MUHAFAZAKÂRLIĞIN ORYANTALİSTLERİ

Kavramın bizatihi kendisi oryantal bir zemine sahip iken, bir şeyleri muhafaza edeceği iddiası hepten boş ve boşluktur. Zamane bir kavram ve iddiası da zamanın ruhu ruhu ile temas halindeyken, hakikat ile bağ ve bağlantısını kendiliğinden devre dışı bırakmaktadır.

Hatta muhafazakâr ve muhafaza kavramı, hakikatin göbekten ve göğüs göğüse çarpıştığı gözlerden kaçmakta ve dolayısıyla ciddi bir kitleyi kandırıp bambaşka mecralara savurmaktadır.

Kavramın kendisi ve ruhu bir hile ve halüsinasyon icra ediyor olmasına rağmen, kavramın kendisini tedavüle sürüp piyasa yaptıranlar, aslın da kavramın bahsettiğim manaya geldiğini çok iyi bilmekteler.

Muhafazakar ve muhafaza iddiası içinde olanlar ve kavramın kapsadığı geniş alanı göz önüne bulundurduğumuz zaman, nereye çeksen oraya uzanır bir çirkefliğin mebaı olduğunu da göreceğiz.

Kim neyi muhafaza ediyor ve muhafaza edilmek istenilen şey muhafaza edilmeye değer mi sorusu, kendisine önemli ve anlamlı bir alan bulurken, her muhafazakâr olanın muhafaza etmek istediği şeylerin çeşitliliği, kavramın kendisinde ki oynaklığı, zeminsizlik ve sahicilikten uzaklığını da açık etmektedir.

Aynı zaman da muhafazakâr, muhafaza etmek istediği şeylerin dirençsiz ve aciz şeyler olduğunun da bilinçsiz bir kabulü içerisindedir. Zira muhafaza edilmek istenilen şey şayet hakikati barındırıyor ve bu anlam da gerçekçi bir zemine sahip olsaydı, zaten böylesi bir korunmaya da gereksinim duymayacaktı.

Bilenlerin ve bilinç içerisinde olanların büyük açmazlarına gelecek olursak, dirençsiz, yapay ve hakikatten yoksun olanların muhafaza edilemeyeceğini bilmeleri dolayısıyla, muhafazakarlığın bizatihi oryantalistleri olduklarının da bilincindedirler. Bu gerçeklikten hareketle, süreç içerisinde muhafaza anlayışların da derin yarılmalar ve muhafaza etmek istedikleri şeyler üzerinde ameliyat girişimini de yine aynı zümre üstlenmektedir.

Muhafaza edilmek istenilen şeyin hakikatten yana nasipsiz olması dolayısıyla kaypak bir zemine oturmuş ve değişimden yana payını kaçınılmaz olarak alacaktır. Bu kaçınılmaz olan değişim, muhafazakâr olan kişinin değişimini de eş zamanlı olarak devreye sokmaktadır.

Özü itibarıyla kimsenin hiçbir şeyi muhafaza etmek gibi sahici bir gayret içerisinde olmadığı apaçık şekilde ortada dururken, bir avuç samimi insanların salt samimiyetlerinin bir getirisi olmayacağı da hakikatin kendi sınırları içerisinde belirtilmektedir.

Gerek siyasi, gerek sosyolojik ve gerekse teolojik olarak muhafazakârlığın çıktısında ki sakatlıklar, kavramın kendisini ve iddiasını da geçersiz kılmaktadır.

Hıristiyan muhafazakâr, Yahudi muhafazakâr, demokrat muhafazakâr, Müslüman muhafazakâr, milliyetçi muhafazakâr (…) gibi temelsiz, ilmi hiçbir geçerliliği olmayan bütün bu savlar, popüler kültürün harman makineleri kabilindendir.

Kavrama yüklenilen müspet anlam, ne kavramın teorik ve ne de pratik boyutunda zerre kadar kendisini göstermemiş ve göstermesi de mümkün değilken, istismar malzemesi olarak canlılığını hala devam ettiriyor olması üzerine herkesin ciddi bir emek ve efor sarf etmesi gerektiği de ayrı bir yaramız olarak durmaktadır.

İstismar edilmiş ve hatta iğfal edilmiş değerlerin yanı sıra, bir de alternatif kavramların türetilip içerisine bir takım değerler (!) yüklenilerek sömürü sistemine nefes verme çabaları tüm hızıyla devam etmektedir.

Kavramlarla vuruyorlar, kavramlarla istismar ediyorlar ve kavramlarla sömürüyorlar. Dayanacak gücü kalanlar hala var mı bilmiyorum ama ben, gayri takati kalmayan zümreye dahilim…!