Hayatımız “kimin daha güzel davranışlarda bulunacağını denemek” için Allah tarafından yaratılmış, günleri, saatleri sayılı bir zaman dilimidir.

Hepimiz takdir edilen kader içerisinde imtihan oluyoruz ve adetullah gereği, olaylar ve insanlar da bu imtihanın parçası olarak Allah tarafından yaratılıyor.

İnsan bu kısa hayatında ya aklının ve vicdanının yol gösterdiği oranda İslam’a, dine, insanlara sahip çıkan, çevresinde olup bitenlere karşı ilgi ve alakalı biri olarak ya da yalnızca seyreden, çekimser, tepkileri zayıf, pasif biri olarak yaşayabilir.

Oysa Allah’a ve Kuran’a aşkla bağlı biri asla umursuz, duyarsız bir davranış göstermez, kendisine bunu yakıştırmaz. İman ciddi bir şuur açıklığı ve keskin bir dikkat demektir. Müslüman bunun bilincindedir, ancak bazı kimseler ise bu “gerçeği” kavrayıp hayatlarına tam geçirmezler.

Pasif bir yaşam seçen insanlarda şöyle yanlış bir mantık vardır; Ne kadar az sorumluluk alırlarsa, o kadar rahat edeceklerini zannederler. Bu anlayışa sahip olanlar, dıştan bakıldığında onu yükümlülük altına sokacak gibi görünen konulardan uzak durur, insanlarla yüzeysel bağlantı kurar, “yalnız” bir hayatı tercih ederler. Ancak tüm bunlar yanıltıcı bir tablo ortaya koymamalıdır; belki bu kişiler sosyal hayatın içinde aktif yer alıyor, bir iş yerinde çalışıyor, günün büyük bölümünde insanlarla birebir bağlantılı görevlerde bulunuyor olabilir ama özünde “tek başına” dırlar. Çünkü herşeye “teyet geçen” bir yaşam şekli benimserler.

Nasıl mı? kimse için fazla özveride bulunmaz, geride kalır, bunu ustaca yapar, belli bir ölçü tutturur, aslında kendi içinden sürekli “kolay olanı” tercih ettiğini bilir. Egoist davranır, örneğin hasta bir akrabası vardır, özveri gösterilecek, hastanede kalmayı gerektiren bir aciliyet ortaya çıkmıştır ama “nasıl olsa ilgilenenler var, ben yarın işe gideceğim” diyebilir. İşyerinde, bir çalışma arkadaşı yanına gelir kendisine bir soru sorar, masadan kafasına kaldırmaz, yüzüne bakmaz, soğuk ve ilgisiz davranır, yarım cevaplar verir, nedeni sorulsa “vaktim yoktu, çok acelem vardı” diyerek geçiştirebilir. Sabah daha erken kalkıp bir yere gitmesi gerekir, ilk sözü “niye ben, başkasından isteyemez misiniz” olur, ya da eli kolu dolu bir insan görür, yerinden kalkmaz “daha yakında duran biri yardım eder diye düşündüm” diye açıklar. Bir yakını kendisini bir yere bırakmasını rica eder, aklından ilk geçen “eve gidip uyuyacaktım, şimdi saatlerce trafikte kalacağım” olur. Buna benzer sayısız örnek verebiliriz.

Zira bu pasiflik kişiyi hastalıklı bir yapıya doğru sürükler, eğer vicdanının sesini dinlemeden yaşamayı bir alışkanlık haline getirirse zamanla ruhun vermesi gereken “dürüst ve doğal” tepkileri veremeyecek hale gelir. Duyarsızlaşır, tepkisizliği bir bela olarak kendisine geri döner. Bünye hastadır. Böyle durumlar “katman katman” bir kişilik zafiyetiyle kendini belli eder, çünkü pasif mantık sağlıklı fikir üretemez. Akıl çöküntüleri çoktur, kendisine olumsuz telkin yapar, morali kolay bozulur, vesveseye açıktır. Kuran’a uygun, sağlıklı ve dengeli ruha sahip, davranışları tutarlı, akıllı bir insan yerine cansız, üşengeç, isteksiz, ağırlaştırılmış bir yaşam süren negatif bir insan modeli ortaya çıkar.

Kalplerin Allah’ın zikriyle yumuşaması vakti gelmedi mi?
Pasiflik sanki göze çekilen bir perde gibidir. Kalbine bir perde çekilir; nimetlerden zevk alamaz. Detayları ve incelikleri fark edemeyecek hale gelir. Sevinci ve mutluluğu gölgelenir. Sevgi, muhabbet eskisi kadar ona neşe getirmez. Aslında içinde bulunduğu durumu teşhis eder, çevresinde ki insanların mutluluğunu, huzurunu gıptayla izler, birbirlerine olan yakınlıklarına özenir, hayranlık duyar ama kalbinde derin bir boşluk yaşar. Rabbimiz Kuran’da “Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.’ (Yunus Suresi, 44) diye buyurmuştur. Ayette de bildirildiği gibi “samimi” olmamak kişiye, sıkıntılı, karamsar bir dünya getirir. İnsanların bir kısmı az düşünmeyi, az hareket etmeyi dinlendirici görürler. Bilakis az düşünmek dikkat dağınıklığı, dalgınlık, unutkanlık gibi istenmeyen “zihin boşluklarına” neden olur. Az hareket ise insanı çökertir, Kuran’da “Ayağını depret …"(Sad Suresi, 42) diye bildirilmiş, Allah hareketli olmayı teşvik etmiştir. Sebepleriyle bakıldığında her ne kadar ilerleyen yaşlarda hastalıklar ve yaşlılık bedensel bazı kısıtlamalar getirse de, gücünün yettiği oranda fiziksel canlılık kişiyi sağlıklı, zinde tutacaktır. Allah Kuran’da Müslümanlara hayırlarda yarışmayı tavsiye etmiştir.

"…hayırlarda yarışınız..." (Bakara Suresi, 148)

Şu halde boş kaldığın zaman, durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et. (İnşirah Suresi, 7)


Bahsettiğimiz bu eksikliklerin hiç biri çözümsüz değildir. Allah temiz kalple gelen, “Kendisine yakınlaşmak için yol arayanlara” mutlaka “bir çıkış yolu” gösterir; üzerlerindeki nuru arttırır, kalplerine güven ve huzur duygusu koyar, işlerine bereket verir, onlara sevgi ve saygı yöneltir, çile gibi görünen olaylarla karşılaşsalar da kalpleri “mutmain” olduğu için güzel bir hayatla yaşatır. Kuran kalplerin şifasıdır, her konunun çözümü mutlaka Kuran iledir. Ayette Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol bulabilir. (İnsan Suresi, 29) diye bildirilir.