Yüz Yıllık Yetimlik Sona Ermeli

Yaklaşık yüz yıldır yetimiz bu topraklarda. Bizimle beraber diğer İslam toplumları ve ezilmiş mazlum halklar da öyle. Başsız kaldık, kolsuz kanatsız kaldık. O çok özendiğimiz batının paryası, esiri, şamar oğlanı olduk. Biz de sizden olmak istiyoruz diyenlerin sayesinde ola ola kapı kulu olduk adına medeniyet dedikleri kendilerinden başkasına hayat tanımadıkları sistemlerine.

Aç bırakılan, geri bırakılan, ilimsiz, kültürsüz, cahil bırakılan bir ülke olduk. Sözde bağımsız, özde en derinlere kadar onlara bağımlı bir devlet kurduk. Bize verdikleri kadarına şükretmek zorunda hisseden vermediklerine uzaktan gıpta ile bakan bir halk olduk. Bir Türk dünyaya bedeldir diye uyutulurken tümümüzü toplasan bir batılı etmez diyecek kadar aciz bırakıldık.

İzin verdikleri cumhuriyette, lütfedildiği kadar söz sahibi olan, haddini hududunu aşmak istediği zaman haddi bildirilen, adı demokrasi kendi bürokrasi diktası olan bir sistemin önemsiz fertleri olduk.

Ne zaman birileri bu çarkı kırmak dağıtmak istese, kah klasik, kah postmodern bir darbeyle, bazen ekonomik bazen de siyasi krizlerle boğuşmak zorunda bırakıldık. Enerjimiz tüketildi, varlıklarımız peşkeş çekildi. Sonuçta yine efendilerimize muhtaç şekilde yaşamaya mecbur edildik.

Batılılaşma dedikleri melanet bize getire getire derin bir aşağılık duygusu getirdi. “Elin gavuru yapıyor kardeşim…” diye diye kendimizi bir şey yapamayan, beceriksiz, geri kalmış bir ülke olarak görmeye alıştırıldık. Onlar kaf dağının ardındaki efendiler, bizler asla ulaşılamaz ufuklara gıpta ile bakan tebaları olduk.

Dünyaya medeniyet öğreten kadim geçmişimizle bağımız kesildi önce. Cumhuriyetten öncemiz yoktu bizim sanki. Birden bire bu topraklarda belirmiş türedi bir insan topluluğuyduk sanki. Sonra kendi öz yurdumuzda garip olduk, bizden gibi görünen yöneticilerimizin gözünde “Öküz Anadolulu” olduk. Bu zihniyetin mensuplarına göre bidon kafalı, göbeğiniz kaşıyan, kıllı kısa bacaklı ayı, dağdaki cahil çoban olduk.

Sonra… sonra vakti zamanı geldi, hak vaki oldu YETER! diye bağırdık yılların biriktirdiği dışlanmışlığı ciğerlerimiz yırtılırcasına haykırarak. Öz olan, bizden olan bize aslında kim olduğumuzu hatırlatan yöneticiler seçtik sonunda. Birikmiş tüm hıncımızla dur dedik efendi geçinenlere. Bu haykırış çırılçıplak soydu onları. Tüm çirkinlikleri göründü, illüzyon dağıldı gitti gözlerimizde. Bir zihin devrimi, bir yürek tazelemesi yaşadık. Nihayet ciğerlerimize kadim medeniyetimizin o mis gibi havasını doldurarak yürümeye başladık.

Bu sefer bizi bizden olanlarla vurdular. İçimizden devşirdiklerini bize karşı kullanıp bir kez daha eski sistemi dayatmaya çalıştılar. Ah be Fetullah denilen müptezele gönül verip de gönlünü milletten soğutan aymazlar. Ne istediniz ilerleyişimizden, ne istediniz yıllarca paçavraya dönmüşken yeniden diriliş coşkusunu yaşayan bizlerden. Neyiniz eksikti, ne istediniz de yapamadınız bu ülkede. Bu milletin gönlündeki tahta oturmak varken, batının prangalı kölesi olmakla elinize ne geçti. Neden kanına girdiniz bunca masumun.

Ama başaramadınız Allah’ın izniyle. Çok şükür, yarattıkları adedince hamd olsun Rabbimize. Bu sefer ihanet içerden de olsa kapı kilit tuttu çok şükür. Ve bu milletin cesareti, gözü karalığı, feraseti uyanıverdi sayenizde. Zillet içinde yaşayacağımıza izzetimizle ölürüz diyen bir neslin ayak izleri yankılandı ihanetinizin sisleri arasından.

Artık yeni bir dönemece giriyoruz. Büyük bir devlet olmak, büyük bir devlet gibi yönetilmeyi gerektirir. Bize hiç de uygun olmayan, sürekli kriz çıkarmaya müsait, hantal, bürokrasi egemenliğini dayatan bu sistemin sonu geldi artık. Millet iradesinin tırpanlanmadığı, askıya alınmadığı, istikrar getirecek yeni yönetim sistemi yürüdüğümüz yolu daha da düzleştirecektir Allah’ın izniyle.

Yetimlikten çıkıyoruz, diğer yetimleri de kurtarmak adına.