Gözlerini para hırsı bürümüş Ya­hudî köle, kendi hürriyeti için Hızır Aleyhisselâm'ı köle pazarına götürüp dört yüz dirheme sattı. Hızır Aleyhisselâm uzun süre kendisini satın alan kişinin hizmetinde bulundu

Allâh adı anıldığı zaman Hızır Aleyhisselâm’ı büyük bir heyecan alır, o bütün işlerini Allâh, rızasını kazanmak için ya­pardı. Hızır Aleyhisselâm bir Beni İsraillin sokaklarında yürü­yordu. Mükatib bir köle ona yaklaştı:

-“Cenab-ı Allâh sana malını mübarek kılsın. Bana bir sa­daka ver.”

Hızır Aleyhisselâm’ın verecek herhangi bir malı olmadı­ğından:

-“Âmentü billah! Mâa-şallâh! Sana verecek bir şeyim yok.

Adam ısrar etti:

-Allâh için istiyorum! Senin yüzünde cömertlik görüyo­rum, senden bereket umuyorum.

Hızır Aleyhisselâm

-“Âmentü billah! Sana verecek bir şeyim yok. Ancak ca­nım var. Beni al götür köle pazarında sat.”

Adam:

-“Bu doğru olur mu?”

Hızır Aleyhisselâm

-“Olur! Sen benden Allâh rızası için sadaka istedin. Bu büyük bir isimdir. Benim canımdan başka sana verecek bir şeyim yok.”

Gözlerini para hırsı büyülemiş, kendi yumurtasını pişir­mek için komşunun damını ateşe verecek denli kötü bir tıy­nette olan Ya­hudî köle kendi hürriyeti için Hızır Aleyhisselâm'ı Köle pazarına götürdü. Dört yüz dirheme sattı. Hızır Aleyhisselâm kendisini alanın yanında uzun bir süre kaldı. Adam merhametli olduğundan ona hiçbir iş vermedi. Bir gün Hızır Aleyhisselâm ona:

-Bana bir iş ver, dedi.

Adam;

-Sen yaşlısın, zayıfsın çalışamazsın, dedi.

Hızır Aleyhisselâm ısrar etti:

- İş beni yormaz. Çalışmak bana zorluk vermez.

Adam:

- Peki! Sen bilirsin diyerek ona altı kişinin bir günde taşı­yabilecekleri bir taş yığınını göstererek bahçenin dışına taşı­ma­sını söyledi.

Adamın işi çıktı. Bir saat sonra eve döndüğünde taşların taşındığını gördü.

Hayret etti.

Dudaklarını ısırdı.

Ne diyeceğini bilemedi ancak:

- İyi ettin diyebildi.

Birkaç gün sonra adamın yolculuğa çıkması gerekti. Adam, Hızır Aleyhisselâm’a:

-Sen emin, güvenilir bir insansın, sana eşimi ve çocuklarımı emanet ediyorum! Onlara iyi bak olur mu? Dedi.

Hızır Aleyhisselâm bu işi kabul ettikten sonra:

- Bana bir iş vermiyor musun?

Adam yine

- Sen yaşlı ve zayıf bir insansın yorulmandan korkuyorum, dedi.

Hızır Aleyhisselâm:

- İş beni yormaz, dedi.

Adam:

- Öyle ise boş zamanlarında kendini yormamak şartı ile kerpiç dök evimizin duvarlarını tamir edelim, dedi.

Adam seferinde döndüğünde binanın bütün tamiratının yapıldığını gördü ve hayretler içerisinde kaldı.

Kendi kendine “Bu işte mutlaka bir sır var...” diyerek Hı­zır Aleyhisselâm’a şaşkınlıkla sordu:

- “Kimsin sen? Allâh rızası için bana doğruyu söyle! Ne­redeyse kafamı oynatacak ve aklımı kaybedeceğim.”

Hızır Aleyhisselâm:

“Allâh rızası için” beni bu hale getirip köle yaptı. Madem ki sen “Allâh rızası için” dedin sana açıklayayım.

- Ben Hızır'ım! Miskinin biri benden “Allâh rızası için” sadaka istedi. Bu büyük bir isimdir. “Allâh rızası için akan sular durur.” Ona verecek bir mal ve mülküm olmadığı için hürriyetimi verdim. Beni götürüp köle pazarında sattı. Adam Hızır Aleyhisselâm’ın eline sarıldı:

- “Özür dilerim! Bilemedim, tanıyamadım.”

Hızır Aleyhisselâm

- “Bir şey değil!”

Adam bütün samimiyetiyle:

-“Malımdan ve ehlimden dilediğini seç, al. Bundan böyle serbestsin.”

Hızır Aleyhisselâm:

Malını ve ehlini Cenab-ı Allâh sana mübarek etsin. Sen beni serbest bırak Rabbime ibadet edeyim yeter. Benim mal, mülk ve ehle ihtiyacım yok.

Adam:

- Bir dilenci için bu hale düşmeye değer miydi?

Hızır Aleyhisselâm:

- Kimden bir şey “Allâh rızası için “ istenirde o da gücü yettiği halde vermezse kıyâmet günü yüzünde et ve deri ol­madığı halde ge­lir. Adam:

Amentü billah ! Çok çile çektiniz ey yüce peygamber, de­yip Hızır Aleyhisselâm’ı âzâd etti. Hızır Aleyhisselâm şükür secdesine ka­pandı. Ve dua etti:

Yâ Rabbi, senin hakkın için kul, yine senin hakkın için azâd oldum. Bu kuluna ihsân ve yardım edip, ebedî Cehennem ateşine yakmaktan azâd et, diye dua etti.

Sâcim Bin Erkâm, Hızır Aleyhisselâm’ın bu duyarlığı kar­şısında göz yaşlarını tutamadı. Ağladı.

Hızır Aleyhisselâm’ın ellerine sarıldı:

-Efendim içinize rahmet ve şefkat duygularını yerleştiren, bir kölenin âzâd olması için köle olmayı göze alacak kadar size acıma duygusu veren Cenab-ı Allâh’a inandım. Bana dinini arz et Müslü­man oluyorum, dedi. Hızır Aleyhisselâm ona dini arz etti. Sâcim Bin Erkam candan ve gönülden Müslüman olduğu gibi bütün ailesine hak dini arz etti. Hepsi Müslüman oldular.

Hızır Aleyhisselâm kendini tutamadı, yine secdeye ka­pandı:

-“Köle oldum bir insanın hürriyetine sebep oldum, köle­likten kurtuldum, benimle birlikte bir ailenin cehennem aza­bından azad ol­malarına sebep oldum. Şükürler olsun Yâ Rabbi.”

Cenab-ı Allâh vahiy etti:

-“Seni kölelikten kurtardım. Vesilenle bir kafir (aile) Müslüman oldu. Sana her dirhemin karşılığında bir dinar (ın seva­bını) verdim. İnsanlar benimle yapılan muamelede kârlı çıkacakla­rını bilsinler diye.” (1) Hızır Aleyhisselâm'ın gizemli hayatı hakkında bilgi almak için "Hızır Aleyhisselâm" isimli kitabıma bakınız…

YUŞA ALEYHİSSELAM

Yûşa Aleyhisselâm’ın adı aslında Yeşû olup arabçaya Yûşa diye geçtiği rivâyet edilir. (2) Yûşâ bin Nûn bin Efrâyim bin Yusuf bin Yakûb bin İshâk bin İb­râhim Aleyhisselâm’dır. (3) Yûşa Aleyhisselâm’ın babasının adı Nûn’dur. (4) Annesinin adı Meryem’dir. (5) Yûşa Aleyhisselâm’ın annesi, Hazret-i Musa’nın kız kardeşi Mer­yem’di. (6) Hazret-i Musa’nın kız kardeşinin oğludur. (7) Yûşa bin Nûn Aleyhisselâm; orta boylu, buğday benizli, büyük gözlü, mücâhid, gazî ve yiğit bir zât idi. (8) Yûşa Aleyhisselâm, İsrâil oğullarının başkomutanıydı. (9) Yûşa Aleyhisselâm’ın peygamberliğinden bütün kitab ehli ittifak etmektedir.(10) Yûşa Aleyhisselâm, açıkça isim olarak değilde, olarak ka­palı bir şekilde Kur’ân-ı Kerim’de geçmektedir. “Korkanların içinden Allâh’ın kendilerine lütufta bulunduğu (ni­met verdiği) iki kişi (şöyle) dediler: “Onların üzerine kapıdan girin. Oraya bir girdiniz mi muhakkak gâlipsiniz (zafer sizindir). Eğer mü’minler iseniz Allâh’a tevekkül ediniz.” (11) Bu Ayeti Kerimede geçmekte olan; “iki adam dedi” olarak zikiredilen iki kişiden birinin Yûşa Aleyhisselâm, diğe­rinin Kâlib Aleyhisselâm olduğunu tefsir kitapları şöyle açıklamakta­dır: “Bunlar: Yûşa bin Nûn ve Kâlib bin Yuhannâ idiler.” (12)

DEVRİN BÜYÜK ALİMLERİNDENDİ

Âlim, bütün çağlarda sözü dinlenen kişi. Uzun bir çalışmanın ürünü. Musa Aleyhisselâm’a hizmet edip, ondan ilim aldıktan sonra, Yûşâ Aleyhisselâm’a halk, âlim demeye başladı. Yûşâ Aleyhisselâm, Hazret-i Musa’nın derslerine devâm etti. Sürekli Musa Aleyhisselâm’ın yanında gezmekle ondan hep hayat dersini aldı. O Yüce Peygamber’in bütün hadislerini ezberledi. Onun irfanını aldı. Onun kültürüne sahip oldu. Musa Aleyhisselâm’dan Hazret-i İbrâhim’in getirmiş olduğu hanîf dini öğrendi. Çünkü Mısır döneminde Musa Aleyhisselâm, halkı İbrâ­him Aleyhisselâm’ın dinine davet ediyordu. O dönemde daha kendi­sine Tevrât verilmemişti. Yûşâ Aleyhisselâm, Musa Aleyhisselam’san büyük bir ilim ve hik­met aldı. Zamanla sözü dinlenen bir âlim oldu. İsrâil Oğulları kendisine saygı gösteriyordu. Mısır’dan çıkıldığı zaman, Yûşâ Aleyhisselâm, İsrâil Oğullarının sâdât, âlimleri ve büyük âbidlerindendi. (13)

HZ. YUŞA’NIN TAŞLANMASI

Yûşâ Aleyhisselâm, hayretle Yahudîlere baktı. Yahudîler, Allah’ın emirlerine karşı geliyordu. Yahudîler, kendileri için, her türlü tehlikeyi göze alan peygam­berlerine saldırmak üzereydiler. Yûşâ Aleyhisselâm, oracıkta bulunan büyükçe bir kayanın üze­rine çıktı. Müzzafer bir komutanın edası ve gür sesiyle seslendi:

-“Yahudîler!”

Yahudîler, Musa Aleyhisselâm’ı bırakıp, Yûşâ Aleyhisselâm’a döndüler. Yûşâ Aleyhisselâm, sözlerine devâm etti: Zâlimlerin üzerine kapıdan girin. Oraya bir kere girdiniz mi? (savaşa bir başladınız mı?) artık muhakkak gâlipsiniz (zafer sizindir). Eğer mü’minler iseniz Allâh’a tevekkül edin (O elbette sizi başarıya ulaştıracaktır). (14) O anda Kâlib Aleyhisselâm’da topluluğun içinden çıkıp, Yûşâ Aleyhisselâm’ın yanına geldi. Gür sesiyle bağırdı: Ben de Yûşâ Aleyhisselâm’ın sözlerini tasdik ediyorum. Korkmayın, şehre girin, düşmanlara saldırın, Allaha tevekkül edin. O sizlere yardım edecektir” dedi. Yûşâ Aleyhisselâm, sözlerine devam etti.

– “Korkmayın! Allâh’a tevekkül edin! Allâh sizleri, Firavun’un zulmünden kurtardı. Denizde sizlere on iki yol açtı. O sizi burada yal­nız bırakmayacaktır.”

Yahudîler, Yûşâ Aleyhisselâm ile Kâlib bin Yuknâ’yı taşlamaya başladı. Kendilerine doğru yolu gösteren ve Cenab-ı Allâh’ın kitabında öv­düğü o değerli insanları (15) taşa tuttular. Yahudîler, bir tarafta Yûşâ Aleyhisselâm ile Hazreti Kâlibi taşa tu­tarlarken büyük bir kızkınlıkla Musa Aleyhisselâm’a döndüler:

-“Yâ Musa! Onlar (Cebbârlar) orada (şehirde) oldukça biz hiçbir zaman oraya girmeyiz. Haydi sen ve Rabbin gidin de ikiniz harbedin. Biz burada oturacağız!” dediler. (16)

Yahudîler Yûşâ Aleyhisselâm ve Hazreti Kâlibi taşlayıp; Musa Aleyhisselâm’a karşı gelerek Allâh’a isyân edince. (17) Musa Aleyhisselâm kırık kalbiyle dua etti: Musa (Aleyhisselâm): “Ya Rabbi! Ben kendimle (Harun ve iman eden din) kardeşimden başka kimseye sâhip olamıyorum. Artık bizimle bu fâsık kavmin arasını sen ayır!” dedi. (18) Bunun üzerine Cenab-ı Allâh:

-“Artık burası (arz-ı mukaddes) kırk yıl onlara haram kılınmıştır. Oldukları yerde sersem sersem dolaşsınlar. Bu fasıklar kavmine sen acıma!” buyurdu. (19) Vatan ve hürriyet için savaşı göze almayan tembel Yahudîlere Cenab-ı Allâh, dünyâ’yı dar etti. İlâhî cezâ’ya çarpıldılar. Hazret-i Musa, Hızır Aleyhisselâm’ı aramaya giderken ya­nına Yûşa Aleyhisselâm’ı almıştı. (20) Yuşa Aleyhisselâm, Hazret-i Kâlib ile birlikte Mısırı fethetti.

40 SENE SONUNDA GELEN PEYGAMBERLİK

Musa Aleyhisselâm’ın vefatı üzerine, Tih Çölünde kırk sene ta­mam olunca Yûşa Aleyhisselâm’a peygamberlik verildi. (21) Yûşa Aleyhisselâm’ın nebîliğinde (22) bütün kitab ehli sözbirliği etmektedir. Hz. Musa Aleyhisselâm vefat edince, Allâh (C.C.) Yûşa bin Nûn b. Efrâim b. Yûsuf b. Yakub . İshâk b. İbrâhim’I İsrâiloğullarına pey­gamber olarak gönderdi ve ona cebbârlar (zorbalar)’ın şehri Erîhâ’ya gitmesini emretti. (23) Üç ay sonra Yûşa Aleyhisselâm kavmini çölden çıkardı. Eriha şehrine doğru ilerledi.

KAYNAKLAR:


(1) El-İsabe Fi Temyizi’s-Sahabe :1/.434-435 İbn’ül Haceril Askalani; Mir’ât-ı Kâinat:1/ 227; Sa’lebi , s. 137

Bu hadise "kendi yumurtasını pişirmek için komsunun adamını nasıl ateşe verme." Ruh halini ifâde eder. Kendi özgürlüğü için Allâh'ın adını kullanıp Allâh aşkıyla yanan Salih bir kulu esir edip satabilecek kadar bencil olan kişinin düştüğü kompleksi göstermektedir. İbret almak lazım….


(2) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/228, Nişâncızâde Muhammed bin Ahmed, Sadeleştiren, A.Faruk Meyan, Berekât yayınevi, İst.1987
(3) İbnü’l-Esîr, El-Kâmil fit-Tarih-İslâm Tarihi- c.1, s. 191, çvr: Abdullah Köşe, Bahar yayınları, İstanbul, 1989
(4) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/228
(5) Nişâncızâde, Mir’ât-i Kâinât, 1/228, Nişâncızâde, Bazı kaynaklar da adının Gülsüm olduğu rivâyeti de bulunmaktadır. Gülsüm ile Meryem’in ayrı ayrı kişiler olma ihtimalıda vardır.
(6) Ebû Cafer Muhammed b. Cerir et- Taberî, Tarihi Taberi Tercemesi c. 1, s. 434, Can kitabevi-Konya
(7) Nişâncızâde , Mir’ât-i Kâinât, 1/228, Nişâncızâde
(8) A. Köksal, Büyük Peygamberler Tarihi c. 2, s. 139
(9) Nişâncızâde , Mir’ât-i Kâinât, 1/228, Nişâncızâde
(10) İbni Kesîr, Kısasu’l-Enbiyâ, c.2, s.186
(11) El-Mâide: 5/23
(12) Tenvîrül-Mikyâs min Tefsiri ibni Abbâs, s. 120, Dârü’l-kutubil’İlmiyye- Beyrut-1992
(13) İbni Kesîr, Kısasu’l-Enbiyâ, c.1, s. 77


(14) El-Mâide: 5/23
(15) Yûşâ Aleyhisselâm ile Kâlib bin Yuknâ Hazretlerini, El-Mâide Sûresi yirmi üçüncü ayetinde şöyle övmektedir: “Allah’tan korkanların içinden, Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu iki kişi şöyle dedi: “(Ey İsrail Oğulları!) Onların (cebbarların) üzerine kapıdan girin. Oraya bir girdiniz mi muhakkak siz gâlibsiniz. Eğer mü’minler iseniz Allâh’a tevekkül edin” dediler.”
(16) El-Mâide: 5/24
(17) Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi c. 4, s. 37. Türkiye Gazetesi
(18) El-Mâide: 5/25
(19) El-Mâide: 5/26
(20) Hilmi, Ömer Faruk, Hızır Aleyhisselâm, s. 89, Elif Matbaası, Şanlurfa-2000
(21) Tarihi Taberi Tercemesi c. 1, s. 434
(22) Yûşa Aleyhisselâm nebîy’di. Bilindiği gibi, peygamberler iki kısımdır. Resûl, Nebî. Resûl: Kendisine yeni bir şeriat verilen peygamberlere denir. Musa Aleyhisselâm, Hazret-i İsa ve Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gibi. Nebiyy: Kendisine yeni bir şeriat verilmeyen ama kendisinden önce gelmiş olan bir Resûl’un şeriatını yaymaya çalışan peygamberlere denir. Yûşa Aleyhisselâm, Danyâl Aleyhisselâm ve Zekeriyya ve Yahyâ Aleyhisselâm gibi. Daha geniş bilgi için Akaid şerhine bakınız.
(23) İbni Esîr, El-Kâmil fit-Tarih c. 1, s. 191 Bazı rivâyetlerde, Musa Aleyhisselâm’ın sağlığında Cenab-ı Allâh Yûşa Aleyhisselâm’a peygamberlik vermişti. Doğrusunu Allâh bilir.