İlâhî vahiy ile bildirilen emri hafife almakla yetinmeyip lafız ve mânâsını da değiştiren Yahudîler, üzerlerine inen yıldırımla helak oldular

Kudüs-i Şerif, (1) mübârek bir şehirdir. Peygamberler diyârıdır. Evliyâ’nın barınağıdır. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’den sonra Kudüs-i Şerif, gelir. Kudüs-i Şerif, yeryüzünün en mübârek mekânlarından­dır. İsrâil Oğulları, asırlardır, hep Kudüs-i Şerife girmenin hayâllerini kuruyorlardı. Tâ Firavunların zamanından beri İsrâil Oğullarının ha­yatında Kudüs’ün büyük bir yeri vardı. Kudüs bir hayâldi. Kudüs bir mefküreydi. Kudüs bir idealdi. Kudüs bir davâ idi. Kudüs bir rüyâ idi. Kudüs erişilmez bir ümit idi. Böyle bir şehri fethetmek, Yûşa Aleyhisselâm’a nasip oldu. Yûşa Aleyhisselâm bütün İsrâil Oğullarını topladı, onlara:

- “Bu şehre girerken kapısında Cenab-ı Hakka rukû ve secde ederek hıtta, deyip, girin” dedi. (2)

İçleri fitne ve fesat ile dolu olup ahlakları bozulan bazı Yahudîler, hıtta kelimesini değiştirdiler. Maskaralık yaparak “habbe” gibi, hubu­bat tanelerini ifade eden sözlerle söyleyerek İlâhî emri hafife aldılar. İlâhî vahiy ile verilen bu emri hafife alarak, lafız ve mânâsını de­ğiştiren Yahudîler; o anda iniveren bir yıldırımla helak oldular. (3) Yûşa Aleyhisselâm, başkent olarak seçti. Oraya yerleşti. Filistin topraklarında bulunan bütün kâfir devletlere son verdi. Fi­listin topraklarına tevhid dinini hakim kıldı. Yûşa Aleyhisselâm Ken’ân iline ulaştı. Yûşa Aleyhisselâm, tâ Mısır’dan çıktıkları günden beri beraberle­rinde taşıdıkları Yusuf Aleyhisselâm’ın tabutunu, Yusuf Aleyhisselâm’ın kervancılara satıldığı yere defnetmek üzere harekete geçti.

HZ. YUŞA’DAN YAHUDİLERE ÖĞÜTLER

Yûşa Aleyhisselâm, Ken’ân iline kavuştu. Hazret-i Yakub’un memleketine vardı. Mısır’dan çıktıkları günden beri, beraberinde taşıdıkları, Yusuf Aleyhisselâm’ın tabutunu vatanına götürdü. Yûşa Aleyhisselâm, bütün İsrail Oğullarını topladı. Yusuf Aleyhisselâm’ın mübârek tabutunu ortaya koydu. İsrâil Oğullarına seslendi:

-“Ey İsrâil Oğulları! Ken’ân ilinden uzaklaşmanızın ve asırlarca Mısır’da esâret hayatı yaşamanızın asıl sebebinin kıskançlık olduğunu biliyor musunuz? Yusuf Aleyhisselâm’ı kardeşleri kıskandı. Onu kıs­kandıkları için hiç acımadan götürüp, kuyu’ya attılar. Babasına senin oğlunu kurtlar yedi diye yalan söylediler. Sonra da gelip, işte burada kervancılara sattılar. Kardeşlerinin mezarlarının nerede olduğunu bil­miyoruz. Fakat Cenab-ı Allâh, Yusuf Aleyhisselâm’ı asırlar sonra yine memleketine kavuşturdu. Bundan ibret alın. Birbirinizi kıskanmayın. Birbirinizin aleyhinde olmayın.

Birbirinizin dedikodu’sunu yapmayın. Birbirinize düşman olmayın. Birbirinizi sevin. Birbirinizi sayın. Birbirinizin ayıplarını araştırmayın. Birbirinizi bağışlayın. Birbirinizi hoşgörün. Birbirinizi kardeş bilin. Zâten kardeşsiniz! Hepiniz o yüce Peygamber Yakub’un neslinden gelmektesiniz. Yakub Aleyhisselâm, Hazret-i İshâk’ın (5) o da, İbrahim Aleyhisselâm’ın oğludur. Bölünmeyin. Tefrikaya düşmeyin. Birbirinize üstünlük taslamayın. Üstünlük ancak takvâ iledir. Yusuf Aleyhisselâm’ın hayatından ibret alın. Ne kadar çile çeker­seniz çekin elbette bir gün sona erecektir. Çünkü her karakışın bir ba­harı vardır. Mısır’a aziz de olsanız elbette bir gün öleceksiniz. Ölümden sonrasına hazırlanın. Yûşa Aleyhisselâm, İsrâil Oğullarına hutbe okuduktan sonra Yusuf Aleyhisselâm’ın defin işlerine başladı. Saf saf durup bir daha cenâze namazını kıldılar. Yûşa Aleyhisselâm, Yusuf Aleyhisselâm’ın mübârek tâbutunu ker­vancılara satıldığı yere defnetti. (5)

KRAL’A HAK DİNE DAVET

Kudüs’ün fethinden sonra, Yûşa Aleyhisselâm Şam’a (6) yöneldi. Şâm’ın toprağı çok genişti. Şâm topraklarında tam otuzbir adet krallık vardı. Yûşa Aleyhisselâm, bu krallara önce put ve heykelleri bırakmaları ve Allâh’a inanmaları için dine çağırdı. Krallar, ona inanmadılar. Hazret-i Musa’nın tevhid dinini kabul etmediler. Tevhid ordusu ile küfür ordusu arasında çok çetin savaşlar oldu. Krallar, Yûşa Aleyhisselâm’a karşı koyamadılar. Yûşa Aleyhisselâm, hepsini mağlup etti. Şâm topraklarında tevhid dinini hâkim kıldı. Yûşa Aleyhisselâm, Şam toprağında tam otuz bir kralı mağlup ederek ülkelerini fethetti. (7) Ele geçirdiği Şam ülkesine ve şehirlerine valiler tayin etti. (8) Yûşa Aleyhisselâm, Şam topraklarında şirk ve küfrü temizledikten sonra, Anadoluya yöneldi.

ANADOLU’NUN FETHİ

Yûşa Aleyhisselâm, Şam ve Filistin topraklarını fethettikten sonra Anadoluya (9) yöneldi. Şam beldeleri ve Anadolu tarafına fetih herekâtına başladı. Bura­larda bir çok şehirleri fethetti. (10) Yûşa Aleyhisselâm’ın Anadolu taraflarına doğru gelmekte oldu­ğunu işiten Anadolu kralları, ona karşı koyabilmek için iyice hazır­lanmalarına rağmen, Yûşa Aleyhisselâm’ın kahraman ve cesûr ordu­suna karşı direnemediler. Anadolu kaleleri teker teker düştü. Yûşa Aleyhisselâm, Anadoluyu karış karış gezdi. Put ve heykellere tapanlar ile savaştı. Tevhid dinini yaymaya çalıştı. İman edenlere amân verdi. Küfür’de direnenlerle savaştı. Onları mağlup ettikten sonra mem­leketlerine vâli ve gerekli memurlarını tayin etti. Yûşa Aleyhisselâm, Anadolu’nun nihâyeti olan Karadeniz Bölge­sine kadar yürüdü. Yûşa Aleyhisselâm, bütün Şâm topraklarını fethedip Mısır çevre­sini, Kudüs ve diğer mukaddes şehirleri aldıktan sonra, Anadoluya yöneldi. Tâ Karadenize kadar bütün Asya kıtasını fethetti.

YAHUDİLERİN HELAKI

Yûşa Aleyhisselâm’ın şehirleri fethetmesiyle kavmi rahata ka­vuştu. Daha önce Mısır’da Firavun’un zulmü altında inim inim inleyen İsrâil Oğulları, o dönemde yeryüzünün seçkin insanları oldular. Zen­gin oldular. Kısa sürede geçmişlerini unutup, isyâna başladılar. Yahudîlerin kötüleri, Allâh’a ve onun peygamberi Yûşa Aleyhisselâm’a karşı gelip, yeryüzünü günahla kirletirken, âlimleri ve iyileri de hadiseye seyirci kalıyorlardı. Güçleri yettiği halde Yahudi bilginler, insanları kötülüklerden alıkoymuyorlardı. Onlara gereken vaaz ve nasihatı etmiyorlardı. Yahudi bilginler, emr-i bil'maruf ve nehyi anil-münkeri terk etmişlerdi. İnsanlara doğru yolu göstermiyorlardı. İnsanları kötülüklerden alıkoymaya çalışmıyorlardı. Cenab-ı Allâh, Yûşa Aleyhisselâm’a vahyetti:

-“Ey Yûşa! Senin kavminin iyilerinden kırk bin, kötülerinden alt­mış bin kişiyi helak edeceğim.”

Yûşa Aleyhisselâm:

-“Yâ Rabbi! Kötü ve şerli olanlar tamam, onları helak et; ama iyi­lerin helak olmalarının sebebi nedir?” diye dua etti.

Cenab-ı Allâh:

-“İyileri, kötülerin kötülüklerine manî olmadılar, onlara benim için buğzetmediler. İyililği emredip kötülüklerden insanları alıkoy­maya çalışmadıkları için onları helak edeceğim,” buyurdu. (12)] Kırk bin kişi geceleyin teheccüd namazında iken, kötülüklerine göz yumdukları kötü insanlarla beraber helak oldular.

YAHUDİ ALİMLERİNİN SONU

İnsanlara doğru yolu göstereyen alimler, en kötü işi yapmaktadırlar. Âlimler, topluma karşı sorumludurlar. Kendi istek ve aruzlarına göre fetvâ veremezler. Dünya malı için ahiretlerini satamazlar. Hayatlarına mal olsa bile topluma doğru yolu göstermelidirler. Topluma doğru yolu göstermeyen Yâhudi âlimleri Cenab-ı Ku'an-ı Kerim şöyle yermektedir: Onlardan çoğunu, günah işlemede, düşmanlıkta ve haram yemede yarış ederken görürsün. Bu yaptıkları şeyler ne kötüdür! Gerçek dindarların ve din bilginlerinin, onları günah olan bir söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür!" (11) Kötülük yapan Yahudi bilginler, kötü Yahudiler ile beraber helak oldular…


YAHUDİ ALİMLERİNİN EŞEĞE BENZETİLMELERİ

Yahudi âlimler, yeryüzünün en kötü işini yapmakla beraber yeryünün en kötü örneğidirler. Cenab-ı Allah, Kur'an-ı Kerim'de hakkı gizleyen, Tevrat ile amel etmeyen, toplumu Efendimiz (s.a.v.)e iman etmekten alıkoyan Yahudi bilginleri eşeğe benzetmektedir. “Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah'ın âyetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür. Allah zalim toplumu doğru yola iletmez. De ki: "Ey Yahudi olanlar! Eğer insanlar arasında yalnız sizin, Allah'ın dostları olduğunuzu sanıyorsanız, o halde ölümü temenni edin, doğru iseniz?" Ama onlar, ellerinin (yapıp) öne sürdüğü (işler) yüzünden ölümü asla temenni etmezler. Allah zalimleri bilir. De ki: "Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir. (12)


KAYNAKLAR:

(1)Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, Mekke-i Mükerreme’nin fethedildiği gün şehre devesinin üzerinde büyük bir tevâzü ile Cenab-ı Allâha hamd ve şükür ederek şehre girdi. Güsül abdesti aldı. Sekiz rek’ât şükür namaz kıldı. İbni Kesîr, Kısasu’l-Enbiyâ, c.2, s.196
(2) İslâm Tarihi, c. 1, s. 200-201, Osmanlı yayınevi
(3) İshâk Aleyhisselâm, Hazret-i İbrâhim’in ikinci oğludur. Şam ve Filistin halkına peygamber olarak gönderilmişti. İshâk Aleyhisselâm’ın iki oğlu vardı. Yakub ve İys. Yakub Aleyhisselâm’dan İsrâil oğulları, İys’tan ise, Rûm, Yunan ve Ermeniler türedi. İshâk Aleyhisselâm, yüzseksen (180) yaşında iken Halilurrahman kasabasında vefat etti. Baba ve annesinin yanına defnedildi.
(4) Seydî Şehrî, Mahmud Es’ad, Tarih-i İslâm, s. 24, Matbaa-i Hayriyye, Dersaadet- 1327-1330
(5) Şâm sadece Şam, şehri değildir. Şâm bütün Suriye demektir. Şâm topraklarında o dönemde otuzbir krallık bulunuyordu. Kralın her biri bir adet şehre sahip olsalar bile, otuzbir şehirden meydana gelen bir toprak parçası demektir.
(6) İbni Kesîr, Kısasu’l-Enbiyâ, c.2, s. 193
(7) Sâlebî, Arâisü’l-Mecâlis s. 248
(8) Anadolu, kavramı, Karadeniz önlerine ve İstanbul boğazına kadar uzanan bir coğrafya’nın adıdır. Bazı yazarların “Yûşa Aleyhisselâm, hiç İstanbul’a gelmedi. Beykoz tepelerinde ziyâret edilmekte olan kabrin Yûşa’ peygambere ait olduğu söyleniyorsa da tarihî bilgilere uygun değildir. Bu bir veli veya havârilerden biri olabilir!” (Peygamberler Tarihî Ansiklopedisi, c. 6, s.48, Türkiye Gazetesi) Tarihi bilgilere asla uygun değildir. Bu tür görüşler, mesnedsizdir. Anadoluya fetih için geldiğini kabul ettiğimiz bir yüce Peygamberin bir Anadolu toprağı olan Beykoz tepelerine asla gelmediğini söylemek, tarihle asla bağdaşmaz. Yûşa Aleyhisselâm’ın Anadoluya geldiğine dair birçok rivâyetleri var; ama gelmediği konusunda hiçbir rivâyet yoktur.
(9) İslâm Tarihi, c. 1, s. 201, Osmanlı yayınevi
(10) Gaziantep’te bulunan Yûşa Aleyhisselâm’ın makamı ile İstanbul Beykoz’da bulunan Yûşa Aleyhisselâm’ın makam ve kabirleri Yûşa Aleyhisselâm’ın Anadoluya geldiğini ispat eden en büyük delillerdendir.

(11) El-Maide: 5/62-63
(12) El-Cuma: 62/5-6-7-8