Sigara başta olmak üzere uyuşturucunun zararlı olduğunu bilmeyen var mı? Böyle olduğu halde acaba gençliğimizi bunlardan koruyabiliyor muyuz?

Sigara başta olmak üzere uyuşturucunun zararlı olduğunu bilmeyen var mı?

Böyle olduğu halde acaba gençliğimizi bunlardan koruyabiliyor muyuz?

Devletin temel görevlerinden biri gençliği bu tür zararlı şeylerden korumak değil mi?

Siz hiç İslam Kültür Merkezlerine gittiniz mi?

İslam Kültür merkezlerinde sigara bile içilmiyor.

Tepeden tırnağa sigaranın bile içilmediği böyle kuruluşlara hepimizin ihtiyacı yok mu?

Ülkemizin ihtiyacı yok mu?

Dünyanın ihtiyacı yok mu?

Bu kuruluşlarda ilk dikkatlerimizi çeken husus temizlik ve nizamdır.

Hep merak etmişimdir bu kuruluşlardaki temizliği.

'Bu kuruluşlar' derken 1924 yılında 500 profesörün en yiğidi ve en yüreklisi olan mübarek zatın banisi olduğu kuruluşları kast ediyorum.

Yani İslam Kültür Merkezlerini…

'O mübarek zat kim?' diye soruyorsanız eğer;

Yukarıda söylemiştim ya,

'Dava muvaffak olsun da bizim yerimiz pabuçluk olsun' anlayışında olan mübarek zat kim ise O!

İsim önemli midir?

Bu nezih kuruluşların reklama ihtiyacı var mı?

Bu tertemiz gençliğin yetiştiği kuruluşlardan rahatsızlık duyulmaz.

'Temizlikten' temiz insanlar rahatsızlık duymaz.

Ancak bu temiz ve nezih kuruluşlardan rahatsızlık duyanlar vardır, maalesef.

Şair ne demiş:

Erbab-ı kemali çekemez nakıs olanlar

Rencide olur dide-i huffaş ziyadan.

Bunlara 'Derviş kılıklı avcılar' demek lazım.

Söz buraya gelmişken Süleyman Aleyhisselam döneminde yaşanan kanadı kırık kuş hikayesini nakletmek çok yerinde olacak.

Malum olduğu üzere Hz. Süleyman büyük bir saltanatı sahibiydi.

Cenab-ı Hak Süleyman Aleyhisselam'a hem insanlara hem cinlere ve hem de hayvanlara hükmetme imkanı vermişti.

Bu yönüyle Hz. Süleyman hayvanların lisanını biliyordu.

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman'a gelerek, kanadını bir avcının kırdığından şikayet etti.

Hz. Süleyman şikayet edilen avcıyı hemen huzuruna çağırdı ve savunma istedi.

Avcı kendini söyle müdafaa etti:

'Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o sırada yaşanan arbedede kanadı kırıldı.'

Bunun üzerine Hz. Süleyman kanadı kırık kuşa döndü;

'Bak, sen kaçmamışsın. O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin'.

Kanadı kırık kuş şöyle cevap verdi:

'Efendim ben onun avcı olduğunu bilseydim, elbette kaçardım. Kanadımı kıran bu kişinin üzerindeki kıyafet beni aldattı. Gördüğünüz gibi üzerinde cübbe, başında sarık var. Dervişlerden zarar gelmez diye düşündüm'.

Kanadı kırık kuşun bu sözlerini dinleyen Süleyman Aleyhisselam kısas cezasına hükmetti. Derviş kılığındaki avcının kolunun kesilmesine karar verildi.

Son olarak kanadı kırık kuşa bir diyeceği olup olmadığını sordu.

Kanadı kırık kuş şöyle dedi:

'Efendim müsaade ederseniz ve kabul buyurursanız ben bu şahsın kolunun kesilmesine razı değilim'.

Süleyman Aleyhisselam merakla sebebini sordu:

Kanadı kırık kuş:

'Efendim, bu avcının kolunu kesme cezasını verirseniz, bu ceza sadece bu kişiyle münhasır/sınırlı olur daha başka kuşlar yine zarar görebilir' dedi.

Süleyman Aleyhisselam 'nasıl bir ceza verilmesini istersin?' diye sordu.

Kanadı kırık kuş:

'Efendim bu kişinin üzerindeki cübbeyi çıkarttırınız. Biz kuşlar bu kişinin üzerindeki cübbeye aldanarak avlandık ve yaralandık/yaralanıyoruz'.

Hikaye böyle dostlar!

Kanadı kırık kuşun söylediklerinden çok alacağımız dersler var, çok…

Ülkemizde ve dünyada böyle derviş kılıklı avcılar mebzul sayıda var.

Çakma dervişler her devirde vardı, günümüzde de var.

Bunlara dikkat etmek lazım.

Temennimiz bir halk hareketi olduğunu düşündüğümüz İslam Kültür Merkezlerinin sayısının artmasıdır.

Kişinin içi Hakk ile dışı halk ile olmalıdır.

Şayet yolunuz düşerse mutlaka uğrayın bu nezih kuruluşlara.

Veya yolunuzu düşürün ve gidin bir bardak çay için.

Görün nezaketi, nezaheti ve aydınlığı bu kuruluşlarda.

Sosyal yapının kilit taşıdır İslam Kültür Merkezleri.

Hem ruhen tertemiz beslenme vardır bu kuruluşlarda hem de bedenen.

Diyar-ı gurbette kırmızı et meselesini çözmüşler bu nezih topluluk.

Müslümanların helal beslenmeleri için tedbirler almışlar.

Sosyal yapıda dalga dalga huzur ve güven yayan bu kuruluşları Almanya'da yöneticiler tebrik etmezler mi?

Elbette bu ve benzeri kuruluşlar tebrik edilmelidir.

Akl-ı selim olan her kişi sosyal yapıya katma değer kazandıran bu kuruluşları takdir eder, etmelidir.

Yukarıda ifade ettiğimiz şairin mısraıyla yazımızı tamamlayalım:

Erbab-ı kemali çekemez nakıs olanlar,

Rencide olur dîde-i huffaş ziyadan.