Bu yazıda özetle kendilerine “Kurancı” adını verip “Bize Kuran yeter” diyenlerin Kuran’da samimi olmadıklarını, hatta Kuran’a ters düşerek kendi enaniyet ve keyfi görüşlerini putlaştırdıklarını anlatacağız.

'İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım kimseler vardır.' (Hac: 3.)

Bu yazıda özetle kendilerine 'Kurancı' adını verip 'Bize Kuran yeter' diyenlerin Kuran'da samimi olmadıklarını, hatta Kuran'a ters düşerek kendi enaniyet ve keyfi görüşlerini putlaştırdıklarını anlatacağız.

Önce bu 'Kurancı' tabiri nereden çıktı, buna bakalım:

Bu tabirin aslı 'Kuranî ideologya' yani 'Kuran ideolojisi'dir.

Kuran ideolojisi, Hindistan – Pakistan'ın Pencap Bölgesinde ortaya çıkıp, Kuran'ı ve İslam'ı istismar ederek saptıran Mirza Gulam Ahmedin başlattığı sapık bir yoldur.

  1. Gulam Ahmed Kadıyan'lı olduğu için 'Kadıyanîlik' diye de bilinir.

Gulam Ahmed, 1800'lü yıllarda Hindistan – Pakistan'ı işgal eden İngilizlerle işbirliği yapan, kendine verilen büyük paralar karşılığında etrafına kalabalıklar toplayarak Müslümanları atıl bırakıp bloke eden yerli bir İngiliz casusudur.

Bu casus, İngiliz işgaline karşı Müslümanların direnişini kırmak için önce 'müceddid' yani 'dini yenileyici' olduğunu iddia etti, kendi gibi para karşılığı çalışan adamlarıyla birlikte büyük kalabalıklar topladı. Fakat bu kalabalıklar İngilizleri tatmin etmedi.

Sonra 1880 (h: 1296) yılında Mehdi olduğunu iddia eti. Etrafına Şii İsmailiye ve Behaî taraftarı adamlar topladı. Zira kendisi de Moğol asıllı olup, çocukluğundan beri Şiiliğin İsmailiye kolundan yetişmiş muannit bir ehl-i sünnet düşmanıydı.

'Müceddid' ve 'Mehdilik'ten sonra üçüncü iddiası da 'Peygamberlik' oldu.

Mesih ile Mehdiliği birleştirerek (haşa) Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Hz. İsa'yı birlikte temsil ettiğini, kendisine 'üç yüz bin' mucize verildiğini, yeni bir din kurmakla görevlendirildiğini iddia etti.

Bu arada Hint Müslümanlarına İslam'da cihadın 'sözle tebliğ' anlamına geldiğini, İslam düşmanlarına karşı silahla, topla, tüfekle fiili bir savaş olmadığını telkin ederek onları pasifize etti. Bu boşluktan yararlanan İngilizler, binlerce Müslümanı katlederek Hindistan'ı kolayca işgal ettiler.

  1. Gulam Ahmed Müslümanlara şu telkinde de bulundu:

'İngilizler yeryüzünde Allah'ın gölgesidir. Onlara itaat lazımdır. İslam dünyasını ancak İngilizler kurtarabilir.'

Bir mucizevî haber gibi Mekke ya da Medine'de öleceğini söyleyen bu yalancı, rezil bir şekilde heladayken öldü.

Yerine halife olarak önce Hakim Nureddin, sonra da 1914 yılında Beşiruddin Mahmud (1889-1965.) geçti. Beşiruddin Mahmud, Kadıyanîliğin sapık inançlarını gerçek İslamiyet diye pazarladı.

'Gerçek Müslümanlık yalnız Ahmedîliktir' diyen Kadıyanîler, Kuran tefsiri adı altında çıkardıkları iki kalın kitapla fitne fesatlarını ortaya döktüler. Bu kitaplar Kuran ayetlerini tahrif eden saçma sapan batıl görüşlerle doludur.

Kadıyanîler, 'Biz Kurancıyız, tek kaynak Kuran'dır' diyerek Hz. Peygamberin sünnet ve hadislerini inkar yoluna gittiler. İslamiyet'in içini boşaltan bu sapıklığa da yukarıda belirtildiği gibi 'Kuranî ideologya / Kuran ideolojisi' adını verdiler.

Bunların sapık fikirlerini ve bu yanlışlara İslam alimlerinin verdiği cevapları dikkate alan Pakistan Parlamentosu, 7 Eylül 1974 tarihli kararıyla Kadıyanîleri 'İslam dışı azınlık' olarak ilan etmiştir. Pakistan'ın şehit devlet başkanı Ziyaü'l Hak da, dış güçlerin ajanlığını yapan Kadıyanîlerle çok mücadeleler etmiş, onların Pakistan'ı karıştırmalarına engel olmuştur.

İslam'ı tahrif ve imha planı olan bu büyük fitne Hindistan'dan Mısır'a, oradan da bütün İslam dünyasına ve Türkiye'ye sıçradı. İşte bugün Türkiye'de biz Kurancıyız, Kuran bize yeter diyenlerin yolu bu yoldur.

Bu yol İslam dışı, batıl bir din telakkisidir.

Bu izahlardan çıkan neticeler şunlardır:

1- Orijinal adı Kadıyanîlik ya da Kuran ideolojisi olan bu yol, İslam adını kullanan bir sapıklıktır.

2- Bu yol, Moğol kökenli ve din telakkisi de Şii - İsmailiye olan sapkın bir adamın yoludur.

3- Bu nasipsiz adam Müslümanları düşmana peşkeş çeken yerli bir İngiliz casusudur.

4- Yine bu sapkın yol, temelde sünnet ve hadis düşmanlığı yaparak İslam'ın içini boşaltmakta, Hz. Peygamberi yok saymakta ve netice itibariyle Müslümanları kelime-yi şehadetin ikinci aslı olan Muhammeden Resulüllahı inkara sürüklemektedir.

5- Keza bu yol sünnet ve hadisleri inkar ettiği için Kuran'ın gerçek hikmetini anlatan manaları dışlayıp, onu kuru akılla ve felsefi bir yaklaşımla ele almakta, ayetleri bağlamından çıkarmaktadır. Bu yaklaşımın tehlikesi ise hadiste açıkça ifade ve ihtar edilmiştir:

'Kim kendi reyi (görüşü) ile Kuran'ı tefsir ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın.' (Tirmizî, Tefsir 1.)

6- Kuran'ı istismar edip saptıran bu yol, tabiatıyla dinin mana olarak tahrifi yani bozulması demektir. İslam mana olarak saptırılınca kendini Müslüman zannedip bu şekilde inananların imanlarının zail olacağında şüphe yoktur. Bugün dini kavramakta altyapısı olmayan, cahil bırakılmış ve sayıları milyonları bulan İslam ümmetinin yaşadığı en büyük felaket budur.

7- Bu menfur projenin arkasında görüldüğü gibi İngilizler, batılı müsteşrikler vardır.

Şimdi şu soruyu sormanın zamanı geldi:

Bizde 'profesör' unvanlı olup ilim adamı geçinenler ve kendilerine 'Kurancılar' diyenler acaba kimlerin yolunda olduklarını ve neyi savunduklarını biliyorlar mı?

Her Müslüman bu soru üzerinde düşünmeli, duyan duymayana bu vahameti haber vermelidir.

Bugün İslam ümmeti olarak içine düştüğümüz vahim manzaradan kurtulmak için yapılacak ilk iş, hakla batılı ayırt etmek, dostla düşmanı tanıyarak safını seçmektir.

İslam'a yönelik bu büyük tehlikeyi ilahi vahyin nuruyla gören Resulüllah Efendimiz (s.a.v.) Erike hadisi diye meşhur olan hadis-i şerifiyle haber vermiş ve sahabenin şahsında bütün müminleri bu konuda uyarmıştır.

'Biliniz ki bana Kur'anla birlikte bir benzeri de verilmiştir. Sizden birinizi karnı tok bir şekilde koltuğuna yaslanan bazı insanların, 'sadece bu Kur'ana uyun, onun helal kıldığını helal haram kıldığını haram kabul edin' dediği gibi bulmayayım. Biliniz ki Allah'ın Resûlünün haram kıldıkları da Allah'ın haram kıldıkları gibidir.' (Ebu Davud, Sünen 5; Tirmizî, İlim 10; İbn Mace, Mukaddime 2; Darimî, Mukaddime 49; İbn Hanbel Müsned, II, 367; IV, 131-132; VI, 8.)