SÖZ AĞIZDAN ÇIKMAYA GÖRSÜN

Söz, iki tarafı keskin bıçak gibidir. Zaman, mekân ve içerik, sözün hüküm ve anlamını belirleyen temel unsurlarıdır. Bu üçlüden bir tanesinin eksikliği geri kalanların anlamını daralttığı gibi, bambaşka anlam ve sonuçların doğmasına kadar vardırır sözü. O sebepledir ki söylenmeden evvel haylice düşünülmesi gerekmektedir. Kime, nereye dokunur, kime ve nereye kaç şiddetinde çarpar ve bu çarpmanın toplumsal zeminde ki şiddetinin mahiyeti ne olur ciddi ciddi düşünülmesi gerekmektedir.

Zaman, zemin, mekân ve içerik sakat olunca, Genel başkan yardımcısı olmanızım bile tüm esprisini bir anda yerle yeksan edebilecek bir sihre sahiptir.

Zaman, zemin, mekân ve içerik hassasiyetinden yoksun söyleme, bir de gider yapan ikinci bir yanlışı eklerseniz, sahanın dışına itilmişliğiniz mukadderatınız olacaktır. Bir Genel Başkan yardımcısının, geçmişinde ciddi bir Devlet tecrübesi olanın, siyasete de önemli derece de aşina olan bir kişinin bu denli büyük açık vermesi, hayreti mucip cinsinden bir garabet elbette.

Öztürk Yılmaz

Evet, yukarda ki bahsettiğimiz vakitsiz, anlamsız, yersiz ve hiçbir getirisi olmayan sözü piyasaya sürerek, mahsul toplayacağı zehabına kapılan kişi Öztürk Yılmaz. Yaptığı bu arızanın maliyetini de ciddi şekilde ödemeye mahkûm edildi partisi tarafından. İhraç kararı veren CHP, vicdani tatmine ulaşmış ! ve potansiyel suçlunun cezasını vererek ellerine bulaşmış necasetten (!) kurtulmuştur..

İçimizden birileri çıkıp; bu ve benzeri hatayı yapan sadece mevzu bahis kişi midir ve hepsi aynı yaptırıma muhatap oldu mu ? Gibi haklı bir serzenişi de dile getirebilir pekâlâ.

Talihsizlik mi sahipsizlik mi !?

Siyaset, ip üstünde gezinmek gibidir adeta. Hele hele de teknolojinin, yapılan her beyanatı ve atılan her adımı kaydettiğini hesaba katarsak, hepten uzmanlık isteyen cambazlık işidir. Bir o kadar kıvrak zekâ, pişkinlik, arsızlık, manevra kabiliyeti de istemektedir. Bütün bu yabana atılmaz özellikleri (!) bir cümle de toparlayacak ve tanımlayacak olursak, kurt siyasetçi olmak zaruridir. Aksi halde birkaç dakika içinde yüzlerce parçalara bölünmeniz, itin, çakalın, tilkinin önüne atılmanız an meselesidir. Şayet aslanların önüne atılmışsanız bu bile bir teselli ikramiyesi cinsindendir.

Dün dündür bugün bugündür !

Veya ‘’meseleyi mesele haline getirmezseniz ortada mesele kalmaz ‘’

cümlesini kurmak / kurabilmekte, bahsettiğimiz kurt siyasetçi hükmündendir..!

Memleketin hali pür melali işte budur. Öyle onlarca yıl evveline gitmenize gerek yok. Birkaç yıl geriye giderek, siyasetçilerin beyanatlarına dair kısa bir arşiv gezintisi yaparsanız, nice fecaatlara tanık olacaksınız. Ama dedik ya, her fecaat her zaman aynı sonucu vermiyor diye.

Şuraya birkaç bukle iktibas etmek istedim ama sonradan vazgeçtim. Vazgeçtim zira işin içinden çıkamayacağımı, hangi birini ele alıp hangi birini tiye alacağımı da kestiremedim. Yani al birini vur ötekine.

Siyaset ve baskı

Bir kontrole tabi olmayan, hesap vermeyen, layusel tavır takınan ve ben yaptım oldu rahatlığına sahip olan siyaset, daha sayısız garabete imza atmaya devam edecektir.

Sorgulamayan, yargılamayan ve yargısını yüksek tonla dile getirmeyen bir toplum, bu garabetlerin bizatihi ortağı konumundadır. Yaptırım gücünü sadece seçimden seçime kullanan ve bununla kendisini teselli eden bir toplum, ciddiye alınmaksızın, hiçbir hassasiyet gösterilmeden yapılan habis açıklamalara elbette muhatap olacaktır. Bir saat evvel ki açıklama ile bir saat sonra ki ve birbiri ile tezat iki açıklamayı da ayakta ve ayaları çatlayıncaya kadar alkışlayan toplum, pek tabidir ki ciddiye alınacak, saygı duyulacak bir toplum değildir.

Üç beş kişinin bedel ödediği ( ödettirildiği ) siyaset birinci sınıf milletlerin karşılaşacağı ve tabi olacağı bir durum değildir.

Sahi biz kaçıncı sınıftayız..!?