BİLİNENİN aksine bizi kendisine çeken, meftun eden şey yabancı olan değildir. Ondan uzak dururuz genellikle. Isınamayız. Güven duyamayız. Daima temkinli dururuz.

BİLİNENİN aksine bizi kendisine çeken, meftun eden şey yabancı olan değildir.

Ondan uzak dururuz genellikle.

Isınamayız.

Güven duyamayız.

Daima temkinli dururuz.

Zamanla yabanlık ortadan kalkarsa eğer kendimize ait saymaya başladığımızdan yakınlaşırız.

Kaynaşma husule gelir.

Kaynama noktası tam da burada meydana çıkar.

BEN sendeki bana ait olanı severim.

Ben de var olduğundan onu sende gördüğümde tanırım.

İlgi duyarım.

Yakınlaşırım.

Ve bana ait olan hissin sen de daha çok açığa çıkmasını temin etmeye çalışırım.

Bu, beni sana daha fazla bağlar.

Senin için de aynı mekanizma işler.

Ben de sana ait var olan nelerse ilgini onlar çeker.

Yönelimin bunlar üzerinden gerçekleşir.

KAVGALARIN, ayrılıkların özünü bunlar teşkil eder.

Ben, sen de kendime ait olanları yitirmeye başladığımda huysuzlaşırım.

Aynı sistem sende de benzer şekilde işler.

Başlangıçta birbirine meftun iken sonraları geçinememek buradan neşet eder.

Ne kadar büyük kırgınlıklar yaşanırsa yaşansın sonradan muhatabında fark ettiğin kendine ait bir hususiyet görüldüğünde bir minik tebessüm, iki tatlı cümle ve sıkı bir sarılma hepsini geride bırakır ve tekrar başa dönülür sulh sağlanarak.

Mesele nedir derseniz, görebilmektir.

Bunun için ise dikkatli bir bakış gereklidir.

BİZİ tanıdık özellikler çeker birbirimize.

Cezbeder.

Sallar.

İzahı nedir bunun derseniz cevabı şudur: Yuvaya dönüş.

Ortak hislerin, benzer duyguların sarmaşık halini alması halidir de denilebilir buna.

TANIDIKLARIMIZLA hemdem oluruz.

Bir oluruz.

İçimizdeki ayrılık bu şekilde tevhit olur.

Tamamlanırız.

GEÇMİŞ zamanlara ait bir tespih, bir çakmak, bir ayna, bir tarak maddi değeri olmasa bile nasıl tekrar kavuştuğumuzda bizi bu kadar coşkun sevgilere saldığının cevabı burada gizlidir.

Bizi, kendi yuvamıza, çocukluğumuza, mazimize taşır.

İyi, kötü ayrımı yapamadığımızdan kimi zaman canımızı acıtsa da döngü böyle işler.

Acıysa da bizim acımızdır.

Demem o ki; bizi çeken biziz.

Başkası ne tebrik edilmeyi hak eder bu açıdan ne de cezalandırılmayı.

Sevdiğimiz de, kızdığımız da biz de olanlardır.

BİZİ kendisine çeken ve iten hususlar üzerinde yeniden incelikli düşündüğümüz vakit farklı yargılara varmamız mümkün.

Bu çözümlemeyi yapabildiğimizde sanırım biraz daha sakin bakabileceğiz hadiselere.

Kabarmalar, taşmalar, dökülmeler azalmış olacak böylece.

Öfkelerimizi yutmaya başlayabileceğiz.

Ve…

Dünya daha güzel, daha yaşanılır olacak.

Biz kendimizi anlayabildiğimiz zaman inanın başkaları da bizdeki değişimleri görerek bizi daha iyi anlayacak.

Birbirini anlayanlar şüphesiz daha rafine yaşarlar.

Ya Selam!