Habibi Necar Aslında Antakya'ya gelmemin en önemli nedeni Habibi Necar'ı ziyaret etmekti. Habibi Necar, Kur'an'ın da kendisinden bahsettiği önemli şahsiyetti. Yasin Suresinde şöyle bahseder Habibi Necar'dan : "وَاضْرِبْلَهُمْمَثَلاًاَصْحَابَالْقَرْيَةِۢاِذْجَٓاءَهَاالْمُرْسَلُونَۚ﴿١٣﴾

Habibi Necar

Aslında Antakya'ya gelmemin en önemli nedeni Habibi Necar'ı ziyaret etmekti.

Habibi Necar, Kur'an'ın da kendisinden bahsettiği önemli şahsiyetti. Yasin Suresinde şöyle bahseder Habibi Necar'dan : "وَاضْرِبْلَهُمْمَثَلاًاَصْحَابَالْقَرْيَةِۢاِذْجَٓاءَهَاالْمُرْسَلُونَۚ﴿١٣﴾

اِذْاَرْسَلْـنَٓااِلَيْهِمُاثْنَيْنِفَكَذَّبُوهُمَافَعَزَّزْنَابِثَالِثٍفَقَالُٓوااِنَّٓااِلَيْكُمْمُرْسَلُونَ﴿١٤﴾

قَالُوامَٓااَنْتُمْاِلَّابَشَرٌمِثْلُنَاۙوَمَٓااَنْزَلَالرَّحْمٰنُمِنْشَيْءٍۙاِنْاَنْتُمْاِلَّاتَكْذِبُونَ﴿١٥﴾

قَالُوارَبُّنَايَعْلَمُاِنَّٓااِلَيْكُمْلَمُرْسَلُونَ﴿١٦﴾

وَمَاعَلَيْنَٓااِلَّاالْبَلَاغُالْمُب۪ينُ﴿١٧﴾

قَالُٓوااِنَّاتَطَيَّرْنَابِكُمْۚلَئِنْلَمْتَنْتَهُوالَنَرْجُمَنَّكُمْوَلَيَمَسَّنَّكُمْمِنَّاعَذَابٌاَل۪يمٌ﴿١٨﴾

قَالُواطَٓائِرُكُمْمَعَكُمْۜاَئِنْذُكِّرْتُمْۜبَلْاَنْتُمْقَوْمٌمُسْرِفُونَ﴿١٩﴾

وَجَٓاءَمِنْاَقْصَاالْمَد۪ينَةِرَجُلٌيَسْعٰىقَالَيَاقَوْمِاتَّبِعُواالْمُرْسَل۪ينَۙ﴿٢٠﴾

اِتَّبِعُوامَنْلَايَسْـَٔلُكُمْاَجْراًوَهُمْمُهْتَدُونَ﴿٢١﴾

وَمَالِيَلَٓااَعْبُدُالَّذ۪يفَطَرَن۪يوَاِلَيْهِتُرْجَعُونَ﴿٢٢﴾

ءَاَتَّخِذُمِنْدُونِه۪ٓاٰلِهَةًاِنْيُرِدْنِالرَّحْمٰنُبِضُرٍّلَاتُغْنِعَنّ۪يشَفَاعَتُهُمْشَيْـٔاًوَلَايُنْقِذُونِۚ﴿٢٣﴾

اِنّ۪ٓياِذاًلَف۪يضَلَالٍمُب۪ينٍ﴿٢٤﴾

اِنّ۪ٓياٰمَنْتُبِرَبِّكُمْفَاسْمَعُونِۜ﴿٢٥﴾

ق۪يلَادْخُلِالْجَنَّةَۜقَالَيَالَيْتَقَوْم۪ييَعْلَمُونَۙ﴿٢٦﴾

بِمَاغَفَرَل۪يرَبّ۪يوَجَعَلَن۪يمِنَالْمُكْرَم۪ينَ﴿٢٧﴾

وَمَٓااَنْزَلْنَاعَلٰىقَوْمِه۪مِنْبَعْدِه۪مِنْجُنْدٍمِنَالسَّمَٓاءِوَمَاكُنَّامُنْزِل۪ينَ﴿٢٨﴾

اِنْكَانَتْاِلَّاصَيْحَةًوَاحِدَةًفَاِذَاهُمْخَامِدُونَ﴿٢٩﴾

يَاحَسْرَةًعَلَىالْعِبَادِۚمَايَأْت۪يهِمْمِنْرَسُولٍاِلَّاكَانُوابِه۪يَسْتَهْزِؤُ۫نَ﴿٣٠﴾

اَلَمْيَرَوْاكَمْاَهْلَكْنَاقَبْلَهُمْمِنَالْقُرُونِاَنَّهُمْاِلَيْهِمْلَايَرْجِعُونَ﴿٣١﴾

وَاِنْكُلٌّلَمَّاجَم۪يعٌلَدَيْنَامُحْضَرُونَ۟﴿٣٢﴾

﴾13﴿ Onlara mâlûm şehir halkını örnek göster. Oraya elçiler gelmişti.

﴾14﴿ Biz kendilerine iki kişi göndermiştik ama ikisini de yalancılıkla itham ettiler. Bunun üzerine bir üçüncüyle destekledik.Onlar "Biz size gönderilmiş elçileriz" dediler.

﴾15﴿ Diğerleri ise şöyle karşılık verdiler: "Siz de ancak bizler gibi insanlarsınız. Hem rahmân herhangi bir şey indirmiş değil; siz sadece yalan söylüyorsunuz!"

﴾16﴿ "Rabbimiz biliyor ki" dediler, "Biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.

﴾17﴿ Bize düşen, açıkça tebliğ etmekten ibarettir."

﴾18﴿ (İnkârcılar) şu karşılığı verdiler: "Doğrusu sizin yüzünüzden üzerimize uğursuzluk geldi. Eğer vazgeçmezseniz, biliniz ki sizi taşlayacağız ve tarafımızdan size acı veren bir işkence yapılacaktır."

﴾19﴿ Onlar da dediler ki: "Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildi diye öyle mi? Hayır! Siz sınırı aşmış bir topluluksunuz."

﴾20﴿ O sırada şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi; şöyle dedi: "Ey kavmim! Bu elçilere uyun.

﴾21﴿ Sizden bir ücret istemeyen o kimselere tâbi olun; onlar doğru yoldadırlar.

﴾22﴿ Hem ne diye beni yaratan ve sizin de dönüp kendisine varacağınız Allah’a kulluk etmeyeyim ki?

﴾23﴿ Hiç O’ndan başka mâbudlar edinir miyim! Eğer rahmân bana bir zarar vermek isterse onların şefaati bana hiçbir yarar sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar.

﴾24﴿ İşte o takdirde (başka bir tanrı edinirsem) ben apaçık bir sapkınlık içine düşmüş olurum.

﴾25﴿ İşte ben rabbinize iman etmiş bulunuyorum; bana kulak verin."

﴾26-27﴿ Ona, "Cennete gir" denildi. "Rabbimin beni bağışladığını ve güzel biçimde ağırlananlardan eylediğini keşke kavmim bilseydi!" dedi.

﴾28﴿ Ondan sonra onun kavmi üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirmeyiz de.

﴾29﴿ (Cezaları) korkunç bir sesten ibaretti; sönüp gidiverdiler.

﴾30﴿ O kullara yazıklar olsun! Kendilerine bir peygamber gelmeye görsün, onu mutlaka alaya alırlardı.

﴾31﴿ Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi ve onların artık kendilerine dönüp gelmediğini görmezler mi!

﴾32﴿ Elbette onların hepsi toplanıp huzurumuza getirilecek.

Ayette kendisinden bahsedilen kişinin Habibi Neccar olduğunu müfessirler söyler.

Habibi Necar, Antakya'ya Tevhid inancını yaymaya gelen Hz. İsa'nın elçilerini red eden halkını uyarması üzerine öldürülür. Bu açıdan hem Müslümanlar ve hem de Hristiyanlar için önemli bir şahsiyettir.

Habibi Neccar'ın bende oluşan sevgisinin bir diğer nedeni de annemin sürekli ondan bahsetmesiydi... Tabi annemin anlattığı Habibi Neccar aslında bu kişi ile sadece isim benzerliği vardı fakat yine de böyle bir muhabbet oluşturmuştu.

Ben çocukluk günlerimde de çok kitap okurdum, sabah namazına kadar okuduğum zamanlar olurdu. Hele sınav zamanlarında neredeyse yatmazdım. Annem uyanır ve benim sınav endişesiyle çalıştığımı görünce Kürtçe bir tekerleme söylerdi:

"Habibi Necar

Vare raze her car

Xude mezine

Nake te dar"

Yani Türkçesi şöyledir:

"Habibi Necar!

gel, her zamanki gibi uyu.

Unutma ki Allah büyüktür

ve seni darlıkta bırakmaz."

Tabi bu tekerlemenin bir de hikayesi vardı. Hikaye de şöyleydi: "Habibi Necar, bir marangozdur. Çok güzel bir karısı vardı ve memleketin hükümdarı onun karısını görmüş etkilenmişti.Yani göz koymuştu. Habibi Necar'ın karısını almak için onu ölürmeye karar verdi. Fakat sebepiz öldüremeyeceği için onu yanına çağırdı ve sabaha kadar askerleri için yüz yatak yapmasını, yapamazsa öldüreceğini söyledi.

Habibi Neccar bu vazifeyi işitince artık hayatından ümidini kesti. Çünkü sabaha kadar değil yüz yatak tek başına ancak bir yatak yapabilirdi.

Eve geldi, karısına durumu anlattı.

Karısı imanlı ve mü'mine bir kadındı.Kocasına yukardaki sözleri söyledi.Ama Habib'i Neccar bunu duyamıyordu, son gecesini geçirmek üzere olduğunu düşünüyordu.

Derken sabah ezanıyla birlikte kapıya askerler yığıldılar. Eyvah sonum geldi diyerek eşiyle vedalaşıp kapıyı açtı.

Kapıdaki asekerler

"Hükümdarımız bu gece öldü, hemen ona acil bir tabut hazırla" dediler.

İşte annem bu tekerleme ile hem Allah'a tevekkül etmeyi ve hem de başkasının namusuna göz dikmenin sakıncalığını anlatır, sınav geceleri moral verirdi.

Tarihimiz bu tür güzel kadınlarının kocalarının zorbalar tarafından öldürülüp karılarının alınması örnekleriyle dolu onu da başka bir zaman anlatırım (anlatır mıyım?)

Ne demiş atalarımız "komşunun tavuğu komşuya kaz, karız kız görünür" Allah bizleri böyle şerlerden muhafaza etsin...

Habibi Neccar mescidine giderken onunla ilgili kafamda yüzlerce bilgi ile gidiyordum, bir yandan da ilgili ayet aklıma geliyor onu okuyor Habib'i Neccar kıssasını düşünüyordum...

Kavmi onu öldürdüğünde Allah onu cennetine aldığında "keşke kavmim de bilseydi" diye duygularını belirtmesi aynı zamanda ölen bir insanın duygularının Kur'an'da ilk kez zikredilmesi açısından da önemliydi.

Aklımda Habibi Neccar vardı

Kur’ân-ı Kerîm’de, “karye” halkını Hakk’a davet etmek için bir şehre (Karye) gelen iki elçiye destek olmak üzere bir üçüncüsünün gönderildiği, halkın bunlara karşı çıktığı, sadece şehrin uzak bir yerinden gelen bir kişinin iman edip onları desteklediği ve bu kişinin, açıkça ifade edilmemekle beraber âyetin gelişinden anlaşıldığına göre şehir halkı tarafından öldürüldüğü, onun imanı sayesinde cennete girdiği, kendisine kötülük eden şehir halkının ise bir sayha ile helâk edildiği anlatılmaktadır (Yâsîn 36/13-29).

Müfessirlere göre elçilerin adları Yuhannâ, Pavlus ve Şem‘ûnü’s-Safâ (Simun Petrus)'tur.Gönderildikleri şehir ise Antakya’dır. Bunların tebliğini kabul eden mümin kişinin adı da Habîb b. Mûsâ, Habîb b. İsrâil veya Habîb b. Mer‘î’dir.

Tefsir kitaplarında Habîb’in neccâr (dülger), ipekçi, kassâr (bez ağartan) veya ayakkabıcı olduğu, günlük kazancının yarısını ailesine ayırıp diğer yarısını tasadduk ettiği, cüzzam hastalığına yakalandığı için şehirden uzak bir yerde oturup ibadetle meşgul olduğu, iman ettiğini açıklayıp halkı da iman etmeye çağırınca taşlanarak, linç edilerek veya hızarla kesilerek öldürüldüğü, kesilmiş başını eline alıp yürüdüğü rivayet edilir.

Kur’an’daki âyetlerin üslûbu Hz. Peygamber zamanında bu kıssanın bilindiğini göstermektedir.“Bir misal olarak şu şehir halkını onlara anlat” meâlindeki âyetle (Yâsîn 36/13) kıssa hatırlatılarak şehir halkının âkıbetinden ibret alınması öğütlenmektedir.Bu şehrin neresi olduğu, hadisenin ne zaman vuku bulduğu ve iman ettiği bildirilen şahsın kimliği konusunda hadislerde de bir bilgi bulunmamaktadır.

Müfessirlerin olayın meydana geldiğini söyledikleri Antakya’da milâttan sonra 35 yılında bir deprem olduğu bilinmekteyse de bunun Kur’an’da anlatılan hadise ile ilgisinin tesbit edilmesi mümkün değildir.

Diğer taraftan tefsir kitaplarında elçileri bu şehre Hz. Îsâ’nın gönderdiği rivayet edilir.Hıristiyan kaynaklarında Hz. Îsâ’nın tebliğ faaliyeti esnasında Antakya’ya elçi yolladığına dair bilgi yoktur.Onun semaya çıkısından sonra Kudüs’teki hıristiyanlar tarafından bu şehre gönderilen Barnaba Tarsus’tan Saul’ü de (Pavlus) yanına çağırmış, ikisi birlikte bir yıl süre ile orada yeni dini yaymışlardır (Resullerin İşleri, 11/22-26).Pavlus ile Barnaba Antakya’da iken daha sonra Simun Petrus da oraya gitmiştir (Galatyalılar’a Mektup, 2/11).Ancak Ahd-i Cedîd’de Kur’ân-ı Kerîm’de anlatılan kıssaya benzer bir olay yer almamaktadır.

Ahd-i Cedîd’de sözü edilen Agabus’un (Resullerin İşleri, 11/27-28) Habîb en-Neccâr olduğu ileri sürülmüşse de (İA, V/1, s. 9) bunu ispat edecek hiçbir delil yoktur (EI2 [Fr.], III/1, s. 12-13). Agabus’la ilgili Ahd-i Cedîd’deki bilgi şöyledir: “O günlerde Yeruşalim’den Antakya’ya bazı peygamberler indiler. Bunlardan Agabus adlı biri kalkıp bütün dünya üzerinde büyük bir kıtlık olacağını Ruh vasıtasıyla bildirdi; bu da Klavdius’un günlerinde oldu” (Resullerin İşleri, 11/27-28).Ahd-i Cedîd’de Agabus’un bu hadiseden sekiz yıl sonra Kaysâriye’deki faaliyetinden de bahsedilir (Resullerin İşleri, 21/10-11).Grekler, Agabus’un Hz. Îsâ’nın seçtiği yetmiş şâkirdden biri olduğuna ve Antakya’da şehid edildiğine inanırlar (DB, I/1, s. 259).Ancak, Agabus şehid edilmişse de nerede öldürüldüğü bilinmemektedir (EI2 [Fr.], III/1, s. 13).

Antakya’da Habîbünneccâr (Silpius) dağının eteklerinde, aslı bir Roma tapınağı iken Bizans döneminde kiliseye, İslâmî dönemde camiye çevrilen ve aynı adı taşıyan binanın altındaki üç mezardan birinin ona ait olduğu ileri sürülmektedir.

Kafamda dolu bilgilerle Habibi Neccar'ın medfun olduğu mahalle gittim.Selam verdim ve ilgili ayeti okudum.Mezar yerin altındaydı.Birinci katta iki mezar, en alt katta ise Habibi Neccar'ın mezarı vardı.

Ziyaretten sonra camide öğlen namazımı kılıp çıktım.Aslında Habibi Neccar ve camisi İslam tarihi ve İslam'ın Anadolu'da yayılışı açısından da önemlidir.Anadolu’nun ilk camii olan Habib-i Neccar Antakya’da yapılmış ve Müslümanlık Anadolu’ya buradan yayılmaya başlamıştır. Habib-i Neccar Camii Hz. Ömer’in Komutanlarından Ebu Ubeyde Bin Cerrah Tarafından M.S 636 yılında inşa edilmiştir. Cami, Memlük hükümdarı Baybars zamanında eski bir pagan tapınağın yerine yapılmıştır.Caminin kuzeydoğu köşesinde, yerin 4 metre altında Habib-Neccar’ın ve Şem’un Safa’nın, girişte ise Yuhanna ve Pavlos’un türbeleri bulunmaktadır.Hz. İsa’nın Havarilerine ilk inanan Habib-i Neccar bir inanç abidesidir.Etrafı medrese odaları ile çevrilidir.Cami avlusunda bulunan şadırvan ise 19.yüzyıl eseridir. Cami Osmanlılar döneminde yenilenmiştir.

Habibi Neccar, Antakya'nın dokusunu önemli ölçüde etkilemişti. Hatta buradaki dağın adı da Habibi Neccar dağıydı.

Habibi Neccar dağının tepesine çıktık. Burada belediye'nin kurmuş olduğu sosyal tesiste de çayımızı içerken "sana bir tepeden baktık Aziz Antakya " diyerek Antakya şehrini tepeden seyre daldık...

İyi insanlar öldükten sonra da bereket saçıyorlar.

DEVAM EDECEK