İsrail-BAE anlaşmasının bir sonucu olarak, artık sadece devlet düzeyinde değil, aynı zamanda özel sektör ve sivil toplum aktörleri arasında da çok sayıda iş birliği üzerinde anlaşmaya varıldı.

İsrail-BAE anlaşmasının bir sonucu olarak, artık sadece devlet düzeyinde değil, aynı zamanda özel sektör ve sivil toplum aktörleri arasında da çok sayıda iş birliği üzerinde anlaşmaya varıldı. Böylece ilk defa bir 'sıcak barış' fiilen ortaya çıkıyor. İlişkiler zaten İsrail'in Mısır ve Ürdün'le olan ilişkisinin çok ötesine geçmiş durumda. İsrail sadece bir gerçeklik olarak kabul edilmekle kalmıyor, aynı zamanda giderek artan bir şekilde bir ortak ve bölgenin bir parçası olarak kabul ediliyor. Ancak bu, İsrail ile komşuları arasındaki ihtilafların çözümüne yönelik ilerleme ile karıştırılmamalıdır. Körfez Ülkeleri ve ABD ile yapılan anlaşmalar bağlamında İsrail, Mayıs 2020'de açıklanan Batı Şeria'nın bazı bölümlerinin resmi ilhakını gerçekleştirmemeyi taahhüt etti. Bununla birlikte, Abraham Anlaşmaları, Trump planına atıfta bulunur ve böylece İsrail sağının Batı Şeria'nın bazı bölümlerine ve İsrail'in, İsrail ve işgal altındaki Filistin toprakları üzerindeki kalıcı kontrolünü geçersiz kılma iddiasını meşrulaştırır. Bir Filistin devletinden veya çatışma yönetimine yönelik somut adımlardan söz edilmiyor.

Arap 'normalleştiricilerin', İsrail-Filistin çatışmasının veya İsrail'in Suriye ve Lübnan'la olan ikili çatışmalarının çözümüne yönelik çalışması için İsrail üzerinde önemli bir baskı uygulaması da beklenemez. Aksine BAE, örneğin İsrail ile işgal edilmiş veya ilhak edilmiş bölgelerdeki İsrail yerleşimleri arasında ayrım yapmak söz konusu olduğunda, Avrupa pozisyonlarının bile gerisinde kalıyor. Emirlik şirketleri, yerleşim şirketleriyle zaten anlaşmalar imzaladılar. Fas, İsrail'in önlemlerine yönelik eleştirilerini dile getirse de, örneğin, Tapınak Dağı/Haram el-Şerif'teki statükoyla ilgili olan, İsrail işgal ve ilhak politikasına aktif olarak karşı koymak için herhangi bir siyasi sermayeyi kullanma olasılığı düşüktür.

Trump yönetiminin tutumu, İsrail-Fas anlaşması ve Fas'ın Batı Sahra üzerindeki egemenliğinin giderek daha fazla tanınması, Fas'ın Batı Sahra sorunundaki konumunun sertleşmesine ve Fas ile Cezayir arasındaki gerilimin ağırlık kazanmasına neden oldu. Cezayir, İsrail-Fas iş birliğinin (potansiyel) genişlemesi ve Suriye'ye verdiği desteğin bir sonucu olarak bölgede kendisini tehdit altında görüyor. Polisario daha da izole oldu. Bu, doğrudan etkilere ek olarak, özellikle üç faktörün bölgedeki çatışmayı alevlendirmesi muhtemeldir. Birincisi, Trump yönetimi, İsrail ve Fas'a verdiği taahhütlerde etkili olan uluslararası hukuk ilkelerini (her şeyden önce zorla toprak edinme yasağını) baltaladı. İkinci faktör, Tahran'da 'stratejik kuşatma' anlamında artan bir tehdit algısıdır. Bu nedenle, vaat edilen Amerikan silah teslimatlarının, bölgede yeni bir silahlanma yarışını tetikleyeceğinden ve İran'ın devlet dışı (şiddet içeren) aktörler ağını genişleterek, stratejik derinliğini güvence altına almaya çalışacağından korkuluyor. Üçüncüsü, İsrail'in, gizli servisler ve bilgi teknolojisi alanında bölgedeki otoriter devletlerle iş birliği, daha kapsayıcı siyasi sistemleri teşvik etmek yerine, bu devletlerdeki muhalefetin ve sivil toplumun hareket özgürlüğünü daha da sınırlamakla tehdit ediyor.

Arap Devletlerinin Suriye'ye Yakınlaşması

2018'in sonundan bu, yana bazı Arap devletleri Şam ile ilişkilerini kademeli olarak normalleştiriyor. 2011'de Suriye iç savaşının başlangıcında, Arap liderlerin çoğu hala Esad'ın kendi halkına karşı eylemlerini kınadı ve Suriye'yi Arap Birliği'nden dışladı. Bazı Körfez ülkeleri (özellikle Katar ve Suudi Arabistan), Suriye muhalefetini veya isyancıları desteklemişti. Ancak, iç savaş sırasında hiçbir zaman Şam bölgede tamamen izole edilmedi. Mısır, Cezayir, Irak, Ürdün, Lübnan ve Umman, hiçbir zaman Şam'la bağlarını tamamen koparmadı. BAE, Şam'a hem ekonomik hem de diplomatik kanalları açık tuttu ve Esad ailesinin birkaç üyesini barındırdı.

BAE ve Bahreyn, Aralık 2018'de Şam'daki büyükelçiliklerini yeniden açarak, Suriye'nin rehabilitasyonuna başladı. Mart 2019'daki Arap Birliği toplantısı öncesinde Cezayir, Mısır, Irak, Lübnan ve Tunus da dahil olmak üzere, diğer Arap ülkeleri Suriye'nin örgüte geri kabul edilmesini savundular, ancak başarısız oldular. Bu noktada sadece Katar açıkça reddetti. Suudi Arabistan, Suriye'nin iş birliğe geri döndüğünü duyurdu. Bu adımın atılmamasının ana nedeni, ABD ve AB'den gelen baskıydı.

Ekim 2020'de Umman, Şam'a bir büyükelçi gönderdi. Aralık 2020'de Suriye rejiminin üst düzey yetkilileri, Rus askeri üssü Hmeimim'de İsrail güvenlik yetkilileriyle bir araya geldi. Son olarak, Mayıs 2021'in başında, istihbarat şefi General Khaled Humaidan liderliğindeki bir Suudi Arabistan heyeti Şam'ı ziyaret etti. Her iki toplantının da Esad rejiminin bölgesel olarak yeniden canlandırılmasının koşullarını ele aldığı söyleniyor.