Bu iki kavram arasında ki sinsi ve kalleş ilişki, aynen ve olduğu gibi faiz ve kredi kavramlarının birbiri ile ilişkisinin aynısıdır. Kredi derken sizin egonuzu okşayan, banka ve bir kurumda ki kabul edilme, değer verilme...

Bu iki kavram arasında ki sinsi ve kalleş ilişki, aynen ve olduğu gibi faiz ve kredi kavramlarının birbiri ile ilişkisinin aynısıdır. Kredi derken sizin egonuzu okşayan, banka ve bir kurumda ki kabul edilme, değer verilme, saygın bulunma gibi anlamlara gelen kredi, faiz kavramının bütün çirkinliğini, ahlaksızlığını ve haramlılığını bir anda örtüveriyor.

Rekabet kavramı da bencilliğin, egoizmin, kişinin kendisinden başkasına hayat hakkı tanımamışlığının, kazanmak ve yükselmek için her yol ve her hakkın meşru olduğu anlamına gelen ve ona böylesi bir anlam yüklenen rekabet, bencilliğin de bahsini yaptığımız tüm şirretliğini kamufle ediveriyor.

Rekabet nedir diye sorgulayacağınız zaman karşınıza '' aynı işi yapan kimseler ya da kuruluşlar arasında ki daha iyiye ulaşma daha iyi sonuç alma yarışı '' gibi son derece mülayim, insancıl, mantıklı ve yapıcı bir tanımlama çıkıveriyor karşınıza.

Oysa rekabetin fizyolojik, biyolojik ve elbette psikolojik olarak önemli tahrifatları vardır. Kavramı, çalışanların daha iyiye ve daha fazlaya dair motive etmesi üzerinden piyasaya sürenler, geri düşenlerin demotive olmalarını zerre kadar umursamadıkları için, demotive olmuş kişilerin daha sonra ki yaşamlarında ki çöküntülere de zerre kadar değer ve önem atfetmemişlerdir.

Rekabete tutuşturulan kişiler arasında oluşacak kazanma hissi kin, nefret ve binbir türlü ahlaksızlığa da kapı aralayacağı gerçekliği, daha fazla ve daha fazla diyenlerin ilgi alanlarına dahi girmemiştir ve girmeyecektir de. Oysa bu kişilerin aynı ortam da çalışan, aynı atmosferi soluyan, aynı çanağa kaşık sallayan kişiler olduklarını hesaba katarsak, yıkımın boyutlarını da daha gerçekçi şekilde ortaya koymuş olacağız diye düşünüyorum.

Paylaşmak, bölüşmek ve bunlara paralel olarak şefkat, merhamet, saygı, anlayış, birbirinin ayıp, açık ve gediklerini kapatmak gibi erdeme dair hiçbir kavram ve fiilin de bir değer ifade etmediği, hep daha hep daha diyenlerin ilgi ve değer alanlarına da girmemiştir.

Rekabet, sadece ama sadece sonuca odaklı olması dolayısıyla ve bu sonucu elde etmek için her türlü yol ve yöntemi mubah ve meşru görmesinin yanı sıra teşvik eden, daha fazla ve daha iyiyi elde etmek gibi çarpıcı kavramlar üzerinden hareket ederek hem birey ve hem de toplumsal ifsadın önünü açan, etkin kavram ve eylemlerin de başında gelmektedir.

Rakipler (!) rekabet halinde oldukları kişi ve kurumların her hal, tavır, girişim ve davranışlarını mercek altına alır ve onların ilerlemesini durdurmak adına da olmadık ahlak dışı girişimlerde bulunabilir ve bütün bunları da '' daha iyiye ve daha güzele ulaşmak '' gibi bir güdü üzerinden yaparak içsel dünyalarında ki fırtınalara da dinginlik kazandırma çakallığına da azami hassasiyet gösterirler.

Oysa rekabet, gerek kazanan ve gerekse kaybeden her iki taraf üzerinde fiziksel ve psikolojik önemli tahrifatlar yapıyor olmasının da ötesinde ahlaki ve manevi çöküntünün ana aktörü konumundadır. Kendisinden başka kişi ve ya kuruma hayat hakkı tanımayan, o kişi ve kurumu oyunun dışına atmak için elinden gelen herşeyi ortaya koyan kişi ve kurumun ahlak, edep, nezaket, şefkat ve merhamet gibi bir değerle olan ilişkisinin diplerde olacağı tartışma götürmeyecek kadar aşikar bir durumdur.

Kazanmak için her yol, yöntem ve davranış kalıbının normal ve hatta mubah olduğu inancı ile motive edilmiş ( kandırılmış-aldatılmış ) kişiler, başları sıkıştığı an ilk yardım talep edeceklerinin aynı atmosfer içerisinde bulunan ve aynı havayı teneffüs ettikleri kişilerden oluşacağı gerçekliğini akıllarına dahi getiremeyecek şekilde güdülenmiş ve efsunlanmış kişilerdir. Edep ve ahlak içeren bütün kültürel yaptırımları öldüren, kazanmak adına bu değerlerin katlini de olağan gören rekabet, toplumsal yaşam kodlarımızı elimizden almaya acımasız şekilde devam etmektedir.

Gözünü kazanmak, yükselmek ve ilerlemek gibi güdülerden dolayı kör etmiş bencilliğin tetikleyici unsuru olan rekabet, bizatihi devletin izlediği bir politika olması dolayısıyla önüne geçilmesi kolay olmayan bir yıkım projesidir.

Hele bir de rekabetin kalite ve ucuzluk yaratacağı yalanı yok mu !? tek kelimeyle mide bulandırıcı…