LEGAL OLAN İLLEGAL

Başlığa bakıp saçma bulanlarınız olabileceği gibi, bambaşka tanımlamalar yapabilme olasılığınıza yer vermekle kalmayıp, birçoğunu anlamakla beraber olumlama da yapabilirim. Zira bir kurumun hem legal olması ve hem de illegal fiiliyatlar içerisinde olması mümkün değildir.

Legalizenin olduğu yerde illegalize olamaz. Birinin varlığı yekdiğerini alansız, etkisiz ve işlevsiz kılacaktır ve kılmalıdır da.

HDP’nin bir parti olması, kurumsal olarak mecliste olması, vekillerinin olması, kendisini, yaptığı bütün yaşa dışılıklarına rağmen legal kılar mı!? gibi bir soru can yakıcı şekilde orta yerde durmaktadır. Zira yukarıda da belirttiğimiz gibi bir kurumun illegal iş ve işlemler içerisinde bulunması ve bunu da bütün Milletin gözlerinin içine içine sokarak yapıyor olması, onu illegal bir boyuta kendiliğinden taşımış olmayacak mıdır?

Yasalar, kurallar ve kanunlar gayet net ve açık şekilde orta yerde duruyorken, bahsini yaptığımız oluşumun ise sayısız kez yasal ve Anayasal olarak illegal girişimlerde bulunabilmesi mümkün değildir. Yasal bir kurumun gayri yasal bir girişimde bulunabilmesi bir hukuk devletin de olacak şey değildir. Ancak, demokrasi adına, insan hakları adına, birilerini sistemin içerisine çekmek ve entegre etmek adına taviz verilecek şey, hukuk ve adaletin kendisi değildir.

Hukukun işlerliği, ciddiyet ve saygınlığı laçkalaştığı zaman devletin ciddiyeti, saygınlık ve otoritesi ortadan kaybolur ki, bu durumda, şuan içine düştüğümüz içler acısı hal kaçınılmaz sonuca dönüşecektir.

Devletin gölgesi, hukukun yaptırım gücünü yitirmiş olmasından kaynaklı olarak son derece zayıflamıştır. Ve hal böyle olunca belli bir zümre tarafında da alabildiğince istismara sebebiyet vermiştir.

Hukuk ve adaletin doğru ve tarafsız şekilde işleyişi, var olan sorunun tek panzehiri olmasına rağmen, palyatif müdahaleler ile kanayan yaraya merhem olacağı inancı ve pratiği, sorunu akut hale getirmesinin yanı sıra çok daha çetrefelli bir boyuta evrilmesine çanak tutmuştur.

Birçok defa ve çeşitli konular üzerine insan hakları, demokrasi gibi kavramların içinin gerçek anlam da doldurulmasına, sağlam bir zemine oturtulmasına dair çağrılar yaptığım yazılarım oldu. Zira mevzubahis kavramların tüm göz alıcılığına rağmen istismarı da son derece mümkün olan kavramlar olduğuna sürekli dikkat çektim.

Ayrıca insan haklarını ve demokrasiyi hukuk ve adalet kavramından ve ya, hukuk ve adaleti demokrasiden soyutladığınız anda sorunu kör ve topal bırakıp çok daha büyük komplikasyonlara sebebiyet vereceği, görülmemesi mümkün bir sakatlık değildir.

Nitekim günümüzün bu akut sorunun ana aksı da işte bu korelasyonun kurulamaması ve sonucun da yanlış teşhis ve yanlış müdahalenin bizatihi kendisidir. Yıllardır bir türlü düzelmeyen ve düzeleceğine dair umutvari izler de taşımayan bu yaklaşım tarzı, inatla ve ısrarla devam ettiriliyor olması devlet aklı ile uyuşur bir durum ve sonuç değildir.

Kırk yıllık bir sorunun elbette birçok ayağı vardır ve bu ayakların nizam ve intizam içerisinde bir araya getirilmesi de zaruri bir hal arz etmektedir. Bir an evvel bu aksayan tarafların analizi, eksik parçaların özenle bir araya getirilmesi aciliyet sınıfındadır.

Şayet sağlıklı bir analiz, risk alabilir siyasi karar, hukuk ve adaletin mutlak tesisi, sosyo-ekonomik hamlelerin ivedilikle devreye sokulmaması, yukarı da uzun uzadıya yaptığım çelişkilerin devamına kaynaklık edecektir. Konu, sadece çelişik bir durum olmanın çok daha ötesinde kanayan ve toplumun her kesimine derin sancılar veren bir olaydır.

Maddi ve manevi olarak verdiği bunca sarsıcı sonuçların bir an evvel son bulması, devlet ve millet arasın da ki soğukluk ve açıklığın ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Siyasi, sosyolojik, hukuki ve ekonomik bir sürü ve etkin kararların alınmakla beraber uygulanmasının yanı sıra, adaletin mutlak anlam da tesisi de hayatiyet arz etmektedir.

Devletin, bahsini yaptığımız uyarıları dikkate almasının yanı sıra ivedilikle uygulamasının vakti de haylidir geçmektedir.

Zira geriden gelen genç jenerasyon son derece politize olmuş, sabır, tahammül, saygı ve sevgi gibi değerleri hepten unutmuş bir nesildir.

Hala konuşacak zemin, tartışacak kitle ve hareket edilecek bir alanın mevcudiyeti, alınacak karaların samimiyeti ile harman edildiği zaman istediğimiz sonuca ulaşmamız da imkânsız değildir.