Tren yolu maceramız ve Hicaz demiryolu sabotajı

Ülkemizin iki yüzyıllık bir demir yolu macerası bulunmaktadır. Osmanlı Padişahları bilinenin aksine teknolojiyi yakından takip etmişlerdir. Demiryollarının ekonomik, stratejik ve askeri öneminin farkına varmışlardı. İlk yapılan demiryolu Sultan Abdülmecid zamanında 1856 yılında İzmir-Aydın demiryoludur. İngilizler tarafından yapılmıştır. 1871 yılında da Haydarpaşa-İzmit demiryolu yapıldı.

Konumuzla alakalı olan demiryolu Hicaz demiryoludur. Sultan ll. Abdülhamid, tüm Müslümanların hicaza ve hac’a rahatça gidebilmeleri için İstanbul-Medine demiryolu inşaatının startını verir. Proje İslam dünyasında büyük bir heyecan uyandırdı. Dünya Müslümanların bağışlarıyla (Hatta Amerikadaki Müslümanlar bile bağışta bulunurlar) Almanlar tarafından 8 yıl gibi kısa bir sürede 1908 yılında İstanbul-Medine demiryolu tamamlandı.

Fakat bu proje İngiliz ve Fransızların büyük tepkisini çeker. Almanların bu sayede bölgede nüfuz kazanmasını istemedikleri gibi, proje sayesinde İstanbul ile Arap dünyası yakınlaşmış olacaktır. Hilafetin etkisi Hicaza kadar ulaşacaktır. Belki bu demiryolu ağı Yemen'e bile ulaşacaktır. Bu durum İngilizlerin bölgedeki sömürgecilik hayallerini yıkabilir. Çünkü demiryolu sadece insan taşımayacak savaş zamanında asker ve malzeme de sevk edecektir. Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devletinin bölgedeki askeri sevkiyatında bu demiryolları önemli bir görev ifa etmişlerdir.

İngilizler, satın aldıkları Arap uşakları vasıtasıyla, özellikle Mekke Emiri Şerif Hüseyin'in adamları aracılığıyla trenlere saldırılar tertiplediler. Demiryollarının hicaz kısmını kullanılamaz hale getirdiler. Tüm ümmetin para ve katkılarıyla yapılan bu hizmet, çöl bedevilerinin İngiliz fitnesi sonucu yok edilmesi sağlanmış olundu.

Bölgede çıkartılan Arap isyanında İngilizlerin asıl hedefinin bu demiryolunu imha olduğunu Lawrens anılarında şöyle anlatır. "Bizim hedefimiz, düşman kuvveti değil, düşman kuvvetini besleyen raylar ve lokomotiflerdi. Vasıtamız da savaşmak değil, dinamitti. Bir köprünün az veya çok uzunlukta bir demiryolu parçasının, bir lokomotifin tahribi birçok Türk askerinin öldürülmesinden daha faydalıydı. Esasen eldeki imkânlar da düşman kuvvetini imha etmeye elverişli değildi. Bedeviler, tahkim edilmiş kuvvetli mevzilere saldırmazlardı Zayiata da katlanamazlar, ölmek istemezlerdi. Onlar karakterleri bakımından canlarını pek severler. Böyle insanlarla hiçbir yerde saldırarak muharebe edilmez… Biz, bizim için taarruz etmek kolay olan demiryoluna saldıracaktık.” Sözleriyle anlatmıştı." İşte bu saldırılar sonucu demiryolunun hicaz kısmı yok edildi.

Savaşı kaybetmemize rağmen bölgede hala demiryolu inşaatı yapılmadı. Medine'deki tren yolu istasyonunu ziyarete gittiğimizde harabe ve terk edilmiş halde gördük. Hala Osmanlının gönderdiği lokomotifler duruyordu. Halbuki bu proje ümmetin projesiydi. Başarılı olsaydı ümmetin birliği sağlanacaktı.

Suriye ile ilişkilerimizin güzel olduğu dönemlerde hicaz demiryolunun tekrar hayata geçirilmesi kararlaştırıldı. Fakat maalesef bu ilişkiler de birilerini rahatsız ettiğinden sabote edildi. Çünkü demiryollarının gelişmesi karayolu ve havayolunun etkisini azaltacaktı. Bu yolların bütün alt yapılarında dışa bağlıyız. Bu bağımlılık azalacak, hatta ülkemizin petrol tüketimi bile azalacak bu durum da cari açığımızda ciddi azalma olacaktı. Bu nedenle demiryollarını değil de hep kara ve hava yolları teşvik edilmiş, maalesef hala demiryolları istenen seviyeye ulaştırılamamıştır.

Bugün İstanbul’dan yola çıkacak hızlı bir trenin Mekke-Medine’ye kadar ulaşamaması, Müslümanların ne kadar aciz ve bölünmüş olduğunu göstermektedir. Geçmişten ders alıp bu konuya tekrar ağırlık vermek gerekmektedir.