Bu yazımızda Bayındır’ın Kuran’a ve İslam’a ters düşen görüşleri çerçevesinde, Hz. İbrahim’i (a.s.), içinde bulunduğu putperest toplumun tesiriyle, yıldızın, ayın ve güneşin birer ilah olduğunu sanmakla itham etmesi ve onun, bu düşünceden daha sonraki gözlemleriyle vazgeçtiğini söylemesi konusu üzerinde duracağız...

'Hz. İbrahim'i (a.s.) Yıldız, Ay ve Güneşin Birer İlah Olduğunu Sanmakla İtham Etmesi'

Bu yazımızda Bayındır'ın Kuran'a ve İslam'a ters düşen görüşleri çerçevesinde, Hz. İbrahim'i (a.s.), içinde bulunduğu putperest toplumun tesiriyle, yıldızın, ayın ve güneşin birer ilah olduğunu sanmakla itham etmesi ve onun, bu düşünceden daha sonraki gözlemleriyle vazgeçtiğini söylemesi konusu üzerinde duracağız.

HZ. İBRAHİM (a.s.), TEVHİD VE PUTPERSTLİK

Bayındır'ın, 'Kuran'da Dindarlık' başlıklı yazısında bu konuyla ilgili ifadeleri aynen şöyledir:

'İbrahim aleyhisselam, çocuk yaşta putların ilah olamayacağını kolayca anlamıştı ama yetiştiği toplumdan öğrendiği şeyler sebebiyle yıldızın, ayın ve güneşin birer ilah olduğunu sanıyordu. Onların ilah olamayacaklarını, daha sonra yaptığı gözlemlerle öğrendi.'

Bu, batıl bir iddiadır; Kuran'a, tabiatıyla İslam akaidine ve hususiyle de iman esaslarını ifade eden 'Amentü' içindeki 've rusuluhi / peygamberlere iman' şartına terstir.

Bu iddianın değerlendirmesine geçmeden evvel, değerli okuyucularıma benzeri bir iddiayı Mehmet Okuyan'ın da seslendirdiğini ve bizim kendisine 1 Ağustos 2020 tarihli 'Müfessir mi, Tahrifatçı mı?' başlıklı yazımızda cevap verdiğimizi de hatırlatmak isterim.

O yazıda da geçtiği üzere Mehmet Okuyan, Hz. İbrahim'in, oğlunu kurban etmesi gerektiğiyle ilgili rüyayı 'o devrin cahiliye adetlerinin etkisinde kalarak' gördüğünü ve bu rüyanın etkisiyle tam haksız yere oğlu İsmail'in canına kıyacakken, bunun Allah tarafından engellendiğini iddia etmişti.

Doğrusu bu, İslam inanç esaslarına, akaid prensiplerine aykırı fikirler ortaya atmak hususunda 'Kuran İslam'ı' diyen zevatın, birbirlerine ne kadar da benzer tavırlar içinde olduklarını göstermesi bakımından ibretli bir örnektir.

Bu hatırlatmayı yaptıktan sonra değerlendirmemize başlayalım:

1- Önce meseleye İslam akaidi yönüyle bakalım:

Bilindiği üzere İslam akaidi Kitap ve Sünnet'ten kaynaklanır.

Akaid kitaplarımızda ortaya konan ölçüler açısından, bir peygamberi, hem de ulûlazim peygamberler içinde Resul-i Ekrem Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizden sonra ikinci sırada makam ve mertebe sahibi olan bir resul ve nebiyi, içinde bulunduğu putperest toplumun tesirinde kalarak yıldızı, ay'ı ve güneşi ilah sanmakla itham etmek, tevhidi ve peygamberlere iman ilkesini kökünden sarsan bir itikat faciasıdır.

Çünkü bütün peygamberler Allah tarafından seçilip kontrol ve murakabe altında tutulmuşlar; gerek peygamberlikten önce, gerekse peygamberlikten sonra, batıl inanç ve haram gibi menfî bütün temayüllerden korunmuşlardır.

Bu, peygamberlik makamının gereği, vahyin icabı olan değişmez ilahî bir kanundur. Bir peygamberi putperestlikle ilişkilendirmek; yıldız, ay ve güneşi ilah sanmakla itham etmek, tevhid akaidinin açık ve net ihlali anlamına gelir.

Bilaistisna bütün peygamberler tevhid inancı ve esası üzerine gönderilmiş ve hiçbir peygamber Allah'tan başkasına tapınmamıştır. Hz. İbrahim'in (a.s.) ise, tevhidi ikame etmede, şirk ve küfürle mücadelede, müstesna bir yeri vardır. Onun bazı kitaplarda 'tevhid inancının kahramanı' diye gösterilmesi boşuna değildir. 'Put kıran' bir peygamberi, putların sembolize ettiği yıldız, ay ve güneşi ilah sanmakla suçlamak, nasipsizliğin ve basiretsizliğin en aşağı derekesi olsa gerektir!

Ve yine İslam akaidinde 'peygamberlere iman' çerçevesinde peygamberlerin 'ismet' sıfatı olduğu bilinmektedir. Bunun anlamı masumluk, batıldan, haramdan ve her türlü yanlıştan korunmuşluktur. Bayındır'ın iddiası ise bu akaid prensibine de aykırıdır.

Böylece Bayındır bu iddiasıyla vahiy gerçeğine, Kuran'a, İslam akaidine, peygamberlere iman esasına tamamen ters düşmüştür.

2- Şimdi de meseleyi ilgili Kuran ayetleri açısından tahlil edelim:

Bu konuyla ilgili, Bayındır'ın da yazısında gündem ettiği En'am 74 – 81. Ayetleri ele alıp tahlil edelim. Bu tahlil sonucu görülecektir ki, Bayındır ayetlerde çok açık ve net olan gerçekleri görememekte veya görmek istememektedir.

İlgili ayetlerin mealleri şöyledir:

74 - İbrahim, babası Âzer'e demişti ki: 'Sen putları tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum.'

75 - Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu ( göklerdeki ve yeryüzündeki kudret ve saltanatı, tasarruf ve hikmeti) gösteriyorduk ki, kesin inananlardan olsun.

76 - Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: 'Rabbim budur (öyle mi?)' dedi. Yıldız batınca da 'Ben batanları sevmem' dedi.

77 – Ay'ı doğarken gördü, 'Rabbim budur (öyle mi?)' dedi. O da batınca 'Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum' dedi.

78 – Güneş'i doğarken görünce 'Rabbim budur (öyle mi), bu hepsinden büyük' dedi. O da batınca dedi ki: 'Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.'

79 – 'Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim.'

80 - Kavmi onunla tartışmaya başladı. O da onlara dedi ki: 'Beni doğru yola eriştirdiği halde Allah hakkında benimle mücadele mi ediyorsunuz? Ona ortak koştuklarınızdan hiç korkmuyorum, ancak Rabbimin dilediği şey hariç. Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hiç düşünmez misiniz?'

81 – 'Hakkında hiçbir delil indirmediği halde, siz Allah'a ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl korkarım?' Eğer bilirseniz söyleyin, bu iki topluluktan hangisi güven içinde olmaya daha layıktır?

Meali aktarılan bu ayetleri, tefsirlerin yaklaşımını dikkate alarak, Bayındır'ın iddialarına cevap teşkil edecek şekilde inceleyelim:

  1. AYET

Görüldüğü üzere bu ayette Hz. İbrahim (a.s.) putlara karşı çıkmakta ve babası olarak nitelenen Azer'i tevhide çağırmaktadır.

Burada lüzumuna binaen şu bilgiyi de aktaralım:

Tefsirlerde (Mesela: Elmalılı, c: 3, s: 452.) bu ayette Hz. İbrahim'in babası olarak gösterilen Azer'in, onun öz babası değil, amcası olduğu; o zamanlarda amcaya ve dedeye de baba dendiği ifade edilir. Onun gerçek babası ise Tarah'tır.

Çünkü Azer, put yapmakla iştigal eden bir putperesttir.

Halbuki bütün peygamberler hep Allah'a itaat etmiş ve meşru evliliklerle devam eden bir nesilden gelmişlerdir. Hiçbir peygamberin neslinde müşrik ve putperest yoktur. Ruhu'l Beyan Tefsirinde (c: 3, s: 44.) bir hadis-i şerifi de içine alan şu izaha yer verilmektedir:

'…Çünkü Hz. Peygamberin 'Ben hep tertemiz sulplerden, tertemiz rahimlere intikal ettim' sözünden amaç 'Benim soyumdan zinadan doğan olmamıştır' demektir.'

Bilinmektedir ki Hz. İbrahim (a.s.) bir tevhid eri olarak, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) atasıdır.

Görüldüğü üzere 74. Ayet, daha baştan Hz. İbrahim'in putperestliğe karşı çıktığını ve en yakınlarını da bu konuda ikaz ettiğini göstermektedir.

  1. AYET
  2. ayette Hz. İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunun gösterildiği, bunun bir hidayet meselesi olduğu ve imanının sağlam olması için yapıldığı bildirilmektedir.

Göklerin ve yerin melekûtunu bilmek demek, eşyanın hakikatini anlamak, Halık ile mahlûku ayırt etmek demektir. Buna göre bu ayet Hz. İbrahim'in (a.s.) tevhid gerçeğini, putperestliğin şirk olduğunu net bir şekilde bildiğini ve Allah'a imanının yakîn derecesinde olduğunu anlatmaktadır.

Şimdi soralım:

Göklerin ve yerin melekûtu kendisine gösterilen, putperestliğin şirk olduğunu bilip yakınlarını ondan sakındıran bir peygamber, nasıl olur da içinde bulunduğu putperest toplumun yıldıza, aya, güneşe tapmasının şirk olduğunu bilmez, anlayamaz? Nasıl olur da onların taptıklarının birer ilah olduğunu sanır? Bu ne korkunç bir hezeyan ve hadsizliktir! Böyle bir iddiada zerre kadar ilim, ölçü ve insaf bulmak mümkün değildir.

76, 77 ve 78. AYETLER

Bu üç ayette Hz. İbrahim'in yıldızın, ayın ve güneşin ilah olup olmadığını gündem etmesi, bunlara tapınan toplumun batıl inançlarını çürütmek içindir.

Ama O bunu onların da anlayacağı şekilde, delillerle, vahdaniyeti ispat ederek yapmıştır.

Elmalılı Tefsiri c:3, s: 453'te, 76. Ayette Hz. İbrahim'in 'haza rabbî / bu benim rabbim ha?' demesiyle ilgili olarak, 'bir yıldızın, insanı terbiye edebileceği ihtimalinin uzaklığı' itibariyle, onun, bu sözüyle etrafındakilere tariz yaptığı ifade edilmektedir.

Tariz dokundurma, iğneleme, alay etme, sözün tam tersini kastetme gibi anlamlara gelir.

Yani Hz. İbrahim (a.s.), toplumun tanrı diye yıldıza (aya veya güneşe) tapmasıyla dalga geçerek 'Bu benim rabbim ha?' diyerek taaccübünü göstermiş; 'Böyle bir mantık olur mu?' demeye getirmiştir.

İşte Kuran ifadelerindeki üstün sanat gücünü bilmeyen bu şahıs, bunu Hz. İbrahim'in (a.s.) (haşa) ilah diye yıldıza meylettiği şeklinde yorumlamaktadır. Bu, cehalet ve gaflet değilse, kasıtlı bir yaklaşımdır.

Keza 76. Ayetin izahı sadedinde Ruhu'l Beyan'da şöyle denmektedir:

'Öte yandan Hz. İbrahim'in burada ortaya attığı iddialara inanç olarak sahip olmadığının ve bu iddiaların temelsiz olduğunun delili, ifadelerin başkasının dilinden anlatılması, sonra da bunun çürütülmesidir. 'Yıldız kaybolunca da 'Ben kaybolup gidenleri sevmem' dedi.' Yıldız battıktan sonra da, şekilden şekle giren ve sürekli yer değiştiren, değişken varlıkların rab olamayacağını belirtti.' (Ruhu'l Beyan c: 3, s: 45.)

Yine Ruhu'l Beyan Tefsirinde 77. Ayette, Hz. İbrahim'in (a.s.) yıldız, ay ve güneş ve bunların sembolleri olan putlara karşı çıktığını gösteren şu ifade, her şeyi net olarak ortaya koymaktadır:

'… 'Eğer Rabbim beni doğru yola sevk etmeseydi, yemin olsun ki sapık kavimden olurdum dedi.' Böylece kendi kavminin dalalet üzere olduğuna işaret etti.'

Aynı tefsirde 78. Ayetteki şu ifade de, onun putperestliğe nasıl karşı çıktığını göstermektedir:

'… 'Ey kavmim! Ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.' Bütün delille rağmen kavminin doğru yola dönmediğini gören Hz. İbrahim, gerçeği böyle haykırarak onlarla herhangi bir ilişkisi olmadığını belirtti, yaratılmaya muhtaç cisimlere ve putlara tapmasının mümkün olmadığını vurguladı.'

Ayetlerdeki ve tefsirlerdeki ifadeler beraber düşünüldüğünde görülür ki, Hz. İbrahim (a.s.) vahdaniyeti delillerle ispat etmiş ve Allah'tan başka tapılan her şeyin put olduğunu, onlara karşı çıktığını ilan etmiştir. Vahdaniyeti ispat için de, şu yaklaşımı ortaya koymuştur:

Doğup batan, değişkenlik gösteren, etkiye maruz kalan varlıklar ilah olamaz. Bu varlıkların sembolü olan putlara tapınmak da büyük bir çelişkidir ve şirktir.

Bu manada Elmalılı Tefsirinde Hz. İbrahim'in (a.s.) 'Ben batanları sevmem' ifadesi şu şekilde izah edilir:

'Bununla ilahlık ve kullukta sevginin en mühim esas olduğunu, fakat hareket etme ve batmanın tesir (etmenin) delili değil, yaratılmışlık, etkilenme, mahkûm olma, sonradan yaratılmışlık ve yok olma delili olduğunu ve bundan dolayı, batanın tanrı olamayacağını ve batana sevgi göstermenin, sonu boşa çıkacak bir sapkınlık olduğunu ve rabbin, bunda etkili ve bunu hareket ettirici olan ve zevalden uzak bulunan bir yaratıcı kudret olması gerektiğini anlattığı gibi; özellikle batma ve doğmaya dikkat nazarını çekmekle, yıldızların batmalarından dolayı onların yerine putları koyanların sapıklıklarını ve çelişkilerini de gösterdi. Zira batmalarından dolayı asıllarının yeterli olmadığını teslim ettikleri halde, o batanların heykellerine saygı göstermek ne büyük çelişkidir.'

  1. AYET

Yukarıdaki ayetlerin devamı olarak 79. Ayette de Hz. İbrahim'in (a.s.) Hakka dönerek yüzünü Allah'a çevirdiği ve Allah'a ortak koşanlardan olmadığı şöyle anlatılır:

'Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a ortak koşanlardan değilim.'

80 – 81. AYETLER

Elmalılı Tefsirinde şöyle denmektedir:

'İleriden beri müşriklere asla iştirak etmediğini açıklayarak tevhide kesin inancını ilan etti. Ve Haniflliği de ispat ve takrir eyledi. 'Kavmi de kendisine karşı mücadele ve hafif görmek suretiyle delil yarışına kalkıştılar, üstün gelme fikrine düştüler.' Cevap olarak İbrahim (a.s.) onların sözlü ve fiilî mücadele ve tehditlerini de hafife alarak ve sevgi açısından ve sonra korku açısından ilah ve kul olmanın hükümlerini anlatarak, tam üstünlüğü temin eden şu delille 'Dedi ki: 'Allah beni doğru yola çıkarmışken, siz hala benimle onun hakkında mı tartışıyorsunuz? Ben ona ortak tanığınız şeylerden korkmam, Rabbim dilemedikçe onlar bana bir şey yapamaz, Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır, iyice bir düşünmez misiniz? Hem Allah'a eş koştuklarınızdan nasıl korkarım ben? Siz, hakkında Allah'ın bir delil indirmediği şeyi ona ortak yapmaktan korkmazken! Şu halde iki tarafın hangisi güvenilmeye daha layık? Eğer biliyorsanız söyleyin. İman edip inançlarına hiçbir haksızlık (şirk) karıştırmamış olanlar, işte onlar güvenlik içindedirler, doğru yolda olanlar da onlardır.'

Bayındır'ın gündem ettiği bu ayetlerin verdiği mesajlar, görüldüğü gibi Hz. İbrahim'in (a.s.) her türlü batıl inançtan uzak olduğunun delilidir.

Aynı surenin 83. Ayet-i kerimesinde, Hz. İbrahim'in (a.s.) bu mücadelesinin, tevhidi delillerle ispat ettiği haber verilmektedir. Ayet-i kerimenin meali şöyledir:

'İşte bunlar kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz delillerimizdir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Muhakkak Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.'

3- Bayındır bu büyük yanlışa neden düştü?

Artık Bayındır'ın Hz. İbrahim'in ay'ı, yıldızı ve güneşi ilah sandığı iddiasının ne kadar köksüz, mesnetsiz ve batıl bir yaklaşım olduğu ortaya çıkmıştır.

Peki o bu vahim yanlışa nasıl, neden düşmüştür?

Bunun birinci sebebi, ayetlerdeki açık manayı ve mesajı dikkate almamasıdır. Bu, Kuran ayetlerinin açıkça tahrif edilmesi manasına gelir.

İkinci sebebi de, ayetler arasındaki mana bütünlüğüne (siyak sibaka) itibar etmemesidir. Halbuki asıl tefsir, ayetin ayeti tefsiridir. Ayetlerin arka arkaya sıralanışındaki mana bütünlüğünü görmek, Kuran'ı doğru anlamak için büyük ehemmiyet ifade eder. Bayındır bu bütünlüğe dikkat etmemiş, aksine bu bütünlüğü parçalayarak işine gelen ayeti, işine geldiği gibi, kendi reyiyle tefsire kalkışarak farklı mecralara çekmiştir.

Netice itibariyle Hz. İbrahim'le (a.s.) ilgili bu batıl iddiasında açık bir akaid ihlali yapmaktadır.

Onun akaid ihlali sadece bu meseleyle sınırlı değildir. Geçmiş yazılarımızda bununla ilgili birçok örnek vermiştik, bundan sonraki yazılarımızda da vermeye devam edeceğiz.

İşte bizim Bayındır'ın bu istikamet sapmasını, serinin başındaki yazılarımızda 'savrulma' tabiriyle anlatmamızın sebebi budur.

Burada şunu da ifade edelim ki, 'Kuran İslam'ı' iddiasındaki bütün tahrifatçıların yaklaşım tarzı da üç aşağı beş yukarı budur.

Değerli okuyucularımızın sabrını rica ederek, Bayındır'ın 'Kuran'da Dindarlık' yazısındaki diğer tahrifatları gündem etmeye devam edeceğiz.

Yüce dinimizi bu bozuk ve batıl görüşlerden arındırmak ve tertemiz inanca sahip olan Müslüman kardeşlerimizi itikadî tehlikelerden uzak tutmak için bunu yapmak üzerimize bir borçtur.

Allah istikametimizi sırat-ı müstakim üzere daim; bizleri de bozguncu ve saptırıcı güruhtan uzak eylesin.

Gelecek yazımızda bu yazının devamı mahiyetinde, Bayındır'ın yanlışlarını izaha devam edeceğiz.