EVERİM kendisini. Bu bir fazilet değildir zira onu sevmeyen yoktur. O, böyle söylemese bile kendisini aşanlardandır. Bu ise durmamaktır. “Durmayı devrilmenin bir öncesi” olarak bilmektir.

SEVERİM kendisini.

Bu bir fazilet değildir zira onu sevmeyen yoktur.

O, böyle söylemese bile kendisini aşanlardandır.

Bu ise durmamaktır.

'Durmayı devrilmenin bir öncesi' olarak bilmektir.

Madem Cenab-ı Hakk her an bir şanda, bir oluştadır. Kula yakışanı da budur.

Gayretsizlik ölümdür.

Hareket ise dirilik.

O vakit kendini aşmak ve kendinden yeni ürünler ortaya çıkarmak gerektir.

Beklenen budur.

BUNCA öğrencisi olması biraz da bundandır.

Yorulmayı kendisine yasak etmiş insanlar sadece şahısları için yaşamazlar.

Onların kalbi toplum duyarlılığı üzerine atar.

Sadece şimdiki nesli değil geleceğin evlatlarını da hesaba katarlar.

Buna göre yazar, çizerler...

MEŞREP farkı gözetmez.

Bana yakın-uzak anlayışından beridir.

Mühim olan sanata olan saygısı ve gayretidir kişinin.

Osman Suroğlu yıkılışımızın, tahribe uğrayışımızın sanat alanında olduğunun farkındadır.

Ve işte tam bu sebeple sanat alanını tahkim etmek gerekmektedir.

Yapılan da budur.

UZUN yıllar birlikte çalışma bahtına eriştiğim için mutluyum.

Şükürle doluyum.

Güzel yıllarımızdı.

Osman Suroğlu Zafer Dergisi'nin merkezi olan Sakarya'da yaşıyor.

Derginin on beş yıl idari müdürlüğünü yaptı.

Ben ise İstanbul şubesinde görevliydim.

Haftalık olarak Cağaloğlu'na gelirdi.

Ziyaretlerimiz olurdu.

Matbaaya, mücellide, kağıtçıya…

Düzenli bir insan Osman Suroğlu…

Tertipli.

Her şey yerli yerinde.

Renk, renk kalemleri vardı.

Bunlara çok özen gösterirdi.

Hangisini nerede kullanacağı belliydi. Buna göre seçer, kalemini kullanır tekrar aynı özenle yerleştirirdi.

Dağınık bir insan olarak bu tertipli oluşa hayranlık duyardım.

Planlı bir insan.

Ne zaman nereye gideceği, ne vakit döneceği bellidir.

Boş vakti olmayanlardan…

Kim bilir belki de başarısında bunun da payı vardır.

YİĞİTTİR.

Gürbüzdür.

Heybetli bir görünüşü vardır ama tevazu ile harmanlanmıştır.

Lafı dolandırmayı sevmez.

Beceremez.

Daha da önemlisi buna tenezzül etmez.

Hakikati tüm açıklığı ile ifade eder.

Az konuşur.

Öz konuşur.

Özünden konuşur zira.

Süslemeye ihtiyaç duymaz. Uzun girizgahlar yapıp sonunda güç bela meramına gelenlerden değildir.

'Kardeş' diye başlar ve tüm sadeliği ile meseleyi en kısa biçimiyle ortaya koyup çekilir.

Kimseyle tartıştığını görmedim.

Küs olduğu birileri var mı, bilmiyorum.

Tahmin de etmiyorum.

Osman Suroğlu kendisine küsülemeyecek nadir insanlardan biridir.

ÇİZGİLERİNDE de bu sadelik öne çıkar.

Zirveyi böyle yakalar.

Odak bellidir.

Yormaz.

Hedefe en kısa yoldan götürmeyi bilir.

SANATÇILAR elbette farklı yorumlar getirebilirler.

Benim ise tek bir tanımım var.

Suroğlu Osman'ın çizgisi merhamet içerir.

Merhameti çizer.

Daima.

Kötülüğe değil iyiliğe istikametlidir.

Çirkini işaret etmeden iyilik elbiseleri giydirir.

Durumun farkındadır.

Dünyayı bilir.

Gözünü yumanlardan değildir.

Okumayı sever.

Sanal bir dünya oluşturmaz elbette kötülüğün yok sayıldığı ama olumsuzluğu minik bir çizgiyle gösterse de hedefinde şefkatle taşımak vardır.

Ve bunu başarır.

Onun çizgilerine bir de bu gözle bakın.

Merhametin kanatlarında büyük bir huzurla uçtuğunuzu net bir şekilde hissedeceksiniz.

KARİKATÜRE ilginiz olmasa bile onun çizgilerinin sesini duyarsınız.

Çizginin sesi olur mu demeyin, vardır.

İşitilir.

İşittirir zira.

DALGIN yürüyüşleri olduğunu söylerler ona Adapazarı sokaklarında rastlayanlar.

Ama bu bizleri ayıltmak içindir.

Sıradanlık ve ülfet perdemizi yırtmak için düşünen bir beynin, hisseden bir kalbin her an varlığına işarettir bu yürüyüşler.

Yürümeyen nasıl yürütsün başkalarını.

MÜHENDİSTİR.

Mesleğini icra etti mi, bilmiyorum.

Hiç duymadım.

Ama insan duygu ve düşüncelerinin mühendisi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Zira bu çizgiler başka türlü nasıl zuhura gelebilirdi ki?

BABASINI tanıdım.

Baki amca.

O da yiğit. Heybetli.

'Ön teker nereden giderse arka teker onu takip eder' derler ki, doğrudur.

Baki amca Osman ağabeyin önden gidenidir.

Takip ettiğidir.

Rahmet dualarım hep yanındadır.

ELAZIĞLI olarak bilirdim.

Tunceli Pertek 1955 doğumluymuş. Adını Osman Güral koymuşlar.

Sur Uşağı Aşiretinden…

Şartlar değişince köyler satılmış.

Bu sebeple rızık temini Elazığ'da gerçekleşmiş. Aklımda bu haliyle kalmış.

BİZ tanıyanları kendisinden razıyız.

Hakk da ebeden razı olsun.

Bana geçen aylarda bir sürprizi oldu.

'Karikatür sevdiğini gördüm' diyerek aşağıdaki harika çalışmasını gönderdi.

Arkamda bir çay bardağı var, çayı sevdiğime işaret ediyor.

Bardağın içindeki notalar türkülere vurgu yapıyor.

Bu çizgiye baktığımda Osman Suroğlu'na biraz da olsa benziyor muyum diye düşündüm.

Umarım öyledir.

Ya Selam!