Devleti yöneten iktidarların, bürokrasinin ve teknokrasinin değilde halkın bir türlü öğrenemediği, anlayıp içselleştiremediği, nasıl, ne şekilde ve hangi tonlarda sahaya sürüldüğü '' İSTİSMAR '' fiilinden yana düşünsel fakirliği, yirmi yılda bir tekrar başa döşüsümüzün ana etmeni olarak duruyor karşımızda.

Devleti yöneten iktidarların, bürokrasinin ve teknokrasinin değilde halkın bir türlü öğrenemediği, anlayıp içselleştiremediği, nasıl, ne şekilde ve hangi tonlarda sahaya sürüldüğü '' İSTİSMAR '' fiilinden yana düşünsel fakirliği, yirmi yılda bir tekrar başa döşüsümüzün ana etmeni olarak duruyor karşımızda.

Özellikle de mevzu Din olunca alabildiğince dikkat kesilen, hassasiyet gösteren ve ona karşı yapılacak taarruza karşın cansiparane duruş ve tavır sergileyen halk, mevzu dinin kendisine dair bilgi, birikim, anlayış ve kavrayış konusuna gelince alabildiğince lakayt, gevşek, sorumsuz ve duyarsız kalınca yol geçen hanına döüşüveriyor istismar tarlası...!

Tarla, alabildiğince geniş, sulak ve toprak bakımından da son derece verimli olunca boş durmuyor tarla fareleri. İnanan kesimi Dinin ana ve tek kaynağı Kuran ile mesafeli olmaya ve durdurmaya çalışan sahte din oligarşisi, içeriksiz ve ana kaidelerinden yoksun bir dindarlık ile nev-i şansına münhasır dandik bir tarla ve buradan neşet etmiş türedi bir sünni meydana getiriyorlar.

Her zaman için ana omurga ve kaidelerinden soyutlanmış ve salt sloganlar üzerinden doldurulmuş ve elbette içerikten yoksun, bihaber, fukara ve dolayısıyla her türlü kullanıma müsait yığınlar üretiyorlar.İşte bu içerikten, protein, kalori, direnç, direk, omurga ve ana kaidelerden ırak, salt sloganizm içeren zehir başlıklarının en tepesinde bulunan uyduruk dinin amentüsü '' Başörtüsüdür ''

Hak, Hukuk, Adalet, hakkaniyet, tavır, tutum, ilke ve dürütlük gibi hem ana kaide, kolon ve dolayısıyla dirençten yoksun hale getirilmiş yığınlar ve öğreti dolayısıyla başörtüsünü din ve onun en ana kaidesi zanneden uyutulmuş ve uyuşturulmuş dindar, yirmi yıl sonra yine yıkıldığı yere yıkık şekilde döndürülmektedir.

Salt ajitatif cümleler ile aldatılan algı, dine dair aç kalmış ve aç bırakılmış kalabalığın açlığını gidermek amaçlı yalan ama alabildiğince süslü kelimeler ile ikmal edilmiş kesim, kısa bir zaman uçuyor olmanın verdiği memnunluk, hoşnutluk ve sarhoşluğun hemen bitimiyle şiddetli şekilde çakılıveriyor bin fit yükseklikten yerin en sert tabakasına.

İçeriksiz dindarlık !

Din ve onun kaideleri, politik gerçeklerin (!) payanda olarak kullandığı ve bunada defalarca şahit olduğumuz aşağılık pratiklerdendir. Reel politik kendi çıkarları, ikmal ve ikamesi için kullanmayacağı değerin olmadığı ve kalmadığını da yine defalarca gözümüzün içine kadar sokmuştur.

Hele hele de putperestliğin en yoğun ve en koyu şekilde yaşandığı bu coğrafya kandırılmaya, istenilen şekilde doldurulmaya ve en nihayetinde en aşağılık ve en kirli emellere dolgu malzemelesi olarak kullanılmaya da en müsait coğrafyadır.

Böylesi bir coğrafya ve cahiliye ile ikmal edilmiş sakinlerinin mebzul miktara ulaştığını bilen politik ve sahte din oligarkları, artık tribüne oynamanın ve hatırı sayılır tonajda ürün hasad etmenin vaktinin geldiğini de gayet iyi bilmektedir.

Dinin ana kaidelerinin Cami cemaati olmak, Başörtülü olmak, tesbih ehli olmaktan çok daha ötede dürüst, ahlaklı, ilkeli, adil ve hakkaniyet ehli olmayı gerekli kıldığını öğretmedikleri ve öğrenmediğimiz için dönüverdik yine yıkıldığımız yirmi yıl evvelki yer ve konuya...

Namus, İffet ve Haya kavramlarını salt kadın ve bacak arası mesabesine indirgemiş ve dolayısıyla aldatılmış, kandırılmış, uyutulmuş ve uyuşturulmuş olmamız hasebiyle gözlerimizin önünde çalınmış, gasp edilmiş, dolandırılmış olduğumuzu, nice hırsızlıkları, yolsuzlukları, rüşvet ve nepotizmi günlük ve olağan işler kabilinden gören hayvansal bir evrime tabi tutulduğumuzu dahi fark edemeyerek dönüveriyoruz bir yirmi yıl daha geriye...

Ben, başını kapatan kızlarımız ve kadınlarımızdan daha ziyade akleden, tefekkür ve tezekkür eden, tez ve antitez üreten, analiz edebilen, isyan ve itiraz edebilen; basit sloganlar ile aldatılıp kullanılabilen başörtülü bacılardan daha elzem ve hayati olarak görüyorum.

Şayet ana omurgasından, ana mesajından ve öğretisinden, gerekli ikaz ve uyarılardan payımıza düşenleri almayacak, bunca senelik ve defalarca tekrar edilmiş aşağılık kullanımlara son vermeyecek isek, bir daha ki yirmi yıl sonra ki dönüşte ben ve çocuklarım orada olmayacağız...