İstiklal Harbi’nin ardından kendi istedikleri şekilde dizayn edileceğini garanti altına alarak bize bıraktıkları bu topraklar o günden beri milli olma mücadelesi veriyor.

İstiklal Harbi’nin ardından kendi istedikleri şekilde dizayn edileceğini garanti altına alarak bize bıraktıkları bu topraklar o günden beri milli olma mücadelesi veriyor.

Dizayn edilen siyasi, toplumsal ve ekonomik sistem sayesinde her zaman küresel güçlerin çıkarlarına hizmet edeceğini düşündükleri bu ülkenin, bu küresel prangayı kırmak için kısacık tarihinde verdiği mücadeleler hep bir şekilde akamete uğratılabilmiş ve sistem yeniden kurulabilmişti. Çeşitli askeri darbeler, ekonomik kuşatmalar, toplumsal yapıyı yozlaştırmaya yönelik çalışmalar, siyasi truva atları, nüfus planlamaları, tarihi köklerinden koparma çabaları nihai olarak başarısız olmuş ve bu ülkenin öze dönüş rotası değiştirilememiştir.

Her vurulan darbeden sonra bir öncekinden daha güçlü bir şekilde ayağa kalkan bir toplum buluyorlar karşılarında. Hem toplumdaki farkındalık artıyor hem de farkındalığı artan toplumun içinden daha güçlü ve daha milli liderler çıkıyor.

Bu durum karşısında darbe vurma kabiliyetini ve çeşitliliğini arttıran düşman giderek daha acımasız ve sinsi bir şekilde saldırmaya başladı. 15 Temmuz girişimi bunun en bariz göstergesidir. Ve bundan sonraki olası girişimlerde neler olabileceğini göstermesi açısından ibretliktir.

Bu girişimi atlatmış olsak da şüphesiz büyük yaralar aldık. Devletin ve toplumun her yerine sinsice sızılmış olması, sokulan virüsün kendini gizleme kabiliyeti ve zarar verici özelliğinin yüksek olması nedeniyle ülkeye büyük bir zafiyet yaşatıldığını inkâr edemeyiz.

Siyasi partiler, bürokrasi, yargı, asker, polis, eğitim camiası, ekonomi yönetimi, denetleme kuruluşları, diyanet vs. daha sayamayacağımız kadar çok alanda kanser etkisi yapan FETÖ ve benzeri yapılar neredeyse bünyeyi öldüreceklerdi.

Farkına varıldıktan sonra yan etkileri azaltılarak temizlenmeye çalışılırken, ani gelen bir darbe girişiminden sonra ülke adeta ameliyata alınmak zorunda kalındı. Bu kadar yaygın olan bir kanserin ameliyatının da elbette ki birçok yan etkisi oluyor ve olacaktır da. Kesilip atılan kanserleri dokuların yenilenmesi uzun zaman alacağından bu zaman zarfında oldukça dikkatli ve tetikte olunmasında fayda var.

Neredeyse bir ülkenin bütün kurumlarını baştan sona yenilemek zorunda kalıyoruz. Bu çok zahmetli ve eski yanlışlara düşülmemesi için de azami dikkat gerektiren bir iş. Üstelik bunu dozu giderek artan küresel şer odaklarının baskıları altında yapmamız gerekiyor.

***

İçeride PKK, güney sınırımızda PYD, dışarıda piyon ülkelerin sürekli kurmaya çalıştıkları baskılar, girdiğimiz sürecin oldukça zorlu geçeceğini gösteriyor bize. Bu yüzden toplumsal mutabakatın Vatan savunması ekseninde kurulması ve vatanseverlerin tek amaç uğrunda toplanabilmesi hayati önem taşıyor. Dikkatimizi dağıtacak tartışma ve çekişmelerden uzak durmak zorunda olduğumuz bir dönemdeyiz.

PKK ile süren mücadele devam ederken, PYD’nin güneyimizde bir devlet oluşumuna asla izin verilmemelidir. Son günlerde PKK saldırılarının artması FETÖ’cü darbe girişiminin başarısızlığına verilen tepkiyle olduğu kadar, PYD’nin güney sınırımızda ilerleyişinden dikkatleri kaçırma çabasıyla da ilgili olduğunu düşünüyorum. Eğer güneyde PYD oluşumu tamamlanır ve bu bölge Esed sonrası Suriye’sinde herhangi bir PYD otoritesi olarak tanınırsa, inanın uğraştığımız PKK belası bile karşılaşacağımız sorunlar karşısında hafif kalır.

Küresel güç merkezi tek bir ata oynamaz, şansını tek bir örgüte bağlamaz. Ama hepsine de aynı anda oynamaz. FETÖ, PKK ve PYD aynı kuklacının kuklalarıdır. Bu sefer hepsini birden sahaya sürdüklerine göre Türkiye’nin artık kontrol edemedikleri bir ülke olduğuna karar vermişler demektir. Avrupa’dan yükselen ve dozu gittikçe artan haksız eleştiriler ve Türkiye’ye yakın durma niyetindeki liderlerin sindirilmiş olmaları da başka bir göstergedir. Bunu tek bir anlamı vardır. Yakında içinde Türkiye’nin de olduğu bir savaş planlıyorlar.

Bu küresel kuşatmaya karşı yeni ittifaklar aramak bu arada da bazı bölgesel güçleri kontrol altında tutmak zorundayız. Rusya ile aranın düzeltilmesi bunun ilk adımı oldu. Geçen gün Suriye’deki rejim güçlerinin, iç savaşın başladığı günden bu yana ilk kez PYD mevzilerini vurması bu ittifakın ilk meyvesi olabilir. Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’ni kontrol altında tutmak hatta bizimle ittifaka zorlamak da yapılması gereken en önemli işlerden biri. Bunu yaparken de Suriye’deki rejim muhaliflerini daha ciddi bir şekilde desteklemenin yolları bulunmalı. Çünkü savaşa girmeden sahada olabilmemiz ve yapılmaya çalışılan kuşatmayı dağıtabilmemiz buna bağlı. Bu kuşatma kırılamazsa hem Suriye’deki Müslümanlar hem de Türkiye büyük bir çıkmaza girecektir.

Görüldüğü gibi yapılması gereken işler çok, zaman dar ve içimize soktukları virüs nedeniyle bünyemiz zafiyet içerisinde. Ama onların tuzakları varsa Allah Teala da tuzak bozanların en hayırlısıdır. Bize düşen rehavete kapılmadan çalışmak ve bir olmaktır.