Tebaa'dan Patronluğa

Eski dönemlerde krallar, padişahlar ve melikler, halka “tebaa” diye hitap ederdi. Halk, vatandaş değildi.

Halk, kralın malıydı.

Toprak, içindeki oturan halk ile beraber kralın malıydı.

Kral, sultan, padişah veya emir öldüğü zaman, onun hüküm sürdüğü bütün yerler içindeki insanlarla beraber çocuklarına miras kalıyordu.

***

Erkek çocukları da o toprakları içindeki insanlarla beraber miras niyetine paylaşıyorlardı.

Bazen prensler anlaşamıyorlardı. Büyük savaşlar oluyordu. Prenslerin koltuk sahibi olmaları için zavallı halk can veriyordu.

Bazen de bir toprak ve içindekilerle beraber başlık parası olarak veriliyordu.

Toprak satıldığı zaman, içindeki insanlarda satılıyordu.

***

Züğürt Ağa filminde görüldüğü gibi…

Züğürt Ağa filmi bir gerçeğin hikâyesidir.

Ama acı gerçek bir hikaye!

Eskide kral, kraliçe, sultan, padişah, melik ve değişik isimlerdeki idarecilerin insanlara yani idare ettikleri halka bakış açışı buydu.

***

Daha sonra halk için, “vatandaş” kelimesi kullanılmaya başlandı.

İdareciler ve onların memurları idare ettikleri halkı “vatandaş” yani kendileri gibi insan olduklarını ve kendileriyle eşit olduklarını kabul etmeye başladılar.

İdareciler, halka “vatandaşım!” diye hitap etti!

İnsanlar, idarecilerle birlikte “vatandaş” oldular.

Vatandaşlık döneminde bir çok yerde, devlet memurlarının halka karşı tutumları çok katı ve sert idi.

Özellikle bizim tarihimizde “Milli Şef” dönemi…

Milli Şef döneminde halk, vatandaş idi.

Ama…

Vatandaşın Milli Şef döneminden çektikleri yazılsa “Zalimler ve Mazlumlar” kitabı çıkar…

***

İçinde çok feci, acıklı, akıl ve mantık dışı hikayeler ortaya çıkar.

liberalizm rüzgarıyla kamu yönetimi özel işletmelere özendi.

Kamu yönetimi kendisini eleştirdi. Öz eleştiri yaptı.

Sonunda yönetim, halka yani vatandaşa “müşteri” gözüyle bakmayı tercih etti.

Kamu hizmetinin verimi ve vatandaş memnuniyeti için “müşteri” kelimesi özgür ve demokratik dünyada rağbet gördü.

Yeni açılmış bir mağazayı düşünün.

Adam büyük sermayeler harcayarak bir mağaza açtı.

Mağazaya işi çok iyi bilen, insana saygılı tezgahtarlar ve satış temsilcileri koydu.

Bu mağazaya gelen bir müşteri nasıl karşılanıyor, iltifat görüyor ve arzusu yerine getiriliyorsa; herhangi bir devlet dairesine gelen bir vatandaşın da aynı şekilde karşılanması, saygı ve hizmet görmesini savunan bir güzel bir zihniyet…

Ama şimdi…

İş değişti. Devletten hizmet alan bireyler, tebaa, vatandaş veya müşteri değil; artık patrondurlar.

***

Patron kendi mağazasına geldiği zaman veya kendi hastanesine geldiği zaman; orada çalışanları ona nasıl davranırlar!

Onun işlerini nasıl ve hangi ivedilikte görürlerse; bir devlet dairesine veya devletin (belediye, hastane, emniyet ve benzeri) hizmet kurumuna gelen insanların kimliklerine bakılmadan aynen bir patron gibi karşılanmalıdırlar.

Memurlar, halka karşı düğmelerini iliklemelidir.

Sıradan bir insan, en meşhur bir milletvekilinden daha çok saygı görmelidir!

Çünkü o vekil, daha milletin vekilidir! Bu adam asıldır. Milletin kendisidir. Asıl, her zaman vekilden daha saygın ve daha değerlidir!

Hususiyetle bu gazi millet!..

***

Gerçekten bu gazi millet bu devletin patronudur.

Çünkü siyasileri koltuğunda var eden takların önünde yatan bu millettir.

Mahkeme kadıya mülk değildir; ama mahkeme bu gazi milletin malıdır!

Mahkeme binaları inşa edilir, eskir, yıkılır, yer park olur. Ama bu gazi millet olduğu gibi yerindedir.

Türkiye’de her şey değişti. Sistem değişti. Siyaset değişti. İnsana bakış açımızda değişmelidir. Memurların hizmet verdiği halka bakışı, değişmelidir. Sokak bürokratları değişmelidirler. Bürokratlar, halka, patronuna bakmalıdır. Bunun için hizmet içi kursları ve seminerler verilmelidir. Vesselam.