DEĞİŞİM

Değişim ve değişmek, bireysel olduğu kadar toplumsal bir olgudur ve böylesi bir olgu karşısında ne bireysel ne toplumsal olarak karşı koyabilmek olası bir direnç değildir. Ben, bu değişime karşı bir direnç göstermekten evvel anlama, kavrama, gelir ve gider kriteri yapmanın daha getirisi olduğu kanaatindeyim.

Evet, her şey, herkes değişiyor ve bizler de bu değişimden payımıza düşeni alıyoruz. Değişim, bizatihi korkulası bir durum da değildir. Oysa herkes ve her şeyin değiştiğinden yana hep şikâyetçi olmuş ve değişime dair hep olumsuz bir bagaj oluşturmuşuz.

Oysa kaçırdığımız gerçek, gerek Kuran’ın ve gerekse kozmik dengenin de hep bir dinamizm ve dolayısıyla bir değişim içerisinde olduğu gerçeğidir.

Rahman suresi 29: ‘’ O, hep bir yaratma ( dinamizm ) halindedir’’ buyurulurken, hiçbir şeyin durağan, statik ( ölü ) olmadığını anlatmakta ve değişimin aslında sanıldığı şekilde olumsuzluk içermediğini ifade etmektedir. Değişimde ki ana unsur, sakıncaları azdıracak söz, fiil ve girişimlerin neresinden durabildiğimizi doğru analiz etmemizi gerektirmektedir. Sosyal ve siyasi değişim, birey planın da parçalanmış şahsiyet ve ya şahsiyeti parçalama tehlikesi barındırıyorsa eğer işte bu anda da yine olayı doğru anlamak ve kendimizi doğru konumlandırmakla atlatılacak bir olgudur.

Değişim, az evvel de bahsettiğimiz gibi bigâne kalınacak, kar ve zarar hesabı yapılmayacak bir durum değildir. Bigâne kalınsa dahi meydana gelecek ve gelmesi kaçınılmaz olan bu değişimin yıkım ve faturası çok daha büyük olacaktır.

Şu halde, yaşadığımız her an bir değişim ve dönüşüm içerisinde olduğumuz bilincini dinamik tutarak nokta atışları yapmak ve isabet oranlarını yükselttiğimiz sürece hem daha güvende olacak ve hem de bu değişimi kendi lehimize çevirmiş olacağız.

Aklımızın bizi terk etmesine, korkularımızın bizi yönetmesine izin vermeden, meyus düşüncelerin bizleri teslim almasına salık vermeden daha cesaretli ve daha soğukkanlı bir strateji belirlemek zorundayız.

Hayat zevkimize, damak tadımıza, gelecek hülyamıza, yaşam tasavvurumuza halel getirmeden, bu değişim ve dönüşümü kendi lehimize çevirebileceğimize dair yeni bir bilinç kuşanmak zorundayız.

Değişim ve dönüşüm; bahsettiğim bilinçten mahrum olarak karşılandığı ve hedeflerin teğet geçildiği zaman yıkıcılığının boyutlarının ne kadar olacağını kestirmek için, sağımız ve solumuza bakmak yeterli olacaktır. Dolayısıyla ürkek bir tavır takınmak, tedirgin olmak, bilinçten uzaklaşmak ve hedefi ıskalamak gibi ne bir şansımız ne de lüksümüz yoktur.

Uyanık ve teyakkuz halinde olmak bir zorunluluk olduğu kadar bir ibadettir de. Muhsin ve zeyrek kişilerle sıkı bir dirsek teması kurmak, zevahiri kurtarmak gibi vasatın altında düşünmekten uzaklaşmak zorundayız. Aksi halde gerek düşünce ve gerekse eylem planın da yaşayacağımız bir türbülans, bireysel olduğu gibi toplumsal olarak yıkıntımızın da başlangıç noktası olacaktır.

Değişimin de tabi olduğu değişmez yasalar vardır. Değişimin kendisi dahi bir kurallar silsilesi içerisinde cereyan ederken, bu tabi yasalardan haberdar olabildiğimiz oranda sakin, sükun ve karlı çıkacağız. Hiçbir şey kendisini bir altın tepsi de sunacak değildir. ışımak, değişim ile değişmezler arasında rabıta kurmak, altın tepside ki payımızı almakta önemli katkılar sunacaktır. Cesur bir manevra, bilinci kuşanmış tavır ve tutum, umudu barındıran özgüven beraberinde bütün değişimlerin yönetmeni olacaktır.

Hadi biz yönetelim artık…