TÜRKİYE VE SURİYE POLİTİKASI

Türkiye’nin Suriye politikasına dair bu zamana kadar yaptığı yanlışları alt alta koyacak olursak, mızrağın çuvala sığması mümkün olmayan kabilinden bir ucube çıkacaktır karşımıza.

Suriye’nin iç işlerine karışan, ayaklanmanın henüz ilk safhalarında gerek Türkiye ve gerekse Suriye halkına pompalanan ütopyalar, kılınacak Cuma namazları, sabırlı olun az kaldı bir aya kalmaz gidecek sözleri, bugün ki Suriye’nin ortaya çıkmasında ki önemli etkenlerin başında gelmektedir. Düğmenin başında atılan hatalı ilmek haliyle sonrakilerinde yanlışlığını meydana getirdi. Ve bütün bu yanlışlardan yana aradan bunca zaman geçmiş olmasına rağmen bir ders alınmadığı, bir nedamet belirtisinin olmadığı ve haliyle de düzelmek ve düzeltmek gibi bir girişimin de olmadığı hepimizce malum.

Bütün bu ard arda yapılan yanlışlar iç savaşın meydana gelmesinde ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün tamamen tehlike altına girmesine ve bütün bunların yanı sıra bir de milyonlarca Suriyelinin ülkemize göç ve iltica etmesine kadar varan devasa sorunlar silsilesini meydana getirdi.

Her ne kadar devlet mevcut Suriyelilere dair üç buçuk ile dört milyon gibi bir rakam veriyor olsa bile, ben, bu ülke de en az yedi milyon Suriyeli olduğuna dair zerrece kuşku dahi taşımıyorum.

Mevcut bu sayının üzerinde bir de bunlar geldi mi yoksa getirtildi mi? İddia ve Sorusunun can yakıcılığını ve olasılığını da hesaba katarsak, işin içinden çıkabilmek tamamen imkânsız bir hale dönüşmekte.

Biz, tezimizi en masum olandan, yani şartların itelemesi sonucunda ‘’ gelenler ‘’ üzerinden kuracak olsak bile; bu ülkenin bir Suriyeli politikasının olmadığını, bir eğitim bir entegrasyon ve bir adaptasyon politikasının dahi olmadığını içimiz yana yana görmekteyiz. Saldım çayıra mevlam kayıra cinsinden bir göçmen siyaseti uygulamakta, yine salt bizim devlete özgü bir yaklaşım olsa gerek diye düşünüyorum.

Savaşın başladığı ilk zamanlardan ve hala devam eden göç ve iltica sürecine sağlıklı bir zum yapacak olursak eğer, göreceğiz ki en eğitimli olanların, meslek sahibi olanların, sermaye sahibi olanların tamamının Batı ülkelerince severek sahiplenildiğini ve bizlere kalanlarının okuryazar olması bir kenara, her an her türlü suça iştirak edebilecek bir zümreden müteşekkil olduğunu göreceğiz.

Genel tablo bu ve böyle olmasına karşın ne bir eğitim, ne bir entegrasyon ve ne de bir adaptasyon politika ve girişiminin olmamasını nereye koyacağımız üzerinde hepimizin uzun uzun düşünmesi gerekmektedir.

Gözümüzün önünde Suriye parçalanıyor ve bunun da ötesinde burnumuzun dibin de bir terör devleti kuruluyorken dahi, diplomatik yanlışlarımız ve yetersizliğimiz sorunları daha da karmaşık hale getirmeye devam ediyor.

Oysa şuan için Rusya ile iyi ilişkiler içerisinde bulunuyor olmamızın en büyük avantajı olan Suriye merkezi hükumetini muhatap alacak olursak eğer, Suriye toprak bütünlüğü iddia ve isteğimizi hayata geçirme noktasında elimizin daha da güçleneceği aşikar iken, bir saplantı haline dönüştürülmüş olan Esed takıntısı her şeyi yerle yeksan ederken ayrıca samimiyet derecenize de önemli çentikler atmaktadır.

Suriye gözlerimizin önünde parçalanıyor ve bizler yarını dahi belirsiz bir Suriye politikası ile bütün bu olanlara bilerek ya da bilmeyerek önemli katkılar sağlıyoruz. Parçalanan sadece Suriye olmayıp bir sonra ki safhanın bizim ülkemiz olduğu bu kadar açık şekilde seyrederken, devlet ve millet olarak gerçek anlam da göstermemiz gereken reaksiyonu hep pas geçiyoruz.

Bundan sonra ki safhanın neler olduğu ve olması gerektiğini de bir sonra ki yazımıza bırakıyorum.