Bir yemek tertip eden Yahudiler, davete Peygamberimiz’i de davet etti. Yahudîler, harp meydanında yenemedikleri Efendimizi (s.a.v.) zehirleme teşebbüsünde bulundu

Hayber Medine'nin kuzey-doğusunda, Suriye yolu üzerinde, Medine'ye 170 km. mesâfede büyük bir Yahûdî şehriydi. Yedi kalesi vardı. Hurmalıklarıyla meşhûr, münbit bir vâha'da kurulmuştu. Hayber, Müslümanlara karşı bir fesâd ocağı hâline gelmişti. Daha önce Medine'den çıkarılmış olan Yahûdîler de oraya yerleşmişlerdi. Müslümanlara karşı, müşrik bedevî Arabları harekete geçiren, Hendek Savaşını hazırlayan bunlardı. Hendek Savaşında, Benî Kurayza Yahûdîlerine, düşmanla işbirliği yaptıranlar da bunlar olmuştu. Rasûlullah (s.a.s.) Hayber ahalisiyle barış yapmak istiyordu. Hudeybiye'den döndükten sonra, Ravâha oğlu Abdullah'ı Hayber'e gönderdi. Fakat Yahûdîler barış teklifini kabûl etmediler. Onlar, komşuları Gatafan kabilesiyle birlikte Medine'yi basmak için hazırlanıyorlardı. Hudeybiye Barış Anlaşması'nın, Müslümanların aleyhine görünen maddeleri,onlara Müslümanları kuvvetsiz göstermişti. Münâfıklar da onları savaşa teşvik ediyorlardı. Gatafan kabîlesi, Müslümanlara karşı Yahûdîlerle birlikte hareket etmeyi kübûl etmişti. Düşman hazırlığını tamamlamadan harekete geçmek gerekiyordu. Rasûlullah (s.a.s.), ashâbına:

-"Cihâdı isteyenler bizimle gelsin" diyerek Hayber üzerine yürüneceğini ilan etti. Hicretin 7'inci yılı Muharrem ayında 2000 atlı ve 1600 piyâde ile Medine'den çıktı. Harekâtını düşmana sezdirmeden, üç günde Raci' Vâdisi'ne ulaştı. Burada ordugâhını kurdu. Böylece Gatafan kabîlesinden, Yahûdîlere gelecek yardımın yolunu kesmiş oldu.

HAYBER’İN KUŞATILMASI

Rasûlullah (s.a.s.) düşman üzerine gece vakti varırsa, hemen baskın yapmaz, sabahı beklerdi. Bu sebeple geceyi Raci'de geçirdi.

Sabah namazını kıldıktan sonra, Hayber üzerine yürüdü. Sabahleyin, kazma ve kürekleriyle işlerine gitmek üzere evlerinden çıkan Yahûdîler, karşılarında Müslüman ordusunu görünce şaşkınlıkla: Muhammed, vallâhi Muhammed ve askeri diye bağrıştılar geri dönüp kalelerine kapandılar. Hayber'de hepsi de gayet sağlam 7 kale vardı. En kuvvetlisi ise Kamûs kalesiydi. Hepsinde de bol miktarda silah ve yiyecek vardı. Yahûdîler savaş için hazırlıklıydılar. Bu yüzden Rasûlullah (s.a.s.)'in sulh teklifini kabûl etmediler. Yirmi gün kadar devâm eden kuşatma ve savaş sonunda, bütün kaleler birer birer zaptedildi. Sadece Kamûs kalesi kaldı. Bu kalenin kumandanlığında, Arablarca bin cengâvere bedel sayılan meşhûr Yahûdî pehlivanı Merhab bulunuyordu. Her gün sıra ile ashabın ileri gelenlerinin komutasında yapılan hücumlardan bir sonuç alınamamıştı. Nihâyet Rasûlullah (s.a.s.) bir gün: Yarın sancağı bir kişiye vereceğim ki, Allah Hayber'in fethini O'nun eliyle müyesser kılacak. O kişi Allah ve Rasûlünü sever, Allah ve Rasûlü de onu sever, buyurdu. Bu yüce şerefin kime nasib olacağı bilinmediğinden, herkes o gece ümitle sabahlamıştı. Hz. Ali'nin gözlerinde şiddetli bir ağrı vardı. Bu yüzden hiç kimsenin hatırından O geçmiyordu. Sabah olunca Hz. Peygamber (s.a.s.):

- Ali nerede? Bana O'nu çağırın, buyurdu.

- Yâ Rasûlallah, gözleri ağrıyor, dediler ve yederek huzuruna getirdiler. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) duâ edip üfledi. Hz. Ali'nin gözleri derhal iyileşti, sanki hiç ağrımamış gibi oldu. Sonra sancağı O'na verdi. Hz. Ali, Yahûdîleri önce İslâm'a çağırdı; kabûl etmediler. Sulh teklifine de yanaşmayıp, savaşa devâm ettiler. lk önce Merhab kaleden çıktı. Kahramanlık şiirleri söyleyerek meydan okudu. Karşısına çıkacak er diledi. O'na karşı bizzât Hz. Ali çıktı, Kahramanca dövüşerek bu güçlü Yahûdîyi yere serdi. Merhab öldürülünce, Yahûdîler fazla dayanamadılar. Ümitsizliğe düşüp kaleyi teslim ettiler. Böylece Hayber feth edildi; Hz. Ali de Hayber Fâtihi oldu. Savaş sırasında Yahûdîlerden 93 kişi ölmüştü, Müslümanlar ise 15 şehit vermişlerdi. Savaş sonunda Hayber arâzisi, Müslümanların eline geçti. Ancak Yahûdîler, bu topraklarda yarıcı olarak çalışmak istediler; istekleri kabûl edildi. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.s.) her yıl mahsûl zamanı Ravâhaoğlu Abdullah'ı Hayber'e gönderirdi. Abdullah da mahsûlü iki eşit kısma böler, yarısını Yahûdîlere bırakır, diğer yarısını da Medine'ye götürürdü. Yahûdîler, Hz. Ömer'in hilâfeti zamanına kadar yerlerinde kaldılar. Hz. Ömer'in hilâfetinde, Arabistan dışına çıkarıldılar.

PEYGAMBER DÜŞMANI YAHUDİLER

Yahudîler, harp meydanında yenemedikleri, Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerini zehirleyerek öldürmek istediler. Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin Medine'ye şeref vermesiyle, İslâm dini gönüllerde kök salmaya başladı. Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Hazretlerini zehirleme teşebbüsünde bulundular. Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Hazretleri, Hayberi fetihden sonrabir kaç gün orada kaldı. Yahûdîler gördükleri insânî muâmeleye rağmen, hâince davranışlarından vazgeçmediler. Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Hazretlerine suikast yapmayı plânladılar. Yahûdî reislerinden Hâris kızı Zeynep, bir ziyâfet hazırladı. Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Hazretlerini bazı arkadaşlarıyla birlikte yemeğe dâvet etti. Fakat sofraya konulan koyun eti zehirliydi. Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Hazretleri durumu ilk lokmada anladı. Çiğnediği parçayı ağzından çıkardı.Ashâbına da yememelerini emretti. Fakat Bişr bin Bera hazretleri, bir kaç lokma yemişti. Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Hazretleri, yahudî kadına;

- "Bunu niçin yaptın?" diye sordu. Yahudîler,

- Eğer yalancı isen, senden kurtuluruz, şayet hak peygamber isen, sana zarar vermez. diye düşündük, diye, güya akıllıca bir cevap verdiler. Zeynep de suçunu inkâr etmedi.

- Babam, amcam, kocam ve kardeşlerim, hepsi savaşta öldüler. İntikam için yaptım, dedi. Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) Hazretleri şahsına karşı işlenen suçları affederdi. Bu sebeple Zeynep'i cezâlandırmadı. Ancak çok geçmeden zehirli etten yiyen Bişr ölünce, Zeynep de kısâs edilerek öldürülmüştür. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri vefat ederken, bu zehirin acısını hissetmişlerdi. (1)

YAHUDİLER YİNE FİTNEYE SARILDI

Hayberin fethinden sonra Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, Fedek Yahudilerine haber gönderdi. Onlardan islâm hükümetine itaat etmelerini istedi. Fedek Yahudileri, kan dökülmeden, cizye vermeyi kabul ettiler. Fedek Yahudilerine, fitne ve fesat çıkarmadıkça kanunlara mühâlefet etmedikçe, can, mal ve namuslarının Müslüman Devletinin güvencesi altında olduğu bildirildi. Teymâ Yahudileri, harpsiz cizye vermeyi kabul ettiler. İslâm'ın hakimeyeti altında yaşamayı kabul eden Yahudilere, memleketlerinde oturmalarına izin verildi. Vadiulkurrâ Yahudileri, fitne çıkarttılar. Fesatları üzerine barışa davet edildiler. Yahudiler, barışa yanaşmaladılar. Çarpışmaya kalkıştılar. Müslümanlar ağır basınca teslim oldular. Hayberde yapıldığı gibi Yahudiler, yine yurtlarında bırakıldılar. Yahudilere vergi getirildi. Vadiulkurra Yahudilerinin boyun eğmleriyle birlikte cihaz bölgesinde ki bütün Yahudiler, teslim olmuştu. Yahudi meselesi halledilmişti. Efendimiz (s.a.v.) Hazretler, kabileler arasında islâm dinin yayılması için, irşad çalışmalarına hız verdi. Mekke'nin fethi her gün biraz daha yaklaşıyordu.

İSLAM NURUNUN KALPLERE YERLEŞMESİ

İslâmiyet kısa sürede ilerledi. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, civar ülkelere mektuplar gönderdi. Hükümdârları hak dine davet etti. Mekke fethedildi. Özellikle Mekke'nin fethinde Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin müşrikleri bağışlaması üzerine halk akın akın islâm dinine girdi. Uhud savaşında “Seyyidüş-Şühedâ” Hazreti Hamzanın ciğerleri çıkarılmış, kulakları kesilmişti. Birçok müslüman şehid olmuştu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)in yüzü yarılmış ve dişi kırılmıştı. Onun kanlar, içerisindeki bu hâlini gören ashâb son derece üzülmüşler ve: Onların aleyhinde beddua etseniz ya!” demişlerdi. Efendimiz (s.a.v.): Ben, lânet edici olarak gönderilmedim. Fakat hakka davet edici ve rahmet olarak gönderildim.” dedikten sonra ellerini kaldırıp kendisine ve müslümanlara bu hâli revâ gören müşriklere şöyle duada bulundu: Ey Allâhım, kavmimi bağışla ve onlara hidâyet ver. Zirâ onlar hakikati bilmiyorlar. ” (2)

ASHABA HER TÜRLÜ ZULÜM REVA GÖRÜLDÜ

Hazreti Hamza’nın şehâdetini azmettiren ve onun cesedine insanlık dışı muamele eden, Ebu Süfyân’ın eşi Hindi ve o büyük kahramanı şehid eden Vahşî’yi daha sonra müslüman oldukları zaman Efendimiz (s.a.v.), onları ve onların arkadaşlarını affedip; onlara “Sahâbe” olma şerefini bahşetti. (3) Mekkeli müşrikler, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)e ve ona iman eden ashabına hertürlü zulmü revâ görmüşlerdi. Sırf “Rabbim Allâh” dedikleri için, kimini günlerce açlığa ve susuzluğa terketmiş, kimini öldüresiye dövmüş, kimini, kaynar yağ kazanına atarak yakmış, kimini idam etmiş, kimini mızraklarına ve oklarına hedef etmişlerdi. Onların zulmüne tahammül edemeyen bir kısım Müslüman, Habeşistana, diğer kısmıda Medineye hicret etmişlerdi… Müslümanlar evlerini, barklarını, vatanlarını, anne ve babalarını, kimide çocuk ve eşlerini terkederek hicret ediyorlardı. Müslümanların, putları ve heykelleri terkedip, insanca yaşamalarını Mekkeli müşrikler, kabul etmediklerinden, onlara ellerinden gelen her çeşit kötülüğü yapmaya çalışıyorlardı. Uzun bir süre Müslümanları boykot ettiler. Müslümanları açlığa ve ölüme bıraktılar. Peygamber Efendimiz için, bu delidir deyip ayak takımı ve beyinsizlere taşlattılar. Hazreti Hamzanın ciğerlerini çıkarıp dişleriyle parçaladılar. İslam dininin, İlâhî nur ve feyzin amansız düşmanları, Mekke’nin fethinde Peygamber Efendimizin karşısında tir tir titriyorlardı. Canına kasdedenler oradaydı. Bir çok ashabını şehid edenler oradaydı. Evlerine ve barklarına konanlar oradaydı. Dün kendilerine bir lokma ekmek ve bir damla su vermeyen, merhametsiz ve vicdansız insanların hepsi oradaydı. Dünün gururlu insanları, o gün önlerine bakıyorlardı. Dünün, sadist, gaddar ve zâlim insanları bu gün, mağlûbiyetin soğuk terlerini döküyor ve başlarına gelecek olanları düşünüyorlardı.

HASET ATEŞİ YAHUDİLERİ YAKTI

Efendimiz “Fetih Hutbesi” ni okudu. Peygamber Efendimiz, bu tarihi hutbesiyle Allâh’ın birliğini, hak dinin esaslarını, insanlar arasında eşitlik ve mü’minler arasında kardeşlik olduğunu ilan ettikten sonra; Ey Kureyş! Ey Mekkeliler! Ne dersiniz? Şimdi hakkınızda Benim ne yapacağımı sanırsınız? Benden ne beklersiniz?” diye sordu. Onlar korkularından önlerine baktılar ve ezik ve alçak bir sesle: Biz, senden hayır ve iyilik yapacağını sanır, Senden hayır bekleriz. Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin. Kerem sahibi bir kardeşin oğlusun” diye yalvardılar. Efendimiz: Benim hâlimle, sizin hâliniz, Yusuf Aleyhisselam’ın kardeşlerine dediği gibi olacaktır. Yusuf Aleyhisselam’ın kardeşlerine dediği gibi, Ben de: (Yusuf) dedi ki: ‘Bu gün size kınamak yok, Allâh sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.”[4] Diyorum. Bu gün size, hiçbir başa kakma ve ayıplama yok. Hepinizi affettim. Bu gün size karşı bir günah tekdir ve cezâ yoktur. Herkes işi gücü ile meşgul olsun. Bugün siz suçlanacak değilsiniz! Gidiniz hepiniz serbestsiniz.” diyerek hepsini bağışladı. (5) Efendimiz (s.a.v.) Hazretlerinin bu davranışı insanları etkiledi. Kalpleri islama çevirdi. İnsanların kalbinde İslâm'a karşı sevgi tohumları yeşerdi. İnsanlar, akın akın islâm'a geldiler. Hazret-i Ebu Bekrin kısa süren halifelğinden sonra, Hazret-i Ömer adâletle insanların içinde hükmetmesi ve mücâhidlerin canları pahasına gece- gündüz çalışmaları ile insanlık İslâmiyetle tanıştı… İnsanlar, Müslüman oldukça Yahudilerin, içine hased ateşe düşüyordu. Yahudileri yakıyordu. Yahudiler, Müslümanları, dinden soğutmanın yollarını arıyorlardı. Soğuk savaş dönemine girmişlerdi. Planlar kuruyorlardı. Yahudilere göre, Müslümanları dinden soğutmanın en güzel ve en iyi yolu Kur'an-ı Kerimi tahrif etmekti.

KAYNAKLAR:

(1) Tefsiri Kebir, c. 3, s. 179; Tefsirül-Kurânı'l-Azîm, c.1, s. 193
(2) Riyâzus-Sâlihîyn, Hadis no: 644, Muhammed Hadimî Hazretleri, Berika c. 2, s. 228
(3) İsmail Hakkı Bursevî hazretleri, Ruh’ul-Beyan Tefsiri c. 8, s. 124
(4) Yusuf 12/92
(5) Peygamberimiz Aleyhisselâm, s. 192, Mevlânâ Muhammed Ali Terceme Ömer Rıza ,Sebîlü’r-Reşâd kütübhanesi, İst 1341