Amerika Birleşik Devletleri 11 Eylül saldırılarından hemen sonra çıkardığı Kamu Güvenlik Yasası ile anavatan güvenlik bakanlığı olarak adlandırabileceğimiz Department of Homeland Security (DHS) bakanlığını kurmuştur.

Amerika Birleşik Devletleri 11 Eylül saldırılarından hemen sonra çıkardığı Kamu Güvenlik Yasası ile anavatan güvenlik bakanlığı olarak adlandırabileceğimiz Department of Homeland Security (DHS) bakanlığını kurmuştur. Bu bakanlık diğer güvenlik birimleriyle eşgüdümlü çalışabilecek şekilde dizayn edilmiş ve yetkilendirilmiştir.

Bakanlığın görev alanı ABD içerisinde ulusal tehdit olarak algılanabilecek her türlü olayı kapsamaktadır. Terör saldırılarından tutun da sınır güvenliği, göçmenler ve doğal afetlere kadar her türlü ulusal tehdit oluşturabilecek durum bakanlığın yetki alanına girmektedir.

ABD gelişmiş istihbarat sistemi, oturmuş hiyerarşik ve bürokratik yapısı, ulusal tehditlere karşı tek vücut olabilme gibi özellikleri sebebiyle güçlü bir ülke profili çizebilmektedir. Tabii ki sahip olduğu teknolojik ve askeri güç de bunda önemli bir yer tutmaktadır. Ama bence en önemli gücü içeride sağladığı bütünlük ve kurmuş olduğu sağlam organizasyon yapısıdır.

Türkiye uzun yıllar boyunca iç çekişmeler, darbeler, terör olayları ve etnik ayrışmaya dayalı tartışmalar nedeniyle hep güç kaybetti. Halk tabanında bir bütünlük sağlanamadığı gibi idari yapısındaki zaafları nedeniyle de sürekli sendeleyen, düşen, kalkan, çalkantılı yönetimlerin ve bütünlük sağlamaktan çok ayrıştırmaya yönelik ideolojik yapısının da etkisiyle iç ve dış güçlerin müdahalesine hep açık bir ülke haline gelmişti.

İdeolojik ayrışmanın zemin hazırladığı FETÖ, etnik ayrımcılık yapanların ekmeğine yağ sürdüğü PKK gibi terör örgütleri iç yapımızı sürekli bir dengesizlik halinde tuttular.

Son yıllarda Ak Parti iktidarıyla sağlanan istikrar ve Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsında vücut bulan milli ve yerel uyanış hareketi sayesinde Türkiye artık eskisi kadar dengesiz bir yapıda değil. Halk tabanında büyük oranda bir bütünlük sağlanmış görünüyor. Buna paralel olarak ekonomik ve teknolojik ilerleme de gittikçe daha iyi hale geliyor.

Ancak yönetimsel olarak daha yapılması gereken çok iş var. Öncelikle başkanlık sistemine geçilmesi ve başkana bağlı kurumların etkinleştirilmesi hayati önem taşıyor. Sınırlarımızın ötesinde bizi de ilgilendiren savaşların yaşanması, yönetimsel istikrarın sürekliliğini zorunlu kılıyor. Bunun da ilk şartı başkanlık sistemidir. Koalisyonlara veya güçsüz iktidarlara geçit verilmemesi gerekiyor.

Şu bir gerçek ki iç güvenlik teşkilatının etkinliğine ABD’den daha çok ihtiyacımız var. Diğer emniyet ve istihbarat birimleriyle koordineli çalışacak bir iç güvenlik bakanlığı ve teşkilatı sadece içeriden değil dışarıdan gelebilecek tehditlere karşı da etkili olacaktır.

Türkiye artık adı konulmamış bir savaşın içerisindedir. Yıllar sonra ilk defa askerlerimiz başka bir ülkenin sınırlarını geçerek operasyon yapıyorlar. Bu iç güvenliğimiz açısından dışarıdan gelecek tehditlerin büyük olduğuna dair bir işarettir. 15 Temmuz darbe girişiminin amacıyla ilgili ortaya atılan iddialar eğer gerçekse tehlike bizim düşündüğümüzden çok daha ciddidir.

DEAŞ ve PYD’ye karşı yürütülen savaş daha çok anavatan savunmasıyla ilgilidir. Musul sorunu ise yaklaşan Şii tehlikesinin giderek daha büyük tehdit olduğunu göstermiştir.

Bütün bunlar vakit kaybetmeden içeride gerekli önlemler almanın zorunluluğunu işaret ediyor. Dışarıdan gelebilecek bunca tehlike varken içerideki parçalanmışlık kabul edilemez.

Daha yeni bir gelişme olarak karşılaştığımız HDP milletvekillerine karşı yürütülen gözaltı ve tutuklamaların bu yönde atılmış bir adım olduğunu düşünüyorum. Devlet, içerideki bölünmüşlüğe izin vermeyeceğini ve kökü dışarıda yapıların ne pahasına olursa olsun temizleneceği mesajını veriyor.

Devletin ve ülke bütünlüğünün yanında yer almayan her yapı yok olacaktır. Yeni güvenlik konsepti ve yaşanan olağanüstü şartlar bunu gerektiriyor. Herkesin özellikle CHP’nin aklını başına alma vakti geldi.

Zaman bütünlük zamanı…