Zekâ geleneksel anlamda ve kısaca öğrenme hızı ve yeteneği olarak tanımlanmıştır.

Zekâ geleneksel anlamda ve kısaca öğrenme hızı ve yeteneği olarak tanımlanmıştır. Daha çabuk öğrenen ve daha karmaşık konuları öğrenebilen kişilerin daha zeki oldukları söylenebilir. IQ ifadesi ise İngilizcedeki “intelligence quotent” ifadesinin karşılığıdır ve “zekâ katsayısı” demektir. Bir kişinin ne kadar zeki olduğunu ortaya çıkaran testlerin hepsi de IQ testleri diye bilinirler.
IQ çoğunlukla bir çeşit mantıksal veya matematiksel zekâ şeklinde anlaşılmıştır. IQ üzerine çalışan bilim adamlarının aklına insanda başka tür zekâların olabileceği yıllarca gelmemiştir. Bununla birlikte IQ testleri hiçbir kurum tarafından %100 olarak kesin veri olarak görülmemiştir. Matematiksel şekillerin tamamlanması mantığına dayanan bu testlerde bir mimar veya geometri öğretmeni dahi çıkarken bir edebiyatçı donuk zekâ seviyesinde kalabilmektedir. İnsanı daha kapsamlı olarak ele alan araştırmalar sonucunda 1980’lerde “çoklu zekâ” 1990’lardan sonra ise “duygusal zekâ” kuramları ortaya atılmıştır.
1990’lı yıllardan sonra “duygusal zekâ” üzerine araştırmalar artmıştır. Bu biraz da iş dünyasının talepleri ile ilgilidir. Zira çok iyi üniversitelerden mezun olan ve IQ’ları gerçekten de çok yüksek olan çalışanların iş yerlerinde verimli olmadıkları görülmüştür. İletişim yeteneklerinde yetersiz oldukları, öfkelerini, korkularını ve şüphelerini kontrol edemedikleri, kıskançlıklarını yenemedikleri, liderlik yapamadıkları, takıma uyum sağlayamadıkları, müşterilerle empati kurup onların taleplerini anlayamadıkları görülmüştür. Çok zeki olan ve çok iyi okulları yüksek derecelerle bitiren bu kişilerdeki sorun neydi?
Duygusal zekâ insanın kendi duygularını ve başkalarının duygularını anlayabilme ve bu yönde hareket edebilmesi ile ilgilidir. Duyguların ifade edilebilmesi, kontrol edilebilmesi de duygusal zekâ ile ilgilidir. Empati, liderlik ve uyum duygusal zekâ ile ilgilidir. Siz çocuğunuzun ne kadar zeki olduğu ile övünedurun, duygusal zekâ günümüzde IQ’dan daha önemli kabul edilmektedir. Çünkü insanın duyguları gerçekten güçlüdür, anlaşılmadığında ve kontrol edilemediğinde ciddi sorunlar ortaya çıkabilir. Mesela insanların düşüncelerine karşı çıkılır ama duygularına karşı çıkılamaz. Duygular anlaşılmak için vardır.
Başımıza bir iş geldiğinde ilk tepkiyi aklımızla değil duygularımızla veririz. Çocuğunuz niçin okula gitmek istemiyor, eşiniz niçin işini değiştirmek istiyor… Bunların hepsinin temelinde duygular var. En önemli ve en ciddi tepkiler duygularımıza yönelik bir eleştiri olduğunda ve anlaşılmadığımızda ortaya çıkar. Hepimiz anlaşılmadığımızı hissettiğimizde ciddi problemler çıkarmaya adayızdır. Hepimiz her zaman duygularımızın farkında olmakla mükellefiz. Duygularımız bizi harekete geçirir. Korku, kuşku, öfke, sevgi, nefret, kıskançlık… Bu duygularımızı doğru şekilde yönlendiremezsek onlar bizi yanlış şekilde yönlendirebilir.
Duygusal zekâ okulda çocuklara öğretilebilir. Nitekim bazı okullarımızda SDÖ(Sosyal-duygusal öğrenme) uygulamaları yapılmaktadır. Çocuklarımız duygularını tanıyabilmeliler. Öfke kontrolü ile ilgili uygulamalar derslerimizin müfredatında var. Okuldaki duygusal zekâ uygulamaları okuldaki şiddet olaylarını azaltacak ve çocukların çok yönlü olarak hazırlanmalarını sağlayacaktır. Çocuklarımız bu sayede takım kurma, takımın bir üyesi olma, liderlik etme gibi uygulamalar da yapabilirler.
Duygusal zekâ ailelerde eşler arası ilişkilerin çözülmesinde de işlevseldir. Eşler arasındaki en önemli sorun da anlaşılamamak sorunudur. Anlaşılamayan taraf doğal olarak eşinin duygularını anlamak için de gayret göstermiyor. En küçük bir meselede eşinin duygularını incitmeye başvurabiliyor. Empati hala öğrenilememiş görülüyor. Davranışa yönelik olarak üretilmiş olan öfke bir noktadan sonra davranışı teğet geçip kişiliğe yönelmeye başlıyor. Bu durum da karşı tarafın daha da öfkelenmesine yol açıyor. Burada ancak kendisinin ve eşinin duygularından haberdar olan taraf durumu çözebilecektir.
Duygusal zekâmızı geliştirmemiz sağlığımızı korumamıza da yardım ediyor. Öfke, korku ve şüphe gibi olumsuz duyguları kontrol altına almamıza yardımcı oluyor. Bugün bilim adamları öfkeyi en zehirli duygu ilan etmişlerdir. Daniel Goleman “Duygusal Zeka Neden IQ’dan Daha Önemlidir?” isimli kitabında bir insan öfkelendiğinde kalbinin kan pompalama performansında %5-7 arasında düşüş gerçekleştiğini, stresli zamanlarda salgılanan bazı hormonlarınsa bağışıklık sistemimizi devre dışı bıraktığını söyler. Bu noktada olumsuz duyguları yönetmeyi bilmek son derece önemlidir.
Kuşkusuz iş dünyasında ve siyasette de duygusal zekâya gereken önem verilmeden başarıya ulaşılamaz. Duygularını bilmediğiniz insanları yönetemezsiniz. Bu noktada liderlik mantıksal zekâdan daha çok duygusal zekâ gerektirir. Takım çalışması gerektirir. Liderlerin her konuda uzman olmaları gerekmez. Ama uzmanların duygularını anlamaları gerekir. Yine Goleman’a göre takımların da IQ’su vardır. Evet, nasıl ki tek tek insanların IQ’ları var bir siyasi partinin bir işyerinin hatta ülkelerin de IQ’ları vardır. Bir takımın veya iş yerinin IQ’su da ancak oradaki yüksek uyumdan beslenir. Ve özel olan her şeyin temelinde duygular vardır.