“Vehn hadisi”nde tehlikesine dikkat çekilen “dünya sevgisi”ni, bu yazımızda ayet ve hadislerle tahlil edelim:

I- “DÜNYA” İLE İLGİLİ BAZI ÂYETLER

Kur’an-ı Kerim’de nefse ve şeytana yardım eden, sihri ve aldatıcı görüntüsüyle insanların sapmasına sebep olan dünyanın bu kerih/ çirkin yüzü, şiddetli şekilde kınanmakta ve insanların buna aldanmaması için ciddi uyarılar yapılmaktadır. Bu âyetlere kulak vermek, dünyanın ne kadar tehlikeli ve zararlı olduğunu anlamak için kâfidir. Elbette ki buradaki dünyadan maksat, onun Allah’a ve mârifetullaha perde olan, hak yolda engel teşkil eden şerli yüzü, fitne tarafıdır.

- Dünyanın Süsle Bezenmesi, İmtihan İçindir:

“İnsanların hangisinin daha güzel amel yaptığını imtihan etmek için şüphesiz biz yeryüzündeki şeyleri ona bir ziynet yaptık. Biz, elbette (zamanı gelince) yeryüzündeki her şeyi bir kuru toprak hâline getireceğiz.” (Kehf: 7-8)

Anlaşılacağı üzere, dünyanın dıştan görülen süslü, insanı çeken manzarası, bir imtihan hikmetine mebnidir. Ama aynı dünya, işin sonunda kupkuru bir toprak, bir virane olacaktır. Nitekim bu imtihan hikmetini Mülk Suresi 2. âyette de görmek mümkündür:

“O ki, hanginiz amelce daha güzeldir diye sizi imtihân etmek için ölümü ve hayâtı yarattı. Ve O, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Gafûr (çok mağfiret eden)dir.”

          Nâziat: 40-41. âyetler ise mealen şöyledir:

“Fakat kim Rabbinin makamından korkarak nefsini hevâ hevesten alıkoyduysa, işte muhakkak ki o cennet, onun varacağı yerin ta kendisidir.”

Bu âyetler bize dünyanın câzibesine aldanmadan nefsimizi geri çekmemizi, bir imtihanda olduğumuzu düşünmemizi, Allah’ı unutarak dünyanın fitne ve sihrine kapılmamamızı tembihlemektedir. Hayat baştanbaşa bir imtihan sahnesidir. İnsanı aldatan da dünyanın süsü ve câzibesidir. O yüzden burada zikreceğimiz her bir âyeti, bu tefekkür ve bu muhasebe mantığı içinde takip edelim:

“Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir.” (Hadid: 20)

Bu âyet dünyanın dış görünüşünün insanı çektiğini, bunun yağmurla yeşillenmiş bağ ve bahçelere benzediğini ve fakat daha sonra bu manzaranın kaybolup, yerinin kupkuru çer çöp haline geldiğini anlatıyor. Kur’an-ı Kerim’de buna benzer daha birçok misal vardır ve bu misaller hep insanların düşünüp ibret almaları içindir:

“Ey insanlar! Sizin azgınlığınız ancak kendi aleyhinizedir. Dünya hayatının o fani menfaati gelip geçicidir. Nihâyet dönüşünüz ancak bizedir. O vakit neler yapıyor olduğunuzu biz size haber vereceğiz… İşte biz iyi düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklarız.” (Yunus: 23 – 24)

- Âyetlerde, Dünyaya Rağbetin Manası “Allah ile Karşılaşmayı İstememek ve Âhiretten Uzaklaşmak” Olarak Anlatılır:

“Bizimle karşılaşmayı ummayan ve dünya hayatından hoşnut olarak ona bağlananlar…” (Yunus: 7) âyetindeki mana bunu anlatır. Bu âyette dünya, Allah’ı ve onun zikrini unutma sebebi olarak gösterilir. Nitekim Necm: 29-30. âyetlerde bunu daha açık görebiliriz:

“Onun için sen (ey Rasûlüm) bizim zikrimize sırt çeviren, dünya hayatından başkasını arzu etmeyen kimselerden yüz çevir. Onların ilimden erebilecekleri son had işte budur. Şüphesiz ki Rabbin yolundan sapanları çok iyi bilendir. Hidâyet bulan kimseleri de pek iyi bilen odur.”

- Küfredenler Dünyayı Tercih Eder:

“Artık kim azgınlık etmiş ve dünya hayatını (âhirete) tercîh etmişse, artık şübhesiz (o kimse için) varılacak olan yer, ancak Cehennemdir!” (Nâziat: 37-39)

“İnkâr edenler ateşe sunuldukları gün, (onlara şöyle denir:) “Dünyadaki hayatınızda güzelliklerinizi bitirdiniz, onların zevkini sürdünüz. Bugün ise yeryüzünde haksız yere büyüklük taslamanızdan ve yoldan çıkmanızdan dolayı, alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.” (Ahkâf: 20)

“Onlar âhirete bedel dünya hayatını satın almış kimselerdir. Bundan dolayı kendilerinden azap kaldırılıp hafifletilmeyecek, onlara yardım da edilmeyecektir.” (Bakara: 86)

“Onlar dinlerini oyun ve eğlence edinmişler ve dünya hayatı da kendilerini aldatmıştı. İşte onlar bugünlerine kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr edip durdularsa, biz de onları bugün öyle unuturuz.” (A’râf: 51)

“Nihâyet onlardan her birine ölüm gelip çatınca tekrar tekrar şöyle diyecektir: Rabbim, beni dünyaya geri gönder ki yitirdiğim ömrüm mukabilinde iyi amel ve harekette bulunayım!” (Mü’min: 99-100)

- Âhiret, Dünyaya Kapılmayanların Yurdudur:

“Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günde kişi, kötülükleri ile kendi arasında uzak bir mesafe bulunmasını ister. Allah, size asıl kendisinden çekinmenizi emreder. Ve Allah, Rauf’tur, kullarına karşı çok şefkatli olandır.” (Âl-i İmran: 30)

“İşte âhiret yurdu! Biz onu yeryüzünde ne zorbalık ne de fesat arzusuna düşmeyeceklere veririz. Hüsnü âkıbet Allah’ın azabından sakınanlaradır.” (Kasas: 83)

Bu ve benzeri deliller, haktan alıkoyan, mârifetullaha engel olan, şerli dünyanın içyüzünü ortaya koymaktadır. İşte imtihan, bu şerli yüzden uzaklaşarak âhirete yardımcı ve faydalı dünyayı tercih etmek, dünyanın bu iki yüzünü birbirinden ayırmak maharetinde odaklanıyor. Hayırlı ve faydalı bir ekimin yapıldığı dünya, bize Allah’ın rızâsını ve cenneti kazandıracaktır. Bunun yolu dünyaya peygamberlerin ve evliyâullahın baktığı gibi bakmak ve onun sihir ve câzibesine kapılmamak için teyakkuz halinde bulunmaktır.

II- DÜNYANIN SAPTIRICI YÖNÜNÜ ANLATAN BAZI HADİSLER

Dünyanın mârifetullaha engel teşkil eden şer cephesi, hadislerde de önemli yer tutar ki bu hadisler, dünyayı zemmeden âyetlerin tefsiri mahiyetindedir.

İmam Gazali İhya’da bu ayet ve hadislerden misaller verdikten sonra “Kur’an-ı Kerim âyetlerinin çoğu dünyanın zemmi, insanları ondan vazgeçirmek ve âhirete davetle alâkalıdır. Hatta peygamberlerin maksadı ve gönderilmesinin sebebi de budur.” [1] der.

Evet, Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) birçok hadisinde dünyanın içyüzüne ve aldatıcı cihetine dikkat çekmiş ve insanları buna kapılmamaları, Allah’a ve âhirete yönelmeleri hususunda uyarmıştır. Bu uyarılardan bir kısmını aktarmaya çalışalım.

1- Allahü Teâlâ Dünyaya Değer Vermez

“Rivâyete göre Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) ölü bir koyunun yanından geçerken ‘Gördüğünüz şu koyun ölüsünün, sahibi nezdinde bir kıymeti var mı?’ diye sorunca oradakiler ‘Kıymeti olmadığı için onu buraya attı’ dediler. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) ‘Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki bu dünya, bu koyunun, sahibi yanında olan kıymetinden ziyade Allah katında değerli değildir. Eğer dünyanın Allah katında sivrisinek kadar bir değeri olsaydı Allahü Teâlâ ondan kâfire bir yudum su içirmezdi’ buyurdu.” [2]

“Dünya mel’un, dünyada olan her şey mel’un, yalnız Allah için olan müstesnadır.” [3]

“Allahü Teâlâ dünyadan daha sevimsiz bir şey yaratmamış ve onu yarattığından beri bir kere olsun tarafına bakmamıştır.” [4]

“Rivâyete göre Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) bir çöplüğe uğradı. Orada bulunan eski bir bez parçası ile çürümüş bir kemik göstererek ‘Dünyaya gelin, dünyayı görün. İşte dünya budur, netice böyle olacaktır’ buyurdu.” [5]

2- Dünya ile Âhiret Birbirinin Zıddıdır, Birini Seven Diğerinden Uzaklaşır

Ebu Musa el Eş’ârî’nin rivâyetinde Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Dünyayı seven âhiretine zarar eder, âhiretini seven dünyasını zararlandırır. Böyle olunca siz bakiyi fani üzerine tercih ediniz” [6]

Diğer bir hadiste de “Dünya sevgisi bütün hataların başıdır” buyurulmuştur. [7]

Ve bir başka hadis de şöyledir:

“Dünya mü’minin zindanı, kâfirin cennetidir [8]

Kâfir, âhirete imanı olmaması ve Allah’tan da gafil olması sebebiyle dünyaya bir cennet gibi sarılır. Onun için ölüm en korkunç şeydir. Dünyada baki kalmak ister. Bu sebeple dünyaya ve içindekilere bütün ihtirası ile yapışır. Zevklere dalar, gününü gün etmek ister.

Mü’min ise dünyanın zehrini ve sihrini bildiği için kendisini ondan çeker. Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak yaşar. Gözü âhirette ve Allah rızâsındadır. Hayat imtihanını başarabilmek için mücadele eder. Endişelidir, son nefesini düşünür. Bu sebeple süslere, renklere itibar etmez, şehvetlere kapılmaz. İşte bundandır ki dünya mü’minin zindanı olmuştur. Çünkü mü’min büyük bir davanın, Allah davasının, mârifetullahın davacısıdır. Bununla beraber dünyadan nasibini de alır. Dünyaya köle olmaz, onu kendine ve davasına hizmet ettirir. Bu husus açılmaya çok müsait bir keyfiyettir. Yeryüzünün tasarrufu, “halifetullah” olan mü’minin hakkıdır. Allah, kâinatı insanın ve tabiatıyla da mü’minlerin hizmetine musahhar kılmıştır. Burada kaçınılması gereken dünya, insanı Allah’tan, mârifetullahtan, ezcümle yaratılış gayesinden alıkoyan dünyadır. Dünya ehli, dünyanın aşığı ve kölesi iken, dünya gerçek mü’minin hizmetçisi, gerçek mü’min de onun efendisidir.

3- Mü’min Dünyanın Fitne ve Câzibesine Kapılmamalıdır

Rasûlüllah’ın (s.a.v.) hadislerinde mü’minlere, aldatıcı dünyaya kapılmamaları için birçok uyarı vardır:

“Ebedî âhirete inandığı halde, mesaisini aldatıcı olan dünyalık için harcayanlara alabildiğince şaşarım.” [9]

“Servet çokluğu sizi gaflete düşürdü. İnsanoğlu malım malım der durur. Hâlbuki senin servetinden senin için ancak yiyip içmek sûretiyle yok ettiğin, giymek sûretiyle eskittiğin (var ki bunların ikisi de yok olup gitmiştir) bir de Allah için tasadduk edip ebedileştirdiğin vardır.” [10]

Şu iki hadis, aklı olanı düşündürmek açısından ne kadar da önemlidir:

“Dünya, yeri olmayanın evi, serveti olmayanın malıdır. Aklı olmayan dünyalık toplar; ilmi olmayan dünyalık üzerine de husumet eder. Anlamayanlar dünyalık için hased eder; tahkikî / kat’î imana sahip olmayanlar onun için uğraşıp dururlar.” [11]

“En büyük emeli dünyalık olduğu halde sabaha çıkan kimse Allah katında bir kıymet taşımaz. Aynı zamanda Allahü Teâlâ onun kalbini dört şey ile ilzam eder: Eksilmeyen, ardı arkası gelmeyen telaş, bitmek bilmeyen meşgale, zenginliğine ulaşamadığı fakirlik, asla sonunu getiremeyeceği boş kuruntular.” [12]

Şu hadis-i şerif de imtihan sırrını ve insanın “halifetullah” vasfını hatırlatarak, dünyanın câzibesine dikkat çekerek, ona kapılıp İsrailoğullarının düştüğü sapıklığa düşmememiz için bizi uyarıyor:

“Dünya tatlı bir yeşilliktir. Allahu Teâla sizin ne yapacağınızı görmek için sizi halife olarak bu dünyaya göndermiştir. İsrailoğullarının mâlî vaziyeti düzelip refaha kavuştukları zaman, elbise, koku zinet, süs, ev eşyası ve kadınlarla zevke daldılar.” [13]

Şu hadis de dünyanın insanı kandıran sihrine dikkat çekiyor:

“Dünyadan sakınınız; zira o Hârut ve Mârut’tan daha büyük bir sihirbazdır.” [14]

Bu benzetme hikmetlerle doludur. Zira sihirbaz göz boyar, aldatır. Tıpkı dünya gibi…

Bütün bu deliller bize, vehn hadisinde dikkat çekilen dünya sevgisinden korunmamızın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

4- Dünyaya Meyil, Basiretin Bağlanmasına, Mârifetullahtan Uzaklaşmaya, Kalp Katılığına ve Zulme Sebep Olur

Bir gün Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) ashabının bulunduğu yere girerek onlara şöyle buyurdu:

“Manevî körlükten kurtulup basiret sahibi olmak isteyen var mıdır? İyi biliniz ki dünyaya heves edip uzun emeller peşinde koşanların, emelleri nispetinde Allahü Teâlâ kalplerini kör eder. Ve basiretlerini bağlar. Uzun emeller peşinde koşmayıp dünyadan yüz çevirenlere ise öğrenmeden ilim verir ve doğru yola hidâyet eder. Agâh olunuz! Sizden sonra öyle insanlar gelecek ki onlar dünyalığı ancak cebir ve şiddet kullanarak, adam öldürmek sûretiyle ellerinde tutacak, zenginliğe cimrilikle sahip olacak ve serveti iftihar vesilesi yapacak, sevgiyi hevâ-yı hevesine uymakla sağlayacaktır. Sizden bugünlere erişip de bu yollardan servet edinmeye muktedir olduğu halde yoksulluğa sabredenler, hevâ-yı heves yoluyla sevgi teminine muktedir iken bunu yapmayıp husumete tahammül edenler, yine böyle gayrı meşru yollardan ululuğa gücü yeterken zillete dayananlar ve bunları yaparken yalnız Allah rızâsını düşünenlere Allahü Teâlâ sıddıklardan elli kişinin mükâfatını verir.” [15]

Bu hadis-i şerif aslında âhirzamanda mal ve dünyalık üzerine dönen kavgaları anlatan, istikbale dönük bir mûcizedir. Bununla beraber bu hadisten dünya ve mal sevgisinin körlüğe ve zulme sebep olduğunu, böyle bir dünyada Allah rızâsını düşünerek hareket edenlerin “elli sıddık ecri” gibi büyük bir mükâfat kazanacaklarını da öğreniyoruz.

Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) bir başka hadisinde bizi şöyle uyarıyor:

“Dünyayı anmak ve düşünmekle kalplerinizi meşgul etmeyin.” [16]

Şu ilâhî bir kanundur ki, dünyalıkla yükselenin mutlaka bir düşüşü de vardır:

“Dünyalıktan yükselttiği ve yücelttiği her şeyi düşürmek, Allahü Teâlâ’nın kat’î bir hükmüdür.” [17]

Dünyanın ve dünyalığın sebep olduğu fitne ve belalar ve bunların nefsin hevâ-yı hevesi ve şeytanın desisesiyle büyüyüp katlanması, bir mü’min için ölümü ve ahireti hiç unutmadan, bu iki gerçeği merkeze koyarak yaşamanın ne kadar zor olduğunu göstermesi bakımından son derece önemlidir.

Bu mücadeleyi vermeyenler, dünyanın şer yönüne kapılmak suretiyle hadiste anlatılan vehn hastalığına düçar olurlar. Bu hastalık da kişiyi ve toplumu dünyevî ve uhrevî birçok felakete sürükler.

Yazımızı şu hadisle bitirelim:

“Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız da dünya size ehven gelir ve âhireti dünya üzerine tercih ederdiniz.” [18]

Dünya sevgisinin nasıl bir maraz olduğunu, kişiyi nasıl felaketlere sürüklediğini anlatmaya gelecek yazımızda da devam edeceğiz.


[1] İhyâ, c: 3, s: 453.

[2] İhyâ, c: 3, s: 453, İbn Mâce ve Hâkim, Sehl b. Sad’dan rivâyet etmişlerdir.

[3] İhyâ, c: 3, s: 453, Tirmizî, İbn Mâce, Ebu Hureyre’den.

[4] İhyâ, c: 3, s: 456, İbn Ebi’d Dünya ve Beyhaki mürsel olarak rivâyet ettiler.

[5] İhyâ, c: 3, s: 455, İbn Ebi’d Dünya ve Beyhaki, Meymun’dan mürsel olarak rivâyet etmiştir.

[6] İhyâ, c: 3, s: 454, Ahmed, Bezzar, Taberânî ve İbn Hibban rivâyet etmişlerdir. Ayrıca Hâkim rivâyetinde sahih olduğunu söylemiştir.

[7] İhyâ, c: 3, s: 454, İbn Ebid Dünya ve Beyhaki Hasan’dan mürsel olarak rivâyet etmişlerdir.

[8] Müslim, Zühd 1; Tirmizî, Zühd 16, İbn Mâce, Zühd 3.

[9] İhyâ, c: 3, s: 455, İbn Ebid Dünya Cerir’den mürsel olarak rivâyet etmiştir

[10] İhyâ, c: 3, s: 456, Müslim, Abdullah b. Şıhhir’den rivâyet etmiştir.

[11] İhyâ, c: 3, s: 457, Ahmed Aişe’den rivâyet etmiştir.

[12] İhyâ, c: 3, s: 547, Taberânî Evsat’ında Ebu Zer’den rivâyet etmiştir. Başka rivâyet yolları da vardır.

[13] İhyâ, c: 3, s: 455, Tirmizî, İbn Mâce Ebu Said’den rivâyet etmiştir. Diğer rivâyet yolları da vardır.

[14] İhyâ, c: 3, s: 461, Beyhaki Ebu’d Derdâ’dan rivâyet etmiştir.

[15] İhyâ, c: 3, s: 461, Beyhaki Ebu’d Derdâ’dan rivâyet etmiştir.

[16] İhyâ, c: 3, s: 463, Beyhaki ve İbn Ebid Dünya, Ebu’n Nadr el Harisi’den rivâyet etmiştir.

[17] İhyâ, c: 3, s: 464, Buhârî Enes’den rivâyet etmiştir.

[18] Tirmizî, Zühd 9; İbn Mâce, Zühd 19.