Ata İttifakı ve Sinan Oğan Sinan Oğan’ın başarısı aslında onun şahsıyla alakalı bir başarı olmayıp, onun yerine herhangi birisi bile konulsa alacağı oy bu olacaktı çünkü bu oylar her iki tarafa tepki olup prote oylardı. Bu nedenle Oğan’la ayrıca bir pazarlık içine girilmesinin anlamı yoktur.

Ata İttifakı ve Sinan Oğan

Sinan Oğan'ın başarısı aslında onun şahsıyla alakalı bir başarı olmayıp, onun yerine herhangi birisi bile konulsa alacağı oy bu olacaktı çünkü bu oylar her iki tarafa tepki olup protez oylardı. Bu nedenle Oğan'la ayrıca bir pazarlık içine girilmesinin anlamı yoktur. Çünkü ona oy verenlerin, onunla bir bağı ve teşkilat bütünleşmesi yoktur. Onun işaret etmesi ile de hareket etmez, yine bildiklerini okurlar. Bu oy veren kitlenin yarısı Muharrem İnce'ye gidecek oylardan gelmiştir.

Sinan Oğan, Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında fazla bilinmiyordu. Daha çok genç, milliyetçi ve kültürlü bir insan olarak pazarlanmıştı. Fakat artık onunla ilgili birçok bilgi kamuoyuna döküldü ve o eski gizemi kayboldu. Her seçimde bunun gibi ismi bilinmeyen bir iki kişi parlar ve daha sonra unutulur. Oğan'da onlardan birisi olacaktır. Hele seçim gecesinde herkese pazarlığa açık olduğunu söylemesi onunla ilgili beklentileri yok etti. Çünkü kendisini tercih eden milliyetçi kitle, onun PKK destekli Millet ittifakına göz kırptığını gördüler. Bu da ilkeli bir duruş değil, ne koparırsam kardır çıkarcılığına sahip olduğunu göstermiştir. Buna rağmen onun başarısının arkasındaki nedenlere de birkaç maddede de değinelim.

- Erdoğan'a tepkili olup, Kılıçdaroğlu'na da güvenmeyen kitle.

- Sinan Oğan'ın bilinmezliği ve gizemi

- Milliyetçi bir söyleme sahip olması

- Göçmen karşıtlığı… İşin ilginç yanı kendisi de Kafkas kökeni ve kökeni ile ilgili inanılmaz iddialar dolaşmaktadır. Nedense göçmen karşıtı olanların hepsinin de kökeni göçmen olması ayrı bir ironi

- Muharrem İnce'nin çekilmesi üzerine ona gidecek oyların Oğan'a gitmesi

- Kılıçdaroğlu'na tepki gösteren ve Erdoğan'a da eli varmayan milliyetçilerin özellikle iyi partililerin ona yönelmesi

- Genç olmasının genç oylarını çekmesi

- Kızların onun yakışıklığına vurulması

- Medyada onun bilgi ve donanımın diğer Cumhurbaşkanlarına kıyaslayıp öne çıkarılması… Halbuki bu işler çok dil bilmekle olmuyor…

Yani Sinan Oğan'a giden oylar sadece geçici ve ödünç oylar olup, onunla birlikte hareket edecek oylar değildir. Bu nedenle Ak partinin onunla pazarlık yapmasına gerek olmadığı gibi, onun getireceği kadar götüreceği oylar da olacaktır. Ayrıca MHP ile yollarını ayıran bir Milletvekili olarak Bahçeli'nin de pek sıcak bakmayacağı düşünmekteyim.

Sinan Oğan'ın bundan sonra Türk siyasetinde kalıcı olup olmayacağı da göstereceği performansa ve arkasında güçlere bağlıdır. Zafer Partisi destekli olan Oğan'ın bu partinin başına geçme olasılığı güçlü olup Ümit Özdağ'ın kendi rakibini oluşturduğu anlaşılmaktadır. Pazarlıklarda gerekli başarı sağlanmasa bundan sonraki süreç Zafer Partisi içinde Özdağ ve Oğan kapışması yaşanabilir.

Parlamento Seçimleri

CHP

Chp başkanı aynı zamanda Milet İttifakı'nın başkanı olduğundan Chp'nin durumuna yönelik eleştiriler aynı zamanda millet ittifakındaki eleştirilerdir. Chp bu seçimin bir kaybedenidir bence. Bunun nedeni liderini Cumhurbaşkanlığına taşıyamamasıdır. Her ne kadar önceki seçime göre oy oranını 3 puan artırıp 22 milletvekili fazla almış olsa da bu vekillerin 39 kişisinin ittifaktan dolayı verilen vekiller olduğu göz önüne alınırsa düşmüş oldu. Ayrıca, kendi listesindeki 40 civarındaki milletvekili de ittifakın sağ ortaklarına ait olduğundan sağ kökenli milletvekillerini meclise taşıyarak mecliste sağ çoğunluğun oluşmasını da sağlamış oldu. Fakat buna rağmen oy puanını artırmasının ittifakın etkisi olduğunu düşünmemiz daha rasyonel olur. Buradaki yanlış, oy oranlarına göre fazla milletvekili vererek hesap hatası yapması yani Kılıçdaroğlu'nun iyi bir pazarlıkçı olmadığını göstermiştir. Buna rağmen Kılıçdaroğlu'nun amacının Cumhurbaşkanlığını kazanmak ve bu uğurda her türlü tavize yakın olması etken olmuştur.

Şimdi CHP niye durumuna biraz ona değinmek istiyorum. Her ne kadar CHP seçmeni ve kitlesi benim çok iyi bildiğim bir kitle olmasa de en azından bizim cenahtan olay nasıl görülüyor anlaşılması açısından önemsiyorum.

- Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanlığına şartlanması ve Cumhurbaşkanlığını kazanmak için bütün tuşlara aynı anda basması

- Kılıçdaroğlu ve ekibinin dini söylemleri, ramazanı, orucu, seyyitliği ve Aleviliği dibine kadar istismar etmeleri

- İmamoğlu'nun İstanbul halkı ile ilgilenmemesi ve varsa yoksa Cumhurbaşkanlığı mücadelesi yapması da ayrı bir tepki nedeni olmuştur. Belki CHP'liler İmamoğlu'nun halkta bir karşılığı olduğunu düşünmektedirler fakat bu yanlış bir izlenim.

- CHP, ak parti karşısında başarılı olmak istiyorsa Belediyelerde verimli olmaya ve gerçekten destan yazmaya odaklanmaları gerekirdi. Mazeret ileri sürerek başarılı olamazlar. İstanbul, Ankara, İzmir ve Adana gibi büyük belediyeler ellerindeyken büyük bir oy patlaması yapmamaları başarısızlıktır. Unutulmamalıdır ki Türkiye'de iktidara giden yol belediyelerden geçer. Halk önce Belediyeleri verir, burada göz doldururlarsa iktidara taşırlar.

- Kılıçdaroğlu'nun mitinglerde ve televizyon söyleşilerindeki performansının zayıf olması

- Cumhurbaşkanlığı'nı neden kaybettiğinin sebepleri aynı zamanda CHP için de bir geçerlidir.

- Chp Tabanının dışardan monte edilen adaylara mesafeli olması.

- Kemalist ve marjinal sol oyların diğer küçük partilere kayması

- Fetö ile çok içli dışlı bir görüntü çizilmesi

- Seccade olayı da mütedeyyin halkta tepkiye yol açtı.

- PKK ve kandil desteği de kapalı kapılar arkasında nelerin konuşulduğu endişesi yarattı.

AK Parti

Ak parti önceki döneme göre oylarını (%42,56'dan %35.58'e) düşürmesi bir başarısızlık olarak görülse de 21 yıllık iktidardan sonra yine en büyük parti olarak yerini koruması bir başarı olarak görülmelidir. Buna rağmen yine de başarısızlığın nedenlerini irdelememiz önemlidir. Çünkü bu partinin başkanı aynı zamanda Cumhurbaşkanı adayı ve bu başarısızlık nedenleri Cumhurbaşkanı seçimini de etkileyecektir. Buna rağmen Erdoğan'ın oylarının partisinden çok olması da ayrıca üzerinde düşünülmeli… Gerçi Kılıçdaroğlu'nun durumu da böyle… Bu da ittifakların her şeye rağmen işe yaradığını göstermektedir.

- Ak Parti'nin müşahitlerinin yeterli olmaması, Ankara'da bile bu konuda yeterli elemanın olmaması. Yaşlılarla emeklilerle işi sürdürmeye çalışması. Halbuki karşı taraf genç dinamik ve militan kadro ile sandık görevlileri oluşturdukları gibi her oy için can siperine bir şekilde savaşmaktadır. Hatta doğu ve güneydoğuda HDP'li bazı kişilerin Ak parti müşahidi olarak sandıklarda görev aldıkları duyumu bile geldi.

- Özlem Zengin, Aile bakanı ve Kademcilerin tutumları

- Hapisteki 18 yaşı altı evlilerin bulunması. Nasıl bir ülke ki zina serbest evlenmek yasak…

- Taşeronlara kadro vaadi verilmesine rağmen bu vaadin gerçekleşmemesi..

- Ücretli öğretmenlik gibi eşitsiz ve adaletsiz uygulamalar.

- Kürtlerin küstürülmesi

- Devleti Devlet Bahçeli'nin yönetiyor görüntüsü… Hatta sorunları için Ak partiye gelenlere bizzat ak parti teşkilatının çözüm için adres olarak MHP'yi vermesi…

- Ak Partinin halkın sorunlarına çözüm bulmak yerine il ve ilçe yöneticilerine önem vermesi…

- Ak Partinin kapısının gerçekte halka kapalı olması…

- Ak Partili milletvekillerinin sorun çözme becerisinin olmaması ve sorunlara çaresizlik içerisinde Cumhurbaşkanın talimatının gelmesi gerektiğini söylemeleri

- Ak partili bakanların bakan yerine genel müdür seviyesine inmeleri ve her sözlerinden birisinin 'Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle ' diye başlamaları ve kendi irade ve insiyatiflerinin olmadığı görüntüsü çizmeleri…

- Cumhurbaşkanına bir şekilde ulaşanın sorununun çözüldüğü ulaşamayanların gidecek bir mercilerinin kalmaması

- Cimer'in artık sorun çözme yerinin olmaktan çıkıp sadece bürokratik kadro arasında bir yazışmaya dönüşmesi. Örneğin şikayetçi olduğunuz kurumla ilgili yazınızı şikayetçi olduğunuz kuruma gönderilmesi ve cevabın onlarca verilip bu cevabın size gönderilmesi… Bu sorun çözme tekniği değil, topu taca atma yoludur… Vatandaşla dalga geçmektir.. Halbuki CİMER için ayrı bir birim oluşturulup sorunları vatandaş adına bu birimin takip etmesi gerekirdi.

- Başörtüsü konusunun yasal olarak kesin bir şekilde çözülmemesi ve Chp'nin bunu kullanması üzerine sorunu hatırlamaları…

- Gençlerde oluşan ümitsizlik ve işsizlik

- Ülkede istihdam ve üretimin olmaması

- Tarım ve gıda alanındaki plansızlık ve ziraat politikasının olmaması, bir çok arazinin reel bir politikayla işlenmemesi

- Göçmen sorunları

- Zorunlu eğitim saçmalığı… 12 yıllık kesintisiz eğitimin gerçekte kimseye faydası olmaması… Fakat bu nedenle gençlerin sanayiye ve meslek edinmeye yönelmemeleri. Bu durumda okumuş ama işsiz bir kitlenin meydana gelmesi..

- Kadın ve aile politikalarının Ailelerin parçalanması ve dağılmasına neden olunması.

- Aile bakanlığının aile bakanı yerine kadın bakanı olması ve erkek düşmanlığı üzerine konumlanmaları…

- Ülkedeki yavaş işleyen adalet sistemi ve toplumun tüm kesimlerin adalet sisteminden şikayetçi olmaları..

- Rüşvet ve yolsuzluğun artık alenileşmesi…

- Rüşvet yolsuzluk ve torpilsiz hiçbir işin dönmemesi

- Deprem ve Pandeminin yarattığı travma

- Ak parti teşkilatlarının ve hatta genel merkezin ulaşılamaz olması. Halka tepeden bakmaları… Halkın sorunlarını iletecek bir araca ulaşmamaları. Ak Parti'nin başkanının Cumhurbaşkanı olmasından dolayı Parti'de bir dağınıklığın olması, Başkan yardımcıların tam sahiplenmemeleri ve halka kapalı olmaları… Sorun çözen bir adres olmaktan çıkıp çaresizliğin sesi olması… Kendilerine iletilen her sorunu ya ilgili kuruma, ya bakanlara attıkları gibi, bizim elimizden bir şey gelmez, ancak Erdoğan bunu çözer, ona ulaşın deyip 'çevir kazı yanmasın' misali insanları eli boş ve öfkeli göndermeleri. Ak Partinin çözemediği sorunları MHP ve hatta BBP'nin çözmesi, insanların Ak Parti kapısında yığılmak yerine bu partilerin kapısında yığılmaları ve oradaki yöneticilerin gerçekten de halkla ilgilenip sorunları için gayret göstermeleri

- Bakanlara, Bakan yardımcısı uygulaması fikir olarak güzel olmasına rağmen bürokrasinin daha da hantallaşmasına yol açtı. Bakan yardımcılarının kendi içlerinde rekabete girip diğer bakan yardımcılarını kendi işlerinden uzak tutmaları, sen ben kavgası ve hatta bakan yardımcılarının kendilerini birer bakan gibi görüp Bakanla rekabete girmelerine yol açtı. Öyle bir sonuca ulaştı ki bakanlıkta birbirlerine küs bakan yardımcıları ve hepsiyle küs Bakanın kendisi profili oluştu. Bakan yardımcıları da kurumda bakan olarak hitap edilmekte ve hepsi de kendilerini potansiyel bir bakan gibi görüp Bakan'ın ekibi olmak ve ona yardımcı olup onu güçlendirmek yerine, Bakan'ın yerine nasıl geçebilirim arayışına girip işleri yavaşlatmaktadır. Cumhurbaşkanının, değiştirdiği Bakanların yerine yardımcısını ataması da onlarda bu durumu kuvvetlendirdi. Belki istenen rekabet oluşturmaktı ama bu durum ekip çalışmasını yok edip devleti çalışamaz hale getirdi. Bakanlar da Cumhurbaşkanının ağzına bakan bir aciz kişiye dönüştürmüş oldu. Bu sorunu çözmenin en keskin yolu, Bakan yardımcılarının Bakan'ın ekibi olarak atanmaları ve Bakan görevden alındığında ekibinin de gitmesi şeklinde olmalıdır. Kesinlikle görevden alınan, istifa eden bakanın yerine yardımcısı atanmamalıdır. Çok başlılık ancak böyle çözülebilir.

- Sorun çözmede Ak parti sınıfta kaldı. Bürokrasiyi azaltma iddiasıyla gelip her şeyi tek adama bağladı. Bu durum yetki paylaşımını ortadan kaldırdığı gibi işleri tıkadı. Öyle bir duruma düştü ki hangi meseleyi ileri sürseniz bakanın kendisi dahi bunu ancak Cumhurbaşkanı çözer ona iletin demeye başladı.

- Peki halk veya sorunu olan Cumhurbaşkanına nasıl ulaşacak… Bunun için de güya CİMER kuruldu. Halk buraya şikayet ve taleplerini iletecekti. Ama CİMER, bir süre sonra şikayet ve talepleri ilgili kuruma aktaran ve oradan da sorun çözen değil de suya sabuna dokunmayan cevapların geldiği kuruma dönüştü…

- Halkın bir an önce Cumhurbaşkanına ulaşacak bir mekanizması kurulmalı… Ama en doğrusu, Cumhurbaşkanının kendi atadığı kadrolara güvenip yetkiyi paylaşması ve sorunların ademi merkeziyet ekseninde hemen çözülmesinin sağlanması…

- Külliyede kurulan üst kurulların ne yaptığı belli değildir. Buralar bir nevi adam kayırma makamlarına dönüşmüştür. Buraları gerçekten işlevsel hale getirilmeli… Fakat bu kurulların şöyle bir sıkıntısı bulunmaktadır. Kurullar, ilgili bakanlıklarla çatışma içine girmektedirler. Onlar, kendilerini bakanlardan üstün görmekte ve onları bir nevi genel müdürleri pozisyonuna çekmeye çalışmaktadırlar. Çünkü onlar Külliyede çalışmaktadırlar. Bu durum iki icracı kurumun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Birisi gerçek ve resmi icra kurumu, diğeri fiili ama cumhurbaşkanına yakın olduğu için daha etkin bir kurum. Sorumluluk bakanlarda iken bir nevi yönetim bu kurullarda olmaktadır. Çünkü Cumhurbaşkanına yakın olduklarında kendileri ile çatışan bakanın ayağını kaydırabilme potansiyeline sahip olmaktadır. Bu da devlet çarklarının kilitlenmesine neden olmaktadır.

- Cumhurbaşkanı Baş Danışmanlığı sistemi de laçkalaşmıştır. Buradaki danışmanlar ne iş yapar bilinmediği gibi her baş danışman kendisini bir cumhurbaşkanı gibi görmekte, halk ile kendileri arasında duvarlar örmektedir. Bu baş danışmanların yetkileri ve görevleri netleşmeli, kapıları halka açık olmalı, gerekirse Külliyenin dışında konumlandırılmalıdır ki bu danışmanlar külliye ile halk arasında köprü olmalıdır. Yoksa bu haliyle onore edilmek istenen kişilerin bulunduğu torpilli makamlara dönüşmektedir ki bu hiç de iyi bir görüntü değildir.

- Başkanlık sisteminin eksik ve açıkları bulunmaktadır. Bu sistemde yetki paylaşımı iyi yapılmalı, tek adam görüntüsünden kurtulmalı, halka açık halkı dinleyen ve şeffaf bir yönetime kavuşmalıdır.

- Güçlü çürümüşlük algısı (rüşvetsiz, siyasi referanssız iş yapmanın imkansıza yakın olması)

- Adalet vb. çürümüşten de öte algı... Adam yaralamak serbest, 100 suç işleyen.. 101.de suç işlerken yakalandığında kameralara el sallayıp 87 milyonla ve mümtaz yöneticilerle dalga geçmesi....

- Caddelerde drift yapan, evin çöp tenekelerini bile çalan hırsız ve arsızlarla hiç uğraşmayan bir ülke yönetimi.... Hırsız ve suçluların cezalandırılması, vatandaşların üçkağıtçı ve dolandırıcıların elinde sömürülmesi bu konuda vatandaşlara yardımcı olunmaması. Gücü olanın avukat tutarak hakkını aramasına rağmen devletin kolluk kuvvetlerin vatandaşı koruyup yanında durmaması…

-Tüketici hakkının zayıf olması... Marketlerin ve çeşitli markaların en ufak bir ekonomik çalkantıda fiyatları fahiş bir şekilde artırması ve bir denetimin olmaması. Deprem gibi bir afet bile fırsatçılığı dönüşüp kiraların üçe dörde katlanması… Maaşların ancak kiraya yetmesi ve kiraların asgari ücretin üzerinde seyretmesi. Halk hızla fakirleşirken Holdinglerin karlarını 3'e 5'e katlamaları....Özel okulların bile devleti çok da şeyimdeydi diyerek %65 zam üst sınırını takmamaları vb...