü Firavun’un azâbı geçicidir. Fakat Allâh’ın azâbı ebedîdir!” dedi.

Kadın imanından dolayı çocuklarıyla birlikte yakıldı. Bu küçük çocuğun konuşması üzerine birçok kâfir imana geldi. (5)

Hazret-i Âsiye’nin Şehâdeti

Âsiye hanım; İmanı, Firavuna ve onun saltanatına tercih eden, mü’mine kadın.

Firavun’un kuaför hanımı işkenceyle öldürtürken ruhunun melekler tarafından göğe çıkarıldığını gördü.(6) Bunun üzerine Hazreti Âsiye imanını açıkladı ve Firavuna şöyle seslendi.:

-“Ey Firavun! Yazıklar olsun sana! Cenab-ı Allâh’a karşı nasıl cüret ve cesâret edip, suçsuz, günahsız ve korumasız bir kadıncağızı bin bir türlü işkence ile öldürdün?”

Hazret-i Âsiye’nin iman ettiğini anlayan Firavun onu imanından çevirmek için önceleri psikolojik baskı yaptı. Kızını iknâ etmesi için, Hazret-i Âsiyenin annesini çağırdı. Ona kızını uyarmasını söyledi. Hazret-i Âsiye, annesine:

-“Allâh’ı inkâr etmemi istiyorsun! Hayır! Bunu benden istemeyin. Hiçbir zaman Allâh’ı inkâr edemem. Bu uğurda canımı seve seve vermeye râzıyım,” dedi. (7)

Bunun üzerine Firavun veziri Hâmân ile istişâre etti. İmanından dönmeyen Hazret-i Âsiye işkenceli ölüm cezâsına çarptırıldı.

El ve ayaklarından demir çivilerle yere çakılıp, güneş harâretinde, göğsüne değirmen taşları konularak, çok fecî ezâ ve cefâlara maruz bırakıldı. Cebrâil Aleyhisselâm, cennetten bir şerbet getirip kendisine içirdi. Kendisinin duası ve Musa Aleyhisselâm’ın ilticâları ile Cennetteki makamını gördü. Hiç acı duymadan güle güle şehâdet şerbetini içti. Âsiye hanım, tebessüm ederek cennete uçtuğu zaman, Firavun, “Şu delinin haline bakın, azap çekerken gülüyor.” diyordu. Hazret-i Âsiye’nin bu şekilde şehîd edilmesi üzerine Mısır, üç gün karanlık içinde kaldı. (8)

Göğe yükselen kule

Firavun, sihirbâzların yenilgisi üzerine mahcûp olmuştu. Halkın iman etmesini durduramamıştı. Eşi Âsiye hanım’ın iman etmesi ve bu uğurda seve seve canını vermesi Firavun’u çileden çıkartmıştı. Çıldırır gibi olmuştu. Uzun süre kimseyle konuşmadı. Firavun göklere tırmanmak için Hâmân’a bir kule yapmasını emretti. O, hâşâ Cenab-ı Allâh’ın gökte olduğunu sanıyordu. Binlerce işçi yedi sene çalıştı. Gece gündüz çalıştılar. Firavun oradan göklere yükselecek ve orada bir İlâh’ın olup olmadığını araştıracaktı. Nihâyet kule tamamlandı. Cenab-ı Allâh Cebrâil’e emretti. O kuleyi tahrip edip yıktı. (9)

Karanlık ve Su

Firavun’un iman etmesi için, Cenab-ı Allâh, Mısır’ın Kıptî halkına tûfan verdi. Sağanak halinde sürekli yağan yağmurlar gönderdi. Yedi gün süreyle gökten boşalırcasına yağmur yağdı. Bu esnâda ay ve güneş görünmediği için her taraf kapkaranlık oldu. Kıptîlere ait olan her şeyi sular bastı.

Kıptîler evlerinde oturamaz oldular. Evde oturmak isteyenler boğuluyordu. Arazîlerini sel bastı. Bütün ekin, sebze ve meyveleri mahvoldu.

Musa Aleyhisselâm’a:

-“Ey Musa! Bizim için Rabbine dua et. Bu felâketi üzerimizden kaldırsın. Sana iman eder ve İsrâil Oğullarının seninle gitmelerine izin vereceğiz,”dediler.

Musa Aleyhisselâm dua etti. Her şey düzeldi. Onlar yine iman etmediler. (10)

Çekirge İstilâsı

Bir süre sonra Cenab-ı Allâh onlara, çekirge gönderdi. Bu çekirgeler, onların bütün ekinlerini, istilâ etti. Çekirgeler, onların evlerine, saraylarına kadar girdi. Bütün yiyeceklerini târumâr etti. Kâfirler, Musa Aleyhisselâm’a koştular. Yalvardılar. İman edeceklerini ve İsrâil Oğullarının kendisiyle Mısır’dan çıkıp gitmelerine müsaade edeceklerini söylediler. Musa Aleyhisselâm dua etti. Cenab-ı Allâh, onlardan çekirge belâsını kaldırdı. Yine iman etmediler. (11)

Haşerât Ezâsı

Çekirge istilâsı üzerine iman edeceklerini vaad ettikleri halde iman etmeyen Kıptîlere Cenab-ı Allâh, haşerâtı müsallat etti. Haşereler, çekirgelerden arta kalan şeyleri telef etmeye başladılar. Kıptîlerin bedenlerine giren haşereler, derilerini parçaladılar, kanlarını emmeye başladılar. Göz kapaklarından başlayarak uzuvlarını yemeye başladılar. Yine Musa Aleyhisselâm’a koştular. Dua et, bu sefer iman edeceğiz, dediler. Musa Aleyhisselâm, dua etti. Cenab-ı Allâh bu belâ’yı da başlarından savdı. Yine iman etmediler. (12)

Kurbağa İstilâsı

Firavun ve yakınlarının terbiyesi ve imana gelmeleri için Cenab-ı Allâh, onlara kurbağaları musallat etti. Kıptîlerin evleri, yiyecekleri, suları, çarşı ve pazarları kurbağalarla doldu. Neye el atsalar, kurbağa çıkıyordu karşılarına… Bezdiler. Musa Aleyhisselâm’a koştular. İman edeceklerine söz verdiler. Musa Aleyhisselâm dua etti. Cenab-ı Allâh, onlardan kurbağa belasını kaldırdı, yine de iman etmediler. (13)

Suların Kana Dönüşmesi

Firavun ve Kıptîler, mücizeleri gördükleri halde yine iman etmiyorlardı. Musa Aleyhisselâm’ı sihirbazlıkla suçluyorlardı. Cenab-ı Allâh, onlara başka bir belâ verdi. İçecekleri ve kullanacakları sular kan hâline dönüşmeye başladı. Çeşmeden veya Nil’den tertemiz su alıyorlardı. İçecekleri veya kullanacakları zaman kirli ve pis kokan bir kan oluveriyordu. Aynı kapta bir Müslüman ile kâfir su içecekleri zaman, Müslümanın tarafı su; kâfirin tarafı kan oluyordu. Kabı çevirseler, aksi oluyordu… Susuzluktan kırılmak üzere olan Firavun ve avâneleri yine Musa Aleyhisselâm’a başvurdular. Yalvardılar. İman edeceklerine söz verdiler. Musa Aleyhisselâm dua etti. Kurtuldular; ama yine iman etmediler. (14)

Vebâ Hastalığı

Kan belâsından sonra Cenab-ı Allâh, Kıptîlere, vebâ hastalığını verdi. Vebâ hastalığından ölenlerin çokluğundan bir çoğunu gömemediler. Yine Musa Aleyhisselâm’a başvurdular. Musa Aleyhisselâm duasının bereketiyle vebâ hastalığı kalktı. Bütün hastalar şifâ buldu. Yine de Firavun ve Kıptîler iman etmediler. (15)

KAYNAKLAR

(1) Sihir, büyü demektir. Sihirbâz, büyü yapan kişi demektir. Büyü yapmak büyük günahlardandır. O devirde Mısır ve diğer ülkelerde en çok rağbet gören meslek sihirbazlıktı. Sihirbâzların her yerde ve herkesin yanında büyük itibârları vardı. Halk büyücülere körü kürüne inanırdı.

(2) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 175; O zaman, Musa Aleyhisselâm, halkı Hazret-i İbrâhimin’in şeriatına davet ediyordu. Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/195-196

(3) Mâşite, saç, tarayan, saç düzenleyen, saça bakım yapan kadın demektir. Günümüzde bu kelimenin karşılığı kuaför’dür.

(4) Firavun’un kızlarının saçlarını tarayan kuaför kadın mü’min Hazkil’in eşi olduğu rivâyet edilir. İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 176; Bu mübârek kadın Firavunun kızlarının saçlarını tararken elinde tarak düştü. Tarağı “Bismillâhirrahmânırrahîm” diyerek aldığı için, jurnal edildi. Firavun ona imanından dönmesi için çok baskı uyguladı. Kadıncağız dininden dönmedi. O mübârek kadını üç küçük çocuğuyla birlikte fırında yaktı.

(5) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 176; Nişâncızâde , Mir’ât-i Kâinât, 1/197; İslâm Tarihi, c. 1, s. 172, Osmanlı yayınevi

(6) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 176

(7) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/197; M.Asim Köksal, Büyük peygamberler Tarihi, c.1, s. 65

(8) Nişâncızâde , Mir’ât-i Kâinât, 1/198; İslâm Tarihi, c. 1, s. 172

(9) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 177

(10) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 178; Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/198; İslâm Tarihi, c. 1, s. 174, Osmanlı yayınevi

(11) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 178; Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/198; İslâm Tarihi, c. 1, s. 174, Osmanlı yayınevi

(12) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 178; Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/198-199; İslâm Tarihi, c. 1, s. 175, Osmanlı yayınevi

(13) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 178; Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/199; İslâm Tarihi, c. 1, s. 175, Osmanlı yayınevi

(14) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/199; İslâm Tarihi, c. 1, s. 175, Osmanlı yayınevi

(15) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/199