Günümüzdeki din reformistlerinin en belirgin özelliklerinden biri de Kandil gecelerini inkâr etmeleridir. Onlar sadece Kadir Gecesini kabul ederler, çünkü “Bununla ilgili ayet var” derler. “Kuran bize yeter” sapkınlığında oldukları için, hadisle gelen hiçbir bilgiye itibar etmezler.

KANDİL GECELERİNİN ANLAMI ve KANDİLLERİ İNKÂR EDENLERE CEVAPLAR

Günümüzdeki din reformistlerinin en belirgin özelliklerinden biri de Kandil gecelerini inkar etmeleridir. Onlar sadece Kadir Gecesini kabul ederler, çünkü 'Bununla ilgili ayet var' derler. 'Kuran bize yeter' sapkınlığında oldukları için, hadisle gelen hiçbir bilgiye itibar etmezler.

O zaman hemen soralım: İnkar ettikleri gecelerden biri olan ve daha birkaç gün evvel idrak ettiğimiz Berat Gecesi ile ilgili ayet yok mu? Evet, bu geceyle ilgili ayet de var. (Bak: Duhan 3-4. Ayetler. İzahı gelecek.) Peki, bu ayetler Kur'an'dan değil mi? Neden bunu gündem etmiyorlar? Bu durum onların Kur'an'la çelişip çatıştıklarının da bir belgesidir.

Diğer mübarek geceleri inkarlarının temel sebebine gelince:

Bu, 'Biz Kur'ancıyız, Kur'an'a bakarız' diyenlerin, dinde sadece Kur'an'ı kaynak kabul edip sünnet ve hadisleri dışlayanların ortak tutumudur. Çünkü diğer kandiller bize sünnet ve hadislerle müjdelenmiştir.

Mesela Mevlid Kandili Hz. Peygamberin (s.a.v.) dünyayı teşriflerini, Regaip Kandili rahmet, mağfiret ve af mevsimi olan Üç Ayların manasına binaen Allah Teala'nın o geceye rağbet edip değer vermesini, Miraç Kandili Hz. Peygamberden (s.a.v.) başkasına nasip olmayan en büyük lütfu ve mazhariyeti, yani Miraç olayını esas alır.

Berat Gecesi ise Kur'an'ın toplu halde dünya semasına indirilmesini konu alır ve yukarıda belirtildiği gibi bu geceye ayetlerde de işaret edilir.

Bu geceleri yok saymak yahut basite almak, bu gecelere anlam veren ve esas teşkil eden yüce olaylara hürmetsizliğe sebep olacağından büyük tehlike arz eder.

Hz. Peygamberin (s.a.v.) bu gecelere verdiği önem ve bunların faziletiyle ilgili birçok hadis-i şerif mevcuttur. Bu haberler kaynaklarımızda geniş yer tutup, bu yöndeki on dört asırlık uygulama da ortada iken, acaba kandil inkarcıları 'işbu rivayet yeni çıktı' kabilinden bu teranelerle ne yapmak istiyorlar? Yoksa yeni bir din oluşturma sevdasında mıdırlar?

Basite alınıp yok kabul edilen mübarek gecelerin önem ve hikmetine kısaca temas edelim:

1- Üç Aylar ve Regaib Gecesi

Regaib Arapça 'reğabe' kökünden gelir. 'Rağbet edilen, arzulanan şey' anlamında olup, Üç Ayların ilki olan Receb ayının ilk Cuma gecesine verilen addır. Bu geceye rağbet edilmesinin sebebi rahmet, mağfiret ve af mevsimi olan mübarek Üç Ayların ilki olan Recebin ilk Cuma gecesi olması ve Cenab-ı Hakkın bu geceye değer verdiğini Resûlüllaha (s.a.v.) haber vermesidir.

Mukaddes zaman ve mekanlar Allah'ın değer vermesi ve bazı önemli hadiselerin o zaman ve mekanlarda cereyan etmesi sebebiyle efdaliyet kazanırlar.

Üç Ayların faziletiyle ilgili Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

'Recep Allah'ın ayıdır. Şaban benim ayımdır. Ramazan ise ümmetimin ayıdır.' (Kenzul Ummal XII /310.)

İzahı bir kitap hacmine sığmayacak kadar geniş olan bu hadis, bir rahmet ve kurtuluş mesajı vermektedir. Ama bu kurtuluş fırsatına önem vermeyen, kalbi paslı kimselere ne anlatılabilir ki…

Yine Resûlüllah Efendimizin (s.a.v.) şu duasından, Üç Aylara ulaşmanın büyük bir mazhariyet ve lütuf olduğunu anlıyoruz:

'Ey Rabbim! Bize Recebi ve Şabanı mübarek kıl ve bizi Ramazana ulaştır.' (İbn Hanbel I, 259.)

Evet, her ay, her gün, her saat Allah'ındır. Ama Allah bazı ay ve günlere özel önem verip bunları kurtuluş fırsatına çevirmişse buna hiç kimsenin söz söyleme hakkı olamaz.

Bakınız şu hadis-i şerif rahmet mevsimlerindeki fırsat gecelerini ve o gecelerdeki faziletleri nasıl haber veriyor:

'Beş gece vardır ki onlarda yapılan dualar geri çevrilmez: Recebin ilk Cuma gecesi (yani Regaip gecesi) Şabanın ortasında bulunan gece (yani Berat gecesi) Cuma gecesi, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı geceleri.' (Beyhakî, Sünen, Şuabu'l İman 3/ 342; Suyûtî, el-Camiu's-sağîr, no: 3952.)

Görülüyor ki Allah ve Resûlü bahsi geçen zamanlara (gecelere) önem veriyor. Bu zamanlarda yapılacak duaların geri çevrilmeyeceği haber veriliyor. Şimdi düşünelim: Hangi kul dualarının, dünyevî ve uhrevî isteklerinin kabul olmasını istemez? Ama kandil inkarcıları, sanki buna hiç ihtiyaçları yokmuş gibi, Allah'ın fazl u keremiyle kullarını önemli zaman ve mekanlarda affetmesine 'beleş Müslümanlık' diyorlar. 'Kur'ancı (!)' geçinen bu adamlara soralım: Kendini -sanki işini garantiye almış gibi- duadan ve tevazudan müstağni görmek, Allah'ın af ve rahmetine ipotek koymaya çalışmak Kur'an'ın neresinde yazıyor? Tam aksine Kur'an'da 'De ki: Duanız olmasa Allah size ne diye kıymet versin?' (Furkan: 77.) buyurulmuyor mu?

Regaib gecesinin de içinde olduğu Receb ayının ve bu aydaki ibadetlerin faziletine şu hadis-i şerif işaret ediyor:

'Receb-i şerifin birinci gününde oruç tutmak üç senelik, ikinci günü oruçlu olmak iki senelik ve yine üçüncü günü oruçlu olmak bir senelik küçük günahlara kefaret olur. Bunlardan sonra her günü bir aylık küçük günahın af ve mağfiretine vesile olur.' (Camiu's Sağir)

Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.) Üç Aylara ve içindeki mübarek gecelere çok önem vermiş, ashabını bu yönde teşvik etmiş ve kendisi de bizzat tatbikini yapmıştır.

İbn Abbas (r.a.) şöyle diyor:

'Resulüllah (s.a.v.) Receb ayında, bazı yıllarda öyle oruç tutardı ki biz, '(Galiba) hiç yemeyecek (ayın her gününde tutacak)' derdik. (Bazı yıllarda da öyle) yerdi ki biz '(Galiba) hiç tutmayacak' derdik.' (Buhari, Savm: 53; Müslim, Siyam: 179; Ebû Davud, Savm: 55.)

Görülüyor ki en yüce kul olan Resûlüllah (s.a.v.) Üç Aylara ve Regaib gecesine adı üstünde 'rağbet etmiş' ve ümmetine de bu konuda örnek olmuştur. Kur'an'da da buyurulduğu gibi bizler için 'en güzel örnek / üsvetü'l hasene' O'dur. Kur'an'ı Cibril-i Emin'den aldığı gibi noksansız ve hatasız tebliğ eden, gerektiği yerde lüzumu kadar açıklama yapan, emirleri tatbik eden, ibadetlerde öncü olan O'dur. O bize Allah'ın gösterdiği emsalsiz, alternatifsiz örnektir.

O halde bizi ibadetlerden, ilahî rahmetten, af ve mağfiret sebeplerine yapışmaktan men eden ve dini yaşamayı tenkit konusu yapan kandil inkarcıları bize asla örnek olamazlar. Bunlar olsa olsa bizi dalalete ve helake çağırırlar.

2- Mevlid Kandili

Mevlid Kandili Hz. Peygamberin (s.a.v.) doğduğu gece vesilesiyle itibar kazanmış mübarek bir gecedir.

Hz. Peygamberin (s.a.v.) doğumu tevhidin şirke, nurun zulmete, hak ve adaletin batıla ve haksızlığa galebe çalması açısından beşeriyetin en büyük olayıdır. O en büyük müjdecidir. Onun doğduğu geceyi basite almak kadar körlük ve nankörlük olabilir mi?

Altı yüz yılı aşkın bir süredir okuyageldiği 'Mevlid-i Şerif' ile, Mevlid Kandilinin mana ve mesajını bir gecenin sınırlarından taşırarak, doğumundan ölümüne, sünnetinden düğününe, hem neşesine hem hüznüne, hayatının her safhasına hakim kılmış bir milletin karşısına çıkıp, onları 'Kandil mandil yok!' tarzı laflarla adeta azarlayan ve bu halleriyle de kabul görmeyi bekleyen insanlarda zerre kadar akıl olabilir mi?

Batılı ateist ve materyalistler bile, 'İnsanlık tarihinin gelmiş geçmiş en büyük devrimcisi Hz. Muhammed'dir' diyerek kendi açılarından bu büyük hakikati (yani onun insanlık tarihine olan tartışılmaz etkisini) teslim, tasdik ve itiraf ederlerken, Mevlid Kandili dolayısıyla Hz. Peygamberi (s.a.v.) anmaktan ve ona salat u selam getirmekten rahatsız olan bir kalp ve kafa, acaba neye ve kime hizmet ediyor dersiniz? Bu soru acilen bir cevap bekliyor...

Bütün alemi tenvir eden, alemlere rahmet olan o Resûlün, doğumu vesilesiyle anılmasından, onun getirdiği mesajın gündem edilmesinden rahatsızlık duymak ne büyük nasipsizliktir!

Hz. Peygamberin doğduğu geceye hürmet etmenin, değer vermenin insana ne kazandıracağını gösteren belki de en ibretlik olay, Ebu Leheb'in azabının pazartesi günleri hafifletildiği yönündeki rivayetlerdir. Çünkü Ebu Leheb Peygamberimizin dünyayı teşrif ettiği gece 'Bir yeğenim oldu' diye sevinmiş ve bunun şerefine cariyesi Süveybe'yi azat etmişti. (İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 9/145)

Böyle mübarek bir geceden Ebu Leheb kadar olsun pay alamayanlar ne büyük bir nasipsizlik içindeler, doğrusu şaşılır.

Elhasıl Hz. Peygamberin (s.a.v.) doğumu olayından rahatsız olanlar, öncelikle kimin safında olduklarını düşünmelidirler. Bize gelince, çatlasalar da patlasalar da onu doğumu münasebetiyle ve her zaman doya doya anacağız, ona sayısız salat u selam getirerek onun ümmeti olmaktan şeref duymaya devam edeceğiz.

3- Miraç Kandili

Üç Aylar içinde Recebin 26. Gününe denk gelen Miraç Gecesi de mübarek gecelerden biridir. Bu gece feyz ve bereketini Hz. Peygamberin (s.a.v.) Miraç mucizesinden almaktadır. Mucizeyi aklî metodlarla saptırıp dini felsefileştiren bu adamlardan Miracın mana ve nüktesini anlamalarını beklemek beyhudedir.

Kandil inkarcıları, Miracın ruh ve beden olarak gerçekleştiğini kabul etmemektedir ki bu görüş dini tahrif ve imhaya çalışan batılı müsteşrik ve oryantalistlerin görüşüdür. Böyle taklitçi bir kafa taşıyanlardan Miracın manasını ve faziletini tasdik etmeleri elbette ki beklenemez.

Miraç, hiçbir beşere ve hususen de hiçbir peygambere nasip olmayan, sadece şeref, fazilet ve izzette zirve noktada olan Resûl-i Ekrem Hz. Muhammed'e (s.a.v.) nasip olan yüce bir mertebe ve bahtiyarlıktır. Miraçla sevinmek, Miraçla övünmek, bize Miraç vesilesiyle bildirilen lütuf ve nimetleri anlamak ve ona göre hareket etmek, hakiki müminlere has bir meziyettir. Bununla iftihar etmeliyiz.

4- Berat Kandili

Berat Gecesi Şaban-ı Şerif ayının 15. Gecesine denk gelen, ismi üzerinde günahlardan, isyanlardan af ve mağfiret olunarak beraat fırsatının elde edildiği gecedir.

Berat Gecesinin fazilet ve şerefine öncelikle Duhan Suresinin 3- 4. ayetleriyle işaret edilmektedir. Ayetlerin meali şöyledir:

'Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcı gönderiyorduk. Bir gece ki her hikmetli iş onda tefrik edilir, ayrılır.'

Tefsirlerde ayette geçen 'mübarek gece' ile ilgili olarak, iki mana üzerinde durulur. Müfessirlerin ekseriyeti bu gecenin Kadir Gecesi olduğunu söylerler ki zaten Kadir gecesiyle ilgili Kadir Suresi bunu anlatır. Bir kısım müfessir de buradaki 'mübarek gece'den maksadın Berat Gecesi olduğunu söylemişlerdir. Her hikmetli işin bu gecede tefrik edildiğine işaret edilmesi, bu geceyi manevi bir yılbaşı hükmüne sokmuştur. Bu yönüyle de Berat Gecesi Kadir Gecesinden farklıdır.

Kur'an'ın Kadir Gecesi yahut Berat Gecesi indiği şeklindeki iki farklı görüşün de doğru olduğu, birçok müfessir tarafından izah edilmiş ve bu şöyle açıklanmıştır:

Kur'an önce Allah katından toplu halde dünya semasına indirilmiştir. Daha sonra da yirmi üç yıl süren risalet boyunca Hz. Peygambere (s.a.v.) Ramazan Ayından / Kadir Gecesinden başlayarak peyderpey (tedrici olarak) insanlara tebliğ edilmek üzere indirilmiştir. Böyle olunca da inzal / indirme kavramının her iki gece için de kullanılmasında bir mahzur yoktur…

Berat Gecesinin fazilet, şeref ve bereketini anlatan iki hadisi mealen verelim:

'Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesinde ibadete kalkın. Ve o gecenin gündüzünde de ( on beşinci günü) oruç tutun. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teala (keyfiyeti bizce meçhul bir halde) dünyaya en yakın göğe inerek / tecelli ederek (o andan) fecir oluncaya kadar, 'Benden mağfiret dileyen yok mu, onu mağfiret edeyim. Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım. (Bir bela ile) mübtela olan yok mu, ona kurtuluş vereyim. Şöyle olan yok mu? Böyle olan yok mu?' buyurur.' (İbn Mace, H. no: 1388).

'Şüphesiz Allah Teala Şaban ayının on beşinci gecesi dünyaya en yakın olan semaya (keyfiyeti bizce meçhul bir şekilde) iner / tecelli eder ve Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısından daha çok günahları (veya günah sahiplerini) bağışlar.' (İbn Mace, H. no: 1389).

Hadis ve sünneti dinde delil saymadıkları için (!) kandil inkarcılarının Şaban'ın 15. Gecesine işaret eden bu hadislere iltifat etmemelerine pek şaşırmıyoruz. Ancak kendilerine dinde hadis ve sünnetin de nass olup, nasslara ters düşmenin korkunç bir felaket olduğunu hatırlatmak isteriz.

Hadis ve sünnetle ilgili bu sorunlu tavırları bir yana, onların Berat Gecesiyle ilgili ayetleri de (Duhan: 3 - 4.) yok saymaları, kendi tezleri açısından bir tutarsızlık değil midir? Ve bu tutarsızlık onların aslında tıpkı hadisler gibi Kur'an'a da pek itibar etmedikleri, yani sadece heva-yı nefislerinden konuştukları anlamına gelmez mi?

Duhan suresinin 3 ve 4. Ayetleri hakkında Berat Gecesiyle alakalı olarak Elmalılı Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kur'an Dili adlı tefsirinde özetle şunlar söylenir:

Allah Teala bu gece mümin kullarına beraet (temize çıkarma belgesi) yazar.

Bu gecede beş özellik vardır:

1- Her türlü hikmetli iş bu gecede belli edilir (tefriki külli emrin hakîm).

2- Bu gecedeki ibadet öyle faziletlidir ki Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

'Her kim bu gece yüz rekat namaz kılarsa yüce Allah ona yüz melek gönderir. Otuzu ona cenneti müjdeler, otuzu ona cehennem azabından teminat verir. Otuzu da ondan dünya afetlerini savar. Onu da ondan şeytanın tuzaklarını, hilelerini savar.'

3- Bu gece rahmet iner. Hadis-i şerifte Allah'ın bu gecedeki rahmetiyle, Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca kişinin affolunduğu haber verilmiştir.

4- Bu gecede mağfiret meydana gelir. Resûlüllah (s.a.v.) buyurmuştur:

'Yüce Allah bu gece bütün Müslümanlara mağfiret buyurur. Ancak kahin, sihirbaz, buğuzkar (çok kin güden) veya içkiye düşkün olan yahut ana babasını inciten veya zinaya ısrarla devam eden müstesna.'

5- Bu gecede Resûlüllaha (s.a.v.) şefaatin tamamı verilmiştir. Çünkü Resûlüllah Şaban'ın on üçüncü gecesi ümmeti hakkında şefaat niyaz etmiş, üçte biri verilmiş; on dördüncü gecesi niyaz etmiş, üçte ikisi verilmiş; on beşinci gecesi niyaz etmiş, hepsi verilmiştir. Ancak Allah'tan devenin kaçması gibi kaçanlar hariç. (Ayrıntılı bilgi için bak: Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, c: 7, s: 4293-94, Eser Kitabevi, İstanbul.)

Buradaki 'kaçan deve' benzetmesi ne kadar da ibretliktir. Allah kimseyi sahibinden kaçan bir deve gibi, ilahî rahmetten kaçan bir kimse durumuna düşürmesin.

Mübarek gecelerdeki bol ecir, sevap ve fazilete itirazı anlamak mümkün değildir.

Kandil inkarcıları ilahî rahmetin bolluğu sebebiyle kulların affedilişine 'beleş Müslümanlık' diyorlar. Bu son derece yakışıksız, önü arkası hesaplanmadan söylenmiş, aynı zamanda itikadî tehlikesi de olan bir sözdür. Dinde önemli olan samimiyettir. Samimi olarak Allah'a dönen bir kul Allah tarafından sevilir ve affedilir. Hiç kimse Allah'a ikiyüzlülük yapamaz. Beleş Müslümanlık tabirinde sanki Allah'ı kandırmak gibi şeytanî bir mana seziliyor. Bu, ilim adamı geçinen kimselere yakışmayacak, son derece çirkin bir yaklaşımdır.

Allah dilerse kulunu en basit bir sebeple de affedebilir. Allah'ın affına tahdit koymak size mi düşmüş? Önemli olan kulun Allah'a dönüşüdür. Ne zaman dönerse dönsün, eğer bunda samimi ise, Allah'ı çok cömert, lütufkar ve affedici bulur.

Kandil inkarcılarına Allah'ın 'AFÜVV', 'TEVVAB', 'MÛCİB', 'SETTAR', 'GAFÎR', 'GAFÛR', 'GAFFAR', 'LATİF', 'SAMED', 'MUĞNİ', 'NUR', 'HÂDÎ' ve 'SELÂM' gibi af, mağfiret, rahmet, kurtuluş, cömertlik, zenginlik, günahları setretmek / örtmek ve bağışlamak gibi manalar ifade eden isimleri üzerinde düşünmeyi, -nasipleri varsa- bu engin mana deryasından istifade etmeyi tavsiye ederiz.

Kandil İnkarcılarının Mübarek Gecelere Karşı Çıkmaktaki Bahaneleri:

1- Bu Gecelerde Yapılan İbadetlere Verilecek Sevaplarla İlgili Haberler (Haşa) Çok mu Abartılıdır? Dolayısıyla Asılsız mıdır?

Kandil inkarcıları, mübarek gün ve gecelerde yapılacak ibadetlerin sevabını haber veren hadisleri (haşa!) çok abartılı olduğu gerekçesiyle reddederler. Yukarıda da geçtiği gibi bunun 'beleş Müslümanlık' arayışı olduğunu iddia ederler.

Halbuki mübarek gecelerde vadedilen bol ecir ve mükafat, Allah'ın rahmetiyle ilgili bir olaydır. Her zaman ve mekan Allah'ın olduğu halde, bazı zaman ve mekanlara özel önem verilmiş, kulların affına vesile olsun diye bu zaman ve mekanlara ilahî rahmet tecelli etmiştir. Mesela mekanlardan Mekke, Medine, Kudüs; zamanlardan Üç Aylar, hususen de Ramazan, Cuma ve Bayram Gün ve Geceleri, Aşure Günü, Regaip, Miraç, Berat ve Kadir Geceleri gibi.

Bu mekan ve zamanlar ilahî rahmetin tecelli ettiği fırsat anlarıdır. Kimse Allah'a neden rahmet tecellin bu kadar çok diye bir soru soramaz. Allah kullarına cimri davranmaz ve hadis-i kutsîde 'Rahmetim gazabımı geçti' buyurmuştur. (Buhari, Tevhid 15,22, 28, 55, Bedi'ül'-Halk 1; Müslim, Tevbe 14, (2751); Tirmizi, Da'avat 109, (3537.)

Bizim kullar olarak buna sevinmemiz ve çok şükretmemiz gerekirken, bu rahmeti sınırlama cüreti göstererek bunu tenkide kalkışmak, adeta Allah'a din öğretmek (Hucûrat: 16.) anlamına gelir. Bu ne korkunç hadsizlik ve nasipsizliktir.

Kurtuluş çok ilim, çok amelden ziyade, kalbin hidayet nuruyla tanışması ve bütünleşmesiyle mümkündür. Bunun ne zaman ve nerede olacağını kimse bilemez. İmam Gazalî 'Bu hidayet bazılarına -eğer nasip ve samimiyetleri varsa- bir anda gelebilir; bazılarına da 70 - 80 yıl ibadet etseler de tam yerleşmeyebilir' der. Bu yerleşmeme hali mutlaka kuldan kaynaklanan bir arıza sebebiyledir. Yoksa Allah talep eden kulunun hidayetini engellemez.

Allah kullarını affetmek için bahaneler arar. Hadiste geçtiği üzere Allah'ın kulunun tevbesine memnuniyeti, bir adamın ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır. (Buharî, Daavat 4; Müslim, Tevbe 1, 7, 8; Müslim, Tevbe 7. Ayrıca bk.Tirmizî, Kıyamet 49, Daavat 99; İbn Mace, Zühd 30.)

O, kendisine bir karış yaklaşana bir arşın yaklaşır; yürüyerek gelene koşarak gider. (Buhari, Tevhid 50; Müslim, Zikr 2, (2675); Tirmizi, Da'avat 142, (3598)

Müzzemmil Suresinin ilk ayetlerinde Peygamberimiz gece ibadetine teşvik edilir. Gece ibadeti Resûlüllaha (s.a.v.) vacip iken ümmetine nafile / sünnet olmuştur. Nafile ibadetler ise kulu Allah'a yaklaştırır. (Buharî, Rikak 38.)

Kur'an-ı Kerim'de, takva sahiplerinin vasıfları arasında, gece ibadetleri de şöyle sayılır:

'Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.' (Furkan: 64)

'Geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.' (Zariyat: 17- 18.)

Hadis-i şerifte ise Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) 'Mümin her geceyi on ayet okuyarak ihya ederse gafillerden yazılmaz.' (Ebu Davud, Salat, 326) buyurmuştur.

Buharî'nin Cabir'den rivayet ettiği bir başka hadis de şöyledir: 'Gecede bir vakit vardır ki bir Müslüman kul, bu vakti denk getirir ve o saatte Allah'tan ne gibi bir hayır isterse Allah onu verir.'

Enes bin Malik (r.a.) şöyle anlatıyor:

Resûlüllah (s.a.v.) Medine'ye geldiklerinde ben sekiz yaşlarındaydım. Resûlüllah (s.a.v.) bir defasında bana, 'Evladım, devamlı abdestli olmaya gücün yeterse bunu yap. Çünkü abdestli olarak ölen kimseye şehitlik sevabı verilir.' buyurdu.

Ve yine bir başka hadiste de 'Allah korkusundan ağlayan göze ve bir de Allah yolunda uykusuz kalan göze cehennem haram edildi.' (Ramuz el Ehadis, 274/10) buyurulmuştur.

Şimdi kandil inkarcılarının mantığına göre Resûlüllah Efendimizin bu hadislerinde verdiği müjdeler de (haşa) birer 'beleş Müslümanlık' mı oluyor?

Öyle ya, vakti bul, istediğini kap! Abdestli öl, şehit sevabı al! İki damla gözyaşı dök, cehennem sana haram olsun… 'Beleş Müslümanlık' tabirine göre mesele (haşa) bu kadar basittir. Ama Allah'ın dini İslam, insanların kısıtlı akıllarıyla, böyle ileri geri fikir manevralarıyla anlaşılamaz. Bu tip mantık yürütmelerinde şeytan oyunları hakimdir.

Kandil inkarcılarının nafile ibadetleri gereksiz görüp bu ibadetlerin faziletlerine -abartılı olduğu gerekçesiyle- karşı çıkmaları, görüldüğü üzere Kur'an'a, sünnet ve hadislere terstir. Onlar bu yaklaşımlarıyla, kabul ettiklerini söyledikleri Kadir Gecesi ile ilgili Kadir Suresinin mana ve mesajına da ters düşmektedirler. Çünkü bu surede 'hayrun min elfi şehrin / bin geceden daha hayırlı' ifadesi geçmektedir. Bu beyefendiler bunun manası üzerinde hiç düşündüler mi acaba?

Nasıl oluyor da bir Kadir Gecesi bin aydan, yani Miladî olarak 83, Kamerî olarak ise 85 yıldan daha fazla bir zamandan hayırlı oluyor?

83 / 85 yıl, uzun bir insan ömrü demektir. Kur'an'ın fazileti ve şerefi hürmetine, Kur'an'ın inmeye başladığı bu geceye değer verip onu ihya etmek, insana bir ömür nafile ibadet sevabı kazandırmaktadır. Bunu Kur'an söylüyor. Şimdi bu bir beleş Müslümanlık mı oluyor?

Kadir Suresinin nüzul sebebi olarak İsrailoğullarından gece sabaha kadar ibadet eden, gündüz de akşama kadar cihad eden ve bu hali bin ay devam eden bir kişiden bahsedilir. Rivayet edildiğine göre Resûlüllah (s.a.v.) bu kişiyi anlatınca sahabiler ona gıpta ettiler, kendilerinin o kadar yaşayıp ibadet edemeyeceklerini düşünerek üzüldüler, hayıflandılar. Allah da Kur'an hürmetine Kadir Gecesini değerlendirenlerin aynı ecri, yani bin aylık mükafatı alacağını haber verdi. Şimdi bu beleş Müslümanlık mı oluyor? Kur'an Kur'an diyerek Kur'an'la çelişen ve çatışan bu adamlara kızmak mı, acımak mı gerek, anlamak mümkün değil.

2- Kandiller Kutlanınca Din Sadece Bazı Geceleri Değerlendirmeye İndirgenmiş Oluyormuş!

Neymiş? Bu kandillere rağbet edilirse, din bazı gecelere indirgenmiş olacakmış… Kendiniz sanki dini tatbikte takva derecesine erişmişsiniz gibi, bu 'dini kurtarma gayreti' görünümlü şovlarınızla kimseyi kandıramazsınız.

Her Müslüman mübarek gecelerin anlamını az çok bilir, bunların af ve mağfiretin fırsat anları olduğunu da idrak eder. Müslümanlar yine bilir ki, aylarca, hatta yıllarca yapılan nafile ibadetler bir rekat farzın yerini tutmaz. Lakin mübarek anlar ve zamanlar, farz ibadetlerden sonra kurtuluşa vesile olan fırsatlar sunar. Elbette ki her şeyden önce farz - vacip gibi 'emredilen' ibadetler yapılacaktır. Ama bunlarda noksanı olanların rahmet ve af fırsatlarını değerlendiremeyecekleri yönünde bir kural da yoktur.

Belki bir kul bir mübarek geceyi ihya ederken kalbine hidayet yerleşecek ve bu kişi o andan sonra farza, vacibe, sünnete de sarılacak. Kim bunun aksini iddia edebilir ki? Nitekim bunun pek çok örneği vardır. Yerimiz müsait olsa evliyaullahtan pek çok örnek verebilirdim. Eşkıyalıktan dönen Fudayl bin Iyaz'ı, içkicilik ve çalgıcılıktan dönen Bişri Hafi'yi, yakın geçmişte ülkemizde yaşayan yol kesicilik ve soygunculuktan dönen Hamza Babayı ismen anmakla yetiniyorum.

Bu kişiler şunu bilmeliler ki kimse Allah'ın rahmetine ve kulların hidayetine ipotek koyamaz. Bunların mübarek geceleri inkar edip karşı çıkmakla yaptıkları, bilerek veya bilmeyerek Allah'a giden insanların manen önünü kesmek, ilahî rahmeti onlardan uzak tutmaktır. Ayet-i kerimede şöyle buyurulur:

'De ki (Allah şöyle buyuruyor): Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.' (Zümer: 53.)

Kur'an hükmü açık ve net olarak böyle iken, kandil inkarcılarının insanları bu rahmet atmosferinden uzaklaştırarak Kur'an'la, sünnet ve hadislerle çelişip nasıl bozuk ve yanlış bir yola girdikleri ortadadır.

İslam, Kur'an, Sünnet ve Hadisler, her önüne gelenin istediği gibi at koşturabileceği sahipsiz bir meydan değildir.

Çünkü;

- Allah bu dini tahrifatçılardan koruyacağını vadetmiştir. (Hicr: 9.)

- Ve her samimi mümin de, inandığı İslam'ın müdafacısı ve böylece de tahrifatçıların korkulu rüyasıdır.