Ey inanıp güvenenler ! Cuma günü çağrıldığınız vakit alışverişi bırakın ve çağrıya kulak verip iştirak edin. Biliniz ki bu, akibet bakımından sizin için daha hayırlıdır.

Ey inanıp güvenenler !

Cuma günü çağrıldığınız vakit alışverişi bırakın ve çağrıya kulak verip iştirak edin. Biliniz ki bu, akibet bakımından sizin için daha hayırlıdır.

Cuma suresi 9. ayeti celilesinde de böyle buyurmakta Rabbimiz. Ancak Kuran'ın en büyük mucizesi, ilimsel ve bilimsel büyüsü, buğusu da, aynı kitabın yine kendi kendisini tefsir etmesi, detaylandırması ve birbiriyle muhteşem bir insicam ve uyum göstermiş olmasıdır.

Bu açıklamanın hemen arkasın da yazıma konu edindiğim mevzunun ve muradımızın daha net ve keskin bir iz bırakması hasebiyle daha bir açmaya ve açıklamaya devam devam edeceğim.

Ayet, çağrıldığınız vakit icabet edin derken bilmediğiniz, içeriğinden haberdar olmadığınız, tekinlik, teskinlik ve doğruluk bakımından emin olmadığınız şeyin de peşine düşmeyiniz (17/36) demektedir diğer taraftan.

İşte kendi kendisini açıklayan, tafsilatlandırıp muhatabına da doyurucu ve tatminkar bilgiler veren kitap bu kez nerede, kime ve hangi durumlara karşın nasıl bir tavır takınmamıza dair önemli bir form koymaktadır orta yere.

Şu halde her Allah diyen, din diyen, sela okuyan, vaaz eden çağrı, davet ve benzeri girişimlere kulak kabartıp koşuvermenin ; yani bilinçsiz, şuursuz, sorgusuz icabet etmenin akibetindeki vebal ve vehametin bedeli ağır olacağı içindir ki '' O çok aldatan, aldatmayı kendisine meslek edinmiş olan, sizi Allah ile aldatma girişimlerine dair bilinçli, şuurlu, dinamik olun ve son derece dikkat edin'' ( 5/35) emri, bir balyoz gibi iniverir hepimizin tepesine.

O halde can yakan, tefekkür, tedebbür ve tezekkürün ne denli yüksek ehemmiyet içerdiğini bir kez daha yalın hale getiren sorularımızı ardı ardına serdedelim.

Sizi ve bizi kim çağırıyor ?

öyle ya ! sizi ve bizi çağıran kişinin kimliği, kişiliği, karakteri, seceresi, hak ve hakikat anlayışı, zalim ve zulüm tanımlaması, hakkaniyet ve adalet karşısında ki duruş, tavır ve sesinin tonu azımsanır özellikler mi !?

Bir an sizi çağıran kişinin yukarıda saydığımız değerlerden bağımsız ve aralarından ciddi bir mesafe olan kişi olduğunu varsayarsak eğer, böyle bir kişi ile Namazın bile, Orucun, ya da herhangi bir başka eylemin ne gibi bir değeri olabilir ki !?

Peki neden çağrılıyoruz ?

Yapacağımız iş, eylem ya da ibadetin nasıl ve ne şekilde olacağını açık edecek olması hasebiyle görmezden gelinebilir bir soru mu !? Öyle ya, içerikten habersiz olarak bir yere iştirak etmek bilinçsizlik, şuursuzluk ve dolayısıyla kullanıma müsait olmanın aleni göstergesi değil midir ?

Çağıran ne diyor ? Ne istiyor !? Neyi, kimi ve neleri pazarlıyor !?

Bir çağrıya icabet etmemizde ki temel saik, davet edildiğiniz mekanın kimliği midir !? Oysa az evvel bahsettiğimiz ayete göre Allah'ın bile hayasızca ve utanmazca alet edilebileceği ifade edilmişken Cami, Mescit ve benzeri bir mekanın aynı akibete kurban verilmemiş olması mümkün müdür ?

Dahası, davet edildiğiniz mekanın mevcut kimliği ile asli kimliğini çek etmemiş, sorup sorgulamamış olmak az vebal mi !?

Yaşadığımız sayısız ve can yakıcı örnekler dolayısıyla salt isimlerden hareketle bir kişi, mekan ya da oluşuma anlam, değer ve hele hele de kutsaliyet atfetmek evvela Allah'a, sonra nizamına, akla ve ahlaka ihanet etmek değil midir !?

O halde Allah ve onun kitabı müstesna tüm çağrı, davet ve güzellemeler şabilelidirler...