Bir evvelki yazımızda Gazze olayları bağlamında, Müslümanların içine düştüğü büyük zillete dair genel bir çerçeve çizmeye çalışmıştık.

Bu yazımızda ise söz konusu bu zilletin sebebini haber veren bir hadis-i şerif ışığında bazı tahliller yapacağız.

I- ZİLLETİN ANA SEBEBİ: “VEHN HASTALIĞI”

Bir hastalığın, bir sorunun, bir meselenin çözümü için ilk yapılacak iş, onun sebeplerini tespit etmektir. Eğer sebepler doğru tespit edilir ve ortadan kaldırılırsa, o hastalık, sorun veya mesele de büyük ölçü de çözülmüş olur. Bu münasebetle Müslümanların bugünkü zilletinin sebeplerini “gaybî mucize” nev’inden nebevî bir haberle açıklayan “vehn hadisi” gerçekten çok ibretliktir.

1- Hadisin Metni ve İzahı

Hz. Sevban’dan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi, size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler.”

Birisi şöyle sordu:

“Bu, o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?”

Rasûlullah (s.a.v.) cevap verdi:

“Hayır, aksine siz o gün kalabalık; fakat selin önündeki çerçöp gibi zayıf olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak; sizin gönlünüze de vehn atacak.”

Yine bir adam “Vehn nedir ya Rasûlullah?” diye sorunca da şöyle buyurdu:

“Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir.” [1]

Vehn, kelime olarak gevşek olmak, zayıf ve güçsüz olmak, gevşeklik göstermek demektir.

Bu hadis-i şerif üzerine Sünen-i Ebû Davud Terceme ve Şerhi baz alınarak yapılan bir izah şöyledir:

“Hadisten anladığımıza göre, İslam düşmanları, Müslümanları yok edip kuvvetlerini kırmak için birbirlerini birleşmeye davet edeceklerdir. Bu davet, sofrasına adam davet eden bir sofra sahibi rahatlığı içerisinde olacaktır. Yani nasıl ki onlar için sofraya oturup yemek zor olmayan bir işse, kâfirlerin İslam’a karşı birlik çağrısında bulunup Müslümanların zenginliklerini yemeleri de engellenemez bir kolaylık taşıyacaktır. Kâfirler İslam dünyasını önlerine konmuş bir sofraya benzetecekler ve bu cazip sofrayı paylaşmak için birbirlerini davet edeceklerdir. Onları böyle bir işi yapmaya cür’etlendiren şey, Müslümanların azlığı değil, aksine onların takva bakımından güçsüzlüğü ve dünyaya aşırı düşkünlükleri olacaktır. Çünkü ölümden korkan ve dünyaya fazlaca düşkün olanlar, fedakârlıklara katlanamazlar. Canları ve mallan ile katılmaları gereken cihadı ihmal ederler. Böylece eskiden olduğu gibi düşmanlara karşı heybetli değildirler ve artık düşmanlar onlardan korkmazlar, çekinmezler.

Nebî’nin (s.a.v.) bu haberi, Osmanlı Devletinin, birleşen kâfirler tarafından yenilip parçalanması ve bugün Müslümanların zenginliklerinin çeşitli yollar ve Siyonist çabalarla yağmalanması olayı ile ne kadar da uyuşmaktadır.” [2]

2- Hadis-i Şeriften Çıkarılacak Ders ve İbretler

Vehn hadisi ve yukarıda verilen izahı üzerinde düşünüldüğünde, şu ders ve ibretleri çıkarmak mümkündür:

1- Ahir zamanda Müslümanlar, büyük ekseriyetle dünyaya aşırı bağlanarak zevk ü sefa içinde yaşamayı isteyecek, ölümü kerih / çirkin görecek, hevâ ve heveslerinin akıntısına kapılarak rehavete düşeceklerdir. “Vehn” diye anlatılan bu hastalık, günümüzde neredeyse bütün İslam dünyasına yayılmış bulunmaktadır.

2- Yakalandıkları bu hastalıkla Müslümanlar, kilitlenmeleri gereken asıl hedeften savrulacak, nefislerine hizmeti esas alacaklardır. Bu yüzden İslam’a hizmet etme isteği de zayi olacak; hatta çoğu zaman unutulacaktır. Nefsani ihtiraslarla malul, ferdî ve bencil hayat süren bu Müslümanlar, tabii olarak birlik ve beraberliklerini de kaybedeceklerdir.

3- Aralarında birlik ve dayanışma olmayınca güç ve kuvvetlerini kaybeden Müslümanların, heybet ve azameti de kalmayacaktır. Bu durumu gören kâfir kavim ve milletler, bir dava sahibi olmayan, nefislerine hizmeti hayatın gayesi haline getirmiş bu Müslümanları ciddiye almayacak; onlardan korkmayacaklardır. Tam tersi, birbirlerini aleni olarak Müslümanların zenginliklerine konup aralarında paylaşmaya davet edeceklerdir.

4- Tasvir edilen bu manzarayı günümüz İslam coğrafyasında ayne’l-yakîn görmek mümkündür. Böylece bu hadis-i şerifin, vahy-i gayr-i metlüvün bir tecellisi olarak, istikbale dönük mucize nev’inden nebevî bir haber olduğu anlaşılmaktadır.

Evet, vehn hadisi, Sahabe-yi Kiram’ın Allah Rasulünden (s.a.v.) haberini duyduğu, fakat tecellisini göremediği bir mucize olarak, biz ahir zaman Müslümanlarının önündedir. Gelecekten haber veren bu ve benzeri hadisler, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) nübüvvetine delil teşkil eden en müşahhas belgelerdir.

II- ZARURİ BİR AÇIKLAMA

Vehn hadisinin gelecekten haber veren ve bu sebeple de gaybî mucize olan hadisler arasında yer alması, şöyle kısa bir açıklama yapmamızı zaruri hale getirmiştir:

Bilindiği gibi günümüzde “Kurancılık” iddiasıyla arz-ı endam eden birtakım reformist ve tahrifatçılar, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnet ve hadislerini inkâr etmekte, delil saymamaktadırlar. Hâlbuki onlar bu halleriyle, bağlılık iddiasında oldukları Kuran’a da ters düşmektedirler. Çünkü Hz. Peygamber’in (s.a.v.) sünnet ve hadislerini teminat altına alan birçok ayet-i kerime vardır.

Söz konusu bu tahrifatçılar içinde, daha uyanık (!) geçinen kimileri de var ki, sünnet ve hadisleri kabul ediyor, ama “uydurma” (!) olanlarına karşı çıkıyor gibi bir role bürünüyorlar. İşte bunların, bu “uydurma” kategorisinde görüp gösterdikleri hadislerden bir bölümü de “fiten hadisleri” diye bilinen, ahir zamanda Müslümanların maruz kalacakları sıkıntı ve imtihanları haber veren hadislerdir. 

Okuyucularımız, Said Hatiboğlu’nun bu fiten hadislerini inkâr etmesiyle ilgili yazdığımız bir makalemizi belki de hatırlayacaklardır.

Bizzat şahit olduğum başka misaller de olduğu için, bu konuyu inşallah müsait bir zamanda tekrar müstakil olarak ele alacağız.

Şimdilik şu kadarını söyleyelim ki içlerinde pek çok sahih hadis de bulunan bu fiten hadisleri, bir araya geldiklerinde mütevatir seviyeye yükselecek kadar çok ve kuvvetlidirler. Bunların inkârı, yüzlerce hadisi birden inkâr demektir.

Keza fiten hadislerinin inkârı, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) geleceğe yönelik gaybî haber nev’inden bütün mucizelerini de inkâr demektir.

Hz. Peygamber’in (s.a.v.), taşıdığı nübüvvet nuru ve Allah’tan aldığı metlüvv ve gayr-i metlüvv vahiy ile, hem geçmişten hem de gelecekten birtakım haberler verdiği muhakkaktır.

Bu sahada azıcık ilmi ve de Müslüman basireti olan herkes bilir ki, geleceğe yönelik hadislerin inkârının arkasında batılı oryantalistler vardır. Onların, ahir zamanda yaşanacak bütün sıkıntıların peşinden İslam’ın/ Müslümanların dünya hâkimiyetinin geleceğini haber veren bu hadisleri, gerçeklerle yüzleşmek istemedikleri için inkâr psikolojine girmelerini anlamak mümkündür.

Peki ya onların ağzıyla konuşan yerli nasipsizler için ne demeli? Bunlar kime veya neye hizmet etmektedirler?

Bu hususta söylenecek söz çoktur. Ama şimdilik bu kadarını kâfi görüyor; İslam’ın Kuran ve Sünnet olmak üzere iki temel kaynağı olduğunu, bunların ikisine birden nass dendiğini, bunları birbirinden ayırmanın ve birini inkâr etmenin kişiyi İslam dairesinin dışına çıkaracağını, yani küfre sürükleyeceğini hatırlatarak, konumuz olan vehn hadisinin izahına devam ediyoruz:

III- GEÇMİŞ VE GÜNÜMÜZDEN, VEHN HASTALIĞININ TEZAHÜRÜ SAYILABİLECEK BAZI MİSALLER

Vehn hadisi ilk defa bugün tecelli ediyor değildir; tarihte birçok misali vardır. Birkaçını hatırlayalım:

- 1490’lı yıllardaki Endülüs faciası ki, Gırnata’nın düşüşüyle bu coğrafyadaki 850 yıllık İslam devleti tarihe karışmış, en az üç milyon şehit verilmiş ve yine milyonlarca Müslüman da ya din değiştirmeye ya da yurdunu terk etmeye mecbur tutulmuştur. 

- Hindistan’da 400 yıl hâkim olan Babür Devleti 19. Yüzyılın ortalarında yıkılmış, bütün toprakları İngilizler tarafından işgal edilmiş, bu süreçte de yüzbinlerce insan katledilmiştir.

- Cihan devleti Osmanlı, İslam’ın yayılması ve korunması konusundaki 6 asırlık mücadelesinden sonra, kâfir millet ve kavimler tarafından bölünüp parçalanmış ve milyonlarca şehit de bu topraklarda verilmiştir.

- Cezayir’in işgali ve yağmalanmasında 3 milyon şehit,

- 1990’lı yıllardaki Bosna faciasında 250 bin şehit,

- 1978’den itibaren işgal altında kırk yıl geçiren ve bu zaman zarfında işgalcilere karşı savaş veren Afganistan’da da yine milyonlarca şehit verilmiştir.

- 2000’li yıllara gelindiğinde, ABD öncülüğünde 30 ülkenin Koalisyon Güçleri olarak katılıp mahvettiği Irak’ta en az bir buçuk - iki milyon arası Müslümanın şehit olduğu bilinmektedir.

- Libya’da yüzbinlerce, Suriye’de bir milyona yakın Müslüman şehit olmuş; altı yedi milyon Müslüman da yerinden yurdundan olup muhacir çıkmıştır.

- 75 yıldır devam eden Filistin’deki zulümler ve şu anda gözümüzün önünde cereyan eden Gazze olayları ne zaman biter de gerçek bilanço ortaya çıkar; bunu henüz kimse bilmiyor…

Bunların hiçbiri müstakil hadiseler olarak değerlendirilemez. Çünkü bu kâfir kavim ve milletler, İslam coğrafyasına ve Müslümanlara karşı milli idealleri ve devlet politikaları doğrultusunda düşmanca hareket etmektedirler. Bütün bu işgal ve katliamlar, bir plan ve program dâhilinde işletilmektedir. İşgalciler, bütün cesaretlerini vehn hadisinde anlatılan, Müslümanların içine düştüğü zaaftan almaktadırlar. Yani dünyayı çok sevip ölümden korkmalarından ve bunun neticesi olarak da cihadı terk etmelerinden…

Ama bu yaşananlar, biz Müslümanları ye’se sevk etmemelidir. Başımıza gelen bu musibetlerin sebebini doğru bir şekilde teşhis edebilirsek, İslam’ın izzet ve şerefini kuşanarak cihad şuuruyla ayağa kalkabilirsek; ilahî yardımın geleceğinde; bu menfi tabloların tersine döneceğinde ve Müslümanların zafere ulaşacağında şüphe yoktur.

IV- MÜSLÜMANLARIN VEHN HASTALIĞINDAN CESARETLE DEVREYE KONAN KÜRESEL PROJELER

Kâfir kavim ve milletlerin, Müslümanların içine düştüğü vehn hastalığından aldıkları cesaretle İslam’a ve İslam coğrafyasına yönelik ortaya koydukları işgal ve imha projeleri de ayrıca değerlendirilmesi gereken bir boyuttur.

Bu meyanda bugün Filistin ve Gazze olaylarının temel sebebi, İsrail’in “arz-ı mev’ud” diye ifade edilen, Nil’den Fırat’a kadar mukaddes vatan kabul ettikleri toprakların kendilerine tanrıları tarafından vaad edildiği yönündeki inançlarıdır.

Keza İsrail’in ve ABD’deki yerli Yahudilerin yönlendirmesiyle hareket eden ABD’nin, Siyonist bir hedefin gereği olarak ortaya koyduğu Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde, kendi açık beyanlarıyla 30 İslam ülkesinin haritasının değiştirilmesi gayesi güdülmektedir. Bu da İslam coğrafyasının ne büyük bir tehdit altında bulunduğunun ayrı bir misalidir. Ki zaten yukarıda ismini zikrettiğimiz Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’nin bu hale gelmeleri Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) sebebiyledir.

Keza Soğuk Harp Döneminin sona ermesinden sonra, adına Yeni Dünya Düzeni denen bir süreçte, Hıristiyan batının tek dünya devleti ve tek dünya dini hedefi söz konusudur. Ortak hedefleri doğrultusunda İsrail de bu hesaplara destek vermektedir.

Bu ve benzeri projelerle hedeflenen gayeye ulaşılması halinde, rehavet halindeki Müslümanları ve İslam coğrafyasını nasıl bir akıbetin beklediğini tahmin etmek hiç zor değildir.

Kaldı ki batılı güçler, bu hedeflerinin tahakkukunu hızlandırmak için, İslam’ın mahiyetini değiştirmek, Müslümanları İslam’dan koparmak üzere müstakil projeler de yürütmektedirler. Dinlerarası Diyalog, Ilımlı İslam, İbrahimî Dinler, Chrislam vs. gibi… Çünkü Kuran ve Sünnet çizgisinden taviz vermeyen gerçek Müslümanların bu hedeflere geçit vermeyeceği, onlar tarafından gayet iyi bilinmektedir. 

Müslümanlara ve İslam coğrafyasına yönelik olarak ortaya konan bütün bu plan ve projeler, kâfir kavim ve milletlerin, ideolojik karakterli ve menfaate dayalı birliktelikleriyle yürütülmektedir.

SONUÇ

Vehn hastalığı, Müslümanların kimlik kaybına uğramasına; iman ve İslam hassasiyetlerinin zarar görmesine sebep olmuştur. Bu sebeple günümüzde ben Müslümanım diyenler, bunu sadece sözde bırakıp, işin aslına inememektedirler. Müslümanlar neden bir ve beraber olamıyorlar sorusunun cevabını tam da burada aramak lazımdır.

Bu çıkmazdan kurtulmak için yapılması gereken, İslam dünyasında, gerçek İslam’ı anlama konusunda bir eğitim seferberliğine girilmesidir.

Vehn hadisi tam bir gaybî mucize olarak, günümüzü -hem de en vurucu noktalarıyla- anlatmaktadır. Müslümanların içine düştüğü zilletin temel sebebini ortaya koymaktadır. Bu sebep ikidir:

Bir: Dünyayı çok sevmek

İki: Bu sevginin tesiriyle ölümü çirkin görüp ondan kaçmak

Bu menfi hasletler, Müslümanlarda başka pek çok meziyetin de yitip gitmesine sebep olmuştur. Mesela emr-i bi’l maruf, nehy-i ani’l münker ve cihad büyük ölçüde terk edilmiş, şehitlik arzulanmaz hale gelmiş, bu da Müslümanların ürkek ve korkak bir psikolojiye düşmelerine sebep teşkil etmiştir.

Önümüzdeki haftalardaki yazılarımızda vehn hastalığı çerçevesinde mütalaa ettiğimiz şu zaaflara dikkat çekmeye çalışacağız:

1- Dünya sevgisi, dünyayı çok sevme hastalığı

2- Emr-i bi’l maruf ve nehy-i ani’l münkerin terk edilmesi

3- Ölümün kerih görülmesi ve ondan kaçılması

4- Cihad ve şehadetten hoşlanmamak ve İslam düşmanlarına karşı tavır alamamak

5- Bütün bu zaafların celb ettiği işgal, baskı ve zulümlerin zuhur etmesi durumunda, İslam fıkhının korunmasını emrettiği beş mukaddesin, yani “din, akıl, can, mal ve namus”un tehlikeye düşmesi.

İnşallah gelecek yazılarımıza bu minval üzere devam edeceğiz.


[1] Ebu Davud, Melâhim 5; Ahmed b. Hanbel, II, 259; V. 278.

[2] https://www.islamiokul.com/kitap/files/dvd/had/037/4297.htm