Öğretmenler baş tacıdır. Peki çocuklarımızın eğitimine katkı sunan öğretmenlerimiz neden sıkıntı içinde hayatlarını sürdürmek zorunda kalıyor?

Öğretmenler baş tacıdır. Peki çocuklarımızın eğitimine katkı sunan öğretmenlerimiz neden sıkıntı içinde hayatlarını sürdürmek zorunda kalıyor?

Onların gidip öğretmenlikle birlikte işçilik yaparak geçimlerini sağlamaya çalışması hak mıdır?

Milli Eğitim Bakanlığında resmi olarak "Ek Ders Karşılığı Görevlendirme" olarak tanımlanan ücretli öğretmenlik uygulaması var.

Ders öğretmeni bulunmayan okullardaki öğretmen ihtiyacını karşılamak olan bu sistem bütçe kaynaklı nedenlerden dolayı her yıl oluşan öğretmen ihtiyacını gidermek için kullanılan bir istihdam modeli haline gelmiş.

Ancak uygulama zaman içerisinde fiili bir değişime uğrayınca ücretli öğretmenin başta itibarı olmak üzere özlük hakları gerektiği gibi karşılanamamıştır.

Haftada 30 saat derse giren ücretli bir öğretmenimiz, bir ayda ancak 5000-6500 TL arası ücret alıyor.

Düşünebiliyor musunuz asgari ücret bile değil!

Asgari ücretle geçim mümkün değilken bu öğretmenlerimiz ne yapacak?

Haftalık derse girilebilecek üst sınır da 30 saat…

Bu durumda nasıl emekli olacaklar?

En üst sınırdan derse girse bile 65 yıl bilfiil çalışmaları lazım.

Oysaki aylık sigorta primleri 30 günden yatan normal bir sigortalı çalışanın emeklilik yaşından bağımsız olarak yaklaşık 20 yılda emeklilik primleri doluyor.

Öğretmen öğretmendir. Bir sistem nedeniyle öğretmenler arasında ayrım olmaz.

Haftalık aynı ders saatini paylaşan, aynı sınıflara girip ders anlatan, aynı hizmet yılına sahip iki öğretmenden biri diğerinden neredeyse üç kat daha az maaş alıyor ve hiçbir özlük hakkı olmadan çalışıyor.

Bu nasıl bir adaletsizliktir sorarım!

Tecrübe ve liyakatin bir referans olarak sunulduğu bu dönemde 5 yıldan 20 yıla kadar sahada aralıksız görev yapmış ücretli öğretmenlerin eğitim sistemine, hizmetleri ölçüsünde entegre edilmeleri artık toplumsal bir sorumluluk haline gelmemiş midir?

Türk Eğitim Sendikası'nın yapmış olduğu bir araştırmaya göre 2022 yılı itibariyle Türkiye genelinde 85.513 ücretli öğretmenin görev yaptığı belirtiliyor.

TBMM'de bir soru önergesine verilen cevapta 2003 ve 2019 yılları arasında 651.664 kadrolu öğretmen atamasının yapıldığı, buna rağmen aynı yıllar arasında 2018 yılında geçici bir yasa kapsamında yalnızca 5.000 ücretli öğretmene kadro (sözleşmeli statü) verildiği görülüyor.

Tüm istatistiki veriler ve mevcut şartlar göz önüne alındığında ücretli öğretmenlik sistemi artık geçici bir model olmaktan çıkıp sürekli bir öğretmen istihdamı modeline dönüşmüş.

Çoğu insanın gitmeye imtina ettikleri yerlere kar kış demeden giden ücretli öğretmenler eğitimin aksamasını da önlemektedir. Bu fedakarlık artık karşılık bulmalıdır.

Normal şartlarda, herhangi bir sigortalı işte çalışan kişilerin kıdem hakları varken ne yazık ki ücretli öğretmenlerin böyle bir hakkı da yok.

2022 yılı Ocak itibariyle, mevcut şartlarda emekli olmaları da mümkün değil.

Eğitim Fakültesi veya pedagojik formasyon belgesi sahibi, lisans mezunu, belli bir süre ücretli öğretmen olarak görev yapmış ücretli öğretmenler ile görüştüm.

Kendi ağızdan bir de dinleyin neler yaşıyorlar;

'Bizler Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı resmi eğitim kurumlarında ek ders ücreti karşılığı görev yapan eğitim fakültesi mezunu veya formasyonlu ücretli öğretmenleriz.

Bizlere en son 2022 yılının yaz ayında 5 ders için ilave 1 saat ek ders ücret ödemesi yapılacağı müjde olarak duyuruldu. (O zamandan bu yana ise gelen hiçbir açıklama olmadı.) Lakin bu bizlere müjde olamadı çünkü herkes 30 saat derse giremiyor. Girse bile her durumda bizlerden kaynaklı olmayan (ara tatil, yarıyıl, bayram, her tür afet ve hava muhalefeti, öğrencilerin gelmemesi vb.) sebeplerle kesintiye uğrayan maaş asgari ücretin altında kalıyor.

Kaldı ki kesintiler olmasa bile yine de maaş asgari ücretin altında.

Bizlerin hem maaşı hem de sigortası yarım. Yeterli atama yapılamayıp, sistem devam ettirilecek ise ( Öncelikle yıllar boyu eğitim açığını kapatan emektar ücretli öğretmenler kadrolaştırılsın.) tam sigorta olsun, kesintisiz maaş olsun, özlük hakları olsun ( Bizlere de öğretmen kimliği verilsin ki müze ve ören yerlerinden, öğretmen evlerinden, indirimli ulaşımdan faydalanabilelim. Bizlere de sendikalaşabilme hakkı verilsin ki bizlerin de hakları gözetilsin.)

Mobbing ile tutturulan nöbetin ücreti alınsın, yazları 3 ay SGK'sız ve maaşsız bırakıldıktan (ki bu süre zarfında işsizlik ödeneği almak istesek, bu da bizlere verilmez.) sonra okullar açıldığında eğitim ödeneği alınsın. Ayrıca banka promosyonu bizlere de verilsin. ( Sabit olmayan maaşlarımızdan ötürü bankalar bunu da bizlere vermez.)

Sayın Cumhurbaşkanımız;

'Kamuoyunda ne görüşülür ne konuşulursa hepsi bizim gündemimize gelir çünkü biz istikametimizi kamuoyunda konuşulanlardan alırız.' der.

Sayın Cumhurbaşkanımız;

'Herkese bir bir müjdeler gelirken, eğitim-öğretim sezonu boyunca kadrolu ve sözleşmeli öğretmenler ile bire bir aynı mesai yapmalarına karşın yıllardır emek vermiş ama hakkını alamamış en mağdur tek kamu kesimi olarak 'Türkiye Yüzyılında' emektar ücretli öğretmenlerin de devletine olan hizmet yılları baz alınarak, geçmiş hak kayıplarına istinaden kadrolarının verilmesini bekliyoruz.'

Ücretli öğretmen, 'Türkiye Yüzyılı' adının verildiği vizyona yakışmıyor.

Emektar ücretli öğretmenler, bu ülkenin anayasal eşitliğini hak eden eğitimcileridir. Yıllardır asgari ücretin altında sürekli kesintiye uğrayan bir ücretle, yarım SGK primleriyle devletimizin öğretmen açığını kapatıyoruz.

Geçmişe dönük kayıplar giderilemez belki ama kadro ile yine bir şekilde telafi edilebilir.

Ücretli öğretmenlik, insan haklarıyla bağdaşmayacak bir uygulamadır.

Ücretli vali, ücretli hakim, ücretli doktor, ücretli polis, ücretli muhtar kısaca hiçbir meslekte ücretli sıfatı yoksa en kutsal mesleğin de ücretlisi olmasın.

Öğretmenlik asli ve sürekli olan bir kamu hizmetidir. Bu sebeple hukuk devletinin gereği olarak ücretli öğretmenlik istihdamı kabul edilemez. Nerede bir haksızlık varsa aynı mukavemeti göstermek hepimizin görevidir.

Ücretli öğretmenlerin kadrosu geç kalınmış bir hak olarak ivedilikle meclisimiz açıldığında verilmelidir. Bizlerin ve ailelerimizin kırık gönüllerini onarın. Demokraside çoğunluğun değil çoğulculuğun esas alınması, azınlık grupların da seslerine kulak vererek devletimizden fedakarca yaptığımız emeklerimizin göz önüne alınarak, pozitif ayrımcılık esasına göre ayrı kontenjanlı bir atamanın duyurusunu meclis açıldığında talep ediyoruz.'

Bu öğretmenimizin artık söyleyeceklerine tek ekleyeceğim 'Ne zaman?' sorusu olabilir.

Büyük devlet olmanın bir gereği olarak bu haksızlık tez elden giderilmelidir.

Şayet böyle devam edecekse yeni mağdurlar eklenmesin diye ücretli öğretmenliği kaldırın gitsin!