Aklını kiraya vermek

11 Eylül 2017 akşamı Habertürk’de Didem Arslan’ın idare ettiği “Tarikatlar ve Siyaset” programı yapıldı.

Tartışmaya iştirak edenlerin hepsi koro halinde “aklımızı kiraya vermedik” lafında ittifak ettiler. Bir cılız ses “insanların tercihlerinde serbesttir” mealinde bir şeyler söyledi.

Dikkat ettim, Türk milletinin temel değerlerini taşıdığı kabul edilen Didem Arslan’ın sol cenahında oturanlar daima müdafaa hattındaydılar. Sağ cenahta oturan laiklik ve “cumhuriyetin kurucu iradesi” lafını sıkça seslendirenler hep taarruzdaydı.

Ersan Şen, devleti idare edenler insandır ve “devlet tabela değil” diyor fakat devleti idare edenlerin milletle yüzde yüz ters düşmesini (tek partili dönemde) muazzam bir şekilde atlıyor. Laiklik ve kurucu iradeye kilitlenmiş vaziyette havanda su dövüyor. Merhum Özal’ın kaldırdığı 163 maddenin geri getirilmesini müdafaa ediyor.

Nedim Şener, yurtlarda “sabah namazına kaldırıyorlar” diye isyan ediyor. Meyhanelerde demlenen, köprü altlarında beyaz zehire müptela olan gençlerimizden rahatsız olmuyor ama gençlerin sabah namazına kaldırılmalarından rahatsız oluyor. Körpe yaşlarda alkole alıştırılan çocuklarımızla alakalı hiçbir endişesi olmayan Nedim Şener, tertemiz güneş doğmadan kalkan ve beslemeyle güne başlayan insanlardan rahatsız oluyor.

Tartışmaya iştirak edenlerin koro halinde “aklımızı kiraya vermedik” demesine şaşırmamak mümkün mü? Yani bunlar demek istiyorlar ki, tasavvufa girmek demek aklı kiraya vermek demektir. Bunların içinde ilahiyatçılar vardı. Onlardan şahsen ben, tasavvufun bir terbiye sistemi olduğunu, insanların mizacına göre tertip ve tensip edildiğini izah etmelerini beklerdim

Tasavvufa girmek niye aklı kiraya vermek olsun ki?

Usta-çırak münasebeti neyse tasavvufta mürit-mürşit münasebeti odur. Çırak mesleğini öğrenirken aklını kiraya mı veriyor? Ustasının talimatlarını harfiyen tatbik eden ve mesleğini iyi öğrenen bir çırak, aklını kiraya mı vermiş oluyor?

Ersan Şen diyor ki, “benim aklım var”. Yani tasavvufa girerek, mürşit falan kabul etmem demek istiyor. “Açarım Kur’an’ı okurum” diyor veya demek istiyor.

Ceza profesörü Ersan Şen’e sormak isterim; Sizin kitaplarınızı okuyan herkes niye hukukçu olmuyor? Niye hukuk kitaplarını okuyanları hakim tayin etmiyorsunuz? Okusunlar hukuk kitaplarını mahkemelerde kararlar versinler.

Herkesin aklı sizin kadar vardır, değil mi?

Kur’an’ı, siz okuyor ve anlıyorsunuz (!). Dinî hususlarda pek mahirsiniz. Ne gerek var canım tasavvufa falan (!)

Nedim Şener, söylediğine göre “çocukken” camiye gitmiş. İbadetin “gizli yapılması” gerektiğini öğrenmiş. Bu 1930’lu yıllara takılan modellerin bir hususiyeti var; ibadetin gizli yapılması hususu. Bunların kafasından birisi Cuma namazını da evinde “gizli” olarak kılıyormuş.

Benim tuhafıma giden o programda akl-ı selim birisi “yahu beyler, tasavvuf bir mizaç meselesidir. Önce İslamî bilgiler alınır daha sonra tasavvuf tatbik edilir. Tasavvuf bir nezaket kazanma metodudur” demedi.

Ersan Şen, yüksek perdeden kesip-biçiyor ama partili dönemde milletin maruz kaldığı inanç zulmüne hiç temas etmiyor. Ağzında sakız olarak tekrar ettiği “kurucu iradeden” dem vuruyor.

Toplumun dinamiğini temin eden, huzurun kaynağı olan, müşterek hayatın özünü teşkil eden inancımızın tatbik sahası olan Kur’an iklimini “tehdit” olarak görüyor.

Tekrar edelim ve önemle belirtelim ki, tasavvufa mensup olmak asla iradeyi kiraya vermek değildir. İradeyi yerinde kullanmayı öğrenmektir.

Tasavvuf nezaketi öğrenmektir.

Tasavvuf insan-ı kamil olmanın zeminini hazırlar.

Ama unutmayayım, İslamî bilgiler zemini üzerine inşa edilir tasavvuf.

Bu ülkede İslamî zemin tek partili dönemde tahrip ve tahrif edildiğinden üzerine tasavvuf inşa edilememiştir. Ortalıkta görünen ve kendisine tarikat veya cemaat olarak ifade edilenlerin bir kısmı da içi boş kümeciklerdir.

Tasavvufu yaşamanın en temel şartı, önce İslamî bilgilerin verilmesi ve yaşanmasıdır. İslami bilgilerin verilmesi tek partili dönemde mümkün olmamış, 1950’den sonra milletimiz, bağrından çıkardığı isimsiz kahramanlar sayesinde öğrenmeye başlamış fakat bu teşebbüs 163. madde (TCK) ile kırılmıştır. Ersan Şen tekrar 163. Maddenin geri gelmesini talep ediyor.

İslam dünyasının reisi Türkiye Türklüğüdür. Bütün tahribata ve tahrifata rağmen Türkiye Türklüğü dirilmekte ve şaha kalkmaktadır.

Türk milleti aslî hüviyetine kavuşmak hususunda hızla yol almaya devam etmektedir.

Hiçbir dâhili ve harici ihanet, İslam dünyasının ümidi olan Türk milletini bu yoldan alıkoyamayacaktır.