Kimse kavga, tartışma, gergin konuşmalar, sert, kaba, nezaketsiz sözlerden hoşlanmaz, bu ve benzeri ortamlardan uzak durmak ister.

Mutlaka her gün çeşitli vesilelerle vicdanımız ve nefsimiz karşı karşıya geliyor, güzel ahlaka uygun olanı seçmekle imtihan oluyoruz. İnsan her an nefsine karşı uyanıp olup, disiplinli bir eğitim uygularsa ancak güzel ahlak gösterebilir. “Güzel sözlü olmak” ta bu eğitimin bir parçasıdır.

Bir Kuran ayetinde “Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun) (Şems Suresi, 7-8) diye bildirilir.

İnsanları hoş tutmak, güzel söz söylemek, gönül alıcı, candan sevgi dolu konuşmak…

Burada bahsi geçen “seçkin” karakteri herkes bilir ama herkes aynı ahlakı göstermez, bir çok bahane bulur: “içimden gelmiyor”, “hak etmiyor”, “önce o yapsın sonra ben de yaparım”, “çok kızgınım o gücü kendimde bulamıyorum”, “konuşmak istemiyorum”, “affetmek zor geliyor” … gibi biraz cahilce ve çocukça mantıklarla buna yanaşmaz. Karşı tarafı böylece “cezalandırdığını” zanneder ama aslında en büyük zararı kendine verir. Zira gurur ve öfke bedende ve ruhta ciddi tahribat oluşturur. O an çok önemliymiş gibi görünen konuların bir kısmı günlük konular olduğu için zaman içerisinde unutulup gidecektir. Konuları büyütmek değil, küçülterek eritip çözüme kavusturmak önemlidir, eğer çözüm aranıyorsa çözümler mutlaka rahmani olmalıdır. Olaylara kısıtlı ve dar bir çerçeveden izlemek yerine zamanın ilerisinden, “kaderde yaşanıp bitmiş olduğunu” bilerek bakmak insanın adil ve doğru karar vermesini sağlar.

Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah'ındır. Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir. (Fatır Suresi, 10)

Akla ilk gelen sözü söylemek kolay olandır, özellikle kızgınlık, aşırı heyecan anlarında insanlar karşılıklı pişman olacakları sözler sarfedebilirler. Ama Müslümanlar iman gücünü kullanarak, Kuran ahlakının bir gereği olarak öfkesini yener, haklı-haksız gibi bir kör açmaza girmeden sözün en güzelini söylemeyi hedeflerler, Olaylara kendini kaptırarak değil, Allah dilemediği sürece hiç bir insanın parmağını dahi kımıldatamayacağı bilmenin sükunetiyle davranır, akla ve vicdana en uygun olanı seçerler. Yatıştırıcı olmak en ihlaslı tavırdır, karşılıklı muhabbeti arttıracak, tesanüd ve kardeşliği pekiştirecek önemli bir ibadettir.

Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlardaki haklarından bağışlama ile vazgeçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.” (Al-i İmran: 133-134)

Böyle kişiler olgun ve çok aklı başında olurlar. Genelde yardım, fedakarlık, hizmet gibi konularda her zaman öne atılan, kendi ihtiyaçlarından önce müslümanların ihtiyaçlarını ön planda tutan, onları koruyup himaye eden, çile ehli kişilerdir. Tüm bunları yaparken sevgiyle, içlerinden gelerek yaparlar. Merhametli ve şefkatlidirler. Şevklidirler. Üslerinde Allah sevgisinin neşesi olur. Şevklerinin bir bereketi olarak Allah böyle kişileri manevi yönden ve bedenen güçlü kılar. Rabbimizin merhameti, şefkat ve sevgisi üzerlerinde tecelli eder. Çevrelerinde çok sevilirler, en çok birlikte olmak istenen, dost meclislerinde aranan insanlardır. Tevazulu ve güvenilir olurlar, dostluk kurulmak istenen, kamil imanın üzerlerinde görüldüğü yüksek ahlaklı kişilerdir.
Bu ahlakta sebat etmenin en önemli anahtarı tüm bunları kimseden karşılık beklemeden, Allah için yaptığının bilincinde olmaktır. Bu şuurla yaşamak kişiye müthiş haz verir. Akıllı, olgun ve kaliteli olan tavır bağışlayıcı, sevecen olmaktır, elde edilen bu güzel karakter kişinin iman gücünün, aklının, sabrının bir zaferidir.

Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir. (İbrahim Suresi, 24)

İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)

Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nur Suresi, 22)