AŞURA GELENEĞİNİN KÖKENLERİ

Aşure, Arapça'da on demek olan aşere'den gelir. Yani Muharrem'in onuncu günüdür ve o gün oruç tutmak sevaptır. Bununla ilgili rivayetler şunlardır: "Cahiliye devrinde Kureyş, aşûre gününde oruç tutardı. Hicretten önce Hz. Peygamber (asv) de aşûre orucu tutardı. Medine`ye hicret ettikten sonra bu oruca devam etti; ashabına da tutmalarını emretti. Ertesi yıl, Ramazan orucu farz kılınınca, aşûre günü orucunu bıraktı, isteyen bu orucu tuttu, dileyen de bıraktı." (Buhârî, Savm, 69; Tecrîd-i Sarîh, VI/307, 308).

Bugün kullandığımız aşura yemeği geleneğini çoğu kişi bilmez. Genelde bununla ilgili şöyle bir hikaye anlatılır.

Hz. Nuh, Cudi dağına konunca gemide kalan son erzakları bir araya toplayarak bir yemek yaparlar. Böylece aşura yemeği ortaya çıkar.

Bizim bildiğimiz ve aşura ile ilgili servis edilen bilgi budur. Fakat İbn-i Kesir çok daha vahim bir bilgi aktarmaktadır:

"Şam'daki Rafızi ve Şii düşmanlarına gelince, onlar da aşura günün¬de tam tersi bir âdet ortaya çıkardılar. Bunlar da aşura gününde bazı hububat çeşitlerini bir araya katıp pişirirler, yıkanır, koku sürünür, en güzel elbiselerini giyinir ve aşura gününü âdeta bayram gibi kutlarlardı. Bu günde çeşitli yemekler yapar, sevinç ve ferahlarını açığa vururlardı. Böyle yapmakla da Rafîzilere ters bir hava meydana getirmek ve onlara karşı olduklarını göstermek isterlerdi."

Bu bilgi doğru ise aşura olayı vahim bir geleneği sürdürmektedir.

İşin ilginç yanı günümüz Türkiyesinde aşura geleneğini Aleviler daha coşkuyla sürdürmektedirler.

Buna göre bizim bilmemiz gereken ilk varyanttır. Yani sonraki olayları değil, önceki yalan bilgiyi esas almamızdır.

Bugünü bir bayram gibi değil, aynı zamanda bir matem günü de değil, sünnette geçtiği şekilde geçirmek gerekir. Yani oruçlu geçirmek, ibadet etmek, insanlara iyilik yapmak, ikramda bulunmaktır.

Bugün faziletli bir gün olduğundan bu günde insanların iyilik yapması, komşularına ve dostlarına yemek yedirmesi güzel bir davranıştır. "Her kim aşura gününde ailesine ve ev halkına ikramda bulunursa Cenab-ı Hak da senenin tamamında onun rızkına bereket ve genişlik ihsan eder."(et-Tergîb ve'l-Terhİb, 2/116) Büyük olasılıkla bugünde dağıtılan ve bugüne özgü yemek olan aşure yemeğinin dayanağı da budur.

Ama aşure tatlısı bu dönemde yoktu. Fakat böyle bir tatlıyı yapmak ne nehyedilir ve ne de emredilir. Yalnız dikkat etmemiz gereken nokta böyle bir tatlı ne sünnet ve ne de ibadettir. Fakat Allah rızası için mü'min kardeşine bir şey ikram etmek, yedirmek içirmek büyük sevap olduğundan bu ikram da bu kategoriye girerek kişiye sevap kazandırır. Yoksa aşure yemeğinin kendisi bir ibadet değildir. Hatta asıl olan müslümanların böyle ikramları sürekli yapmasıdır.

Ramazan orucu farz kılındıktan sonra ise, "Şüphesiz ki aşûre, Allah'ın günlerinden bir gündür. Artık, isteyen o gün oruç tutar, isteyen de o gün oruç tutmaz" (Müslim, Sıyâm, 117) Aşure günü tutulan orucun faziletleriyle ilgili olarak kaynaklarımızda geçen bazı hadisler de şunlardır: "Âşura gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına kefaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum" (Tirmizî, Savm, 47) buyuran Allah Resulü, başka bir rivayette "Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur" (İbni Mâce, Sıyam, 43) NOT: Bazı arkadaşlarımız bunların sıhhatini soracaktır. Geleneksel alimlerimiz bu tür terğip hadislarini çok sıkı elememişlerdir. Çünkü zaten herhangi bir günde oruç tutmak faziletli olduğundan sıkıntı yoktur.