Neden mi?

Çünkü iman insana neşe ve sevinç getirir, dinçlik ve güzellik katar. Yüce Rabbimizin varlığı bizim için en büyük neşe kaynağıdır. Gerçek dostumuz olan Allah’a güvenmek ve teslim olmak bize güç verir, böyle olunca da hiçbir olay karşısında üzülmeyiz, ye’se düşmeyiz, bunu kendimize asla yakıştırmayız. Çünkü Allah’ın yarattığı her olay Kendi’sinden korkan ve deli aşık olan bizim için en güzeli, en mükemmelidir. Bu manevi güçle bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji ve canlılıkla yaşamak müthiş bir şevk oluşturur.

Allah’a gereği gibi teslim olamayan ve inancı zayıf olanlar ise neşeli olmak için kendilerince haklı bir sebep bulamazlar, yaptıkları işten dünyevi bir karşılık bekledikleri için hiçbir zaman nefsani bir tatmine ulaşamamanın mutsuzluğunu yaşarlar.

İnananlar için ise durum çok farklıdır çünkü içlerindeki neşe ve mutluluk onların yaptıkları işlerde hayırlı sonuçlar almalarına vesile olur. Onlar için her olay bir sevinç ve neşe kaynağıdır. İşte insanı tatmin eden bu "iman neşesi"dir. İman neşesi, taklit edilemeyen, insanın kalbinin Allah’tan gelen bir sevinç ve mutlulukla dolmasıdır.
Bu nedenle Allah mutsuzluğun, hüznün ve ağlamanın inkar edenler için olduğunu aşağıdaki ayette bildirmiştir.

“Öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar.” (Tevbe Suresi, 82)

Hocamız Adnan Oktar vesilesiyle tüm dünya gerçek Müslümanlığın Peygamberimiz (sav) dönemi sahabe İslam’ını yaşamak olduğunu öğrenmiştir. Peygamberimiz (sav) döneminde rahat, çok neşeli ve güzel bir İslam modeli yaşanıyordu. Peygamberimiz (sav)’in bulunduğu ortamlar çok güzeldi, neşe ve sevinç doluydu. Hz. Ali (ra) çok şakacıydı, sahabeler onun güzel şakalarıyla neşeleniyorlardı. Bu anlayışı iyi vurgulamak gerekir.
Peygamberimiz (sav)’in de neşeli olduğu aşağıdaki hadiste belirtilmiştir.

"Allah Resulü... halkın en çok gülümseyeni ve en neşelisi idi. 1

Peygamberimiz (sav) ashabına güler yüzlü olmalarını şu şekilde tavsiye etmiştir:

"Allah Teala kolaylık gösteren ve güler yüzlü kişiyi sever." 2

Müslüman, dünyanın en kaliteli, en akıllı, en zeki, en keskin dikkate sahip, en yaman insanıdır. Peygamberimiz (sav) örnek alan Müslüman kadın cesur olur, çok şahsiyetli aynı zamanda atak olur. Çünkü kadınlar tebliğde daha etkili olur, İslam’ı anlatmada konumları daha önemli olur. Yani bağnazların model olarak sunduğu aşırı çekingen, içine kapalı, hayatın sosyal yönlerinden çekilmiş olmak Müslüman kadına yakışmaz. Kadının aklı başında bir ataklığı olmalı.

Müslüman genç kız denildiğinde de akla sahabe hanımları gibi genç kızlar gelmesi lazım, delikanlı, yiğit, atak ve cesur. Çünkü insanlara İslam ahlakı hakim olduğunda çok güzel ve hoş ortamlar olacak diye anlatan insanların bu modeli yaşaması gerekir. İnsanların özgür olacaklarını, sanatın, bilimin, müziğin, estetiğin alabildiğince yaşanacağını görmeleri gerekir. Eğer bunların uygulandığını fiili olarak görürlerse içleri rahat eder yoksa yıllardır görmeye alıştıkları bağnaz mimiksiz, duvar gibi, bakımsızlığın ve neşesizliğin getirdiği mutsuzluktan adeta düşmüş yüz ifadeleri olan kadın modeli insanları tedirgin eder. Bağnazlar kadını buçuk insan olarak görür. Buçuk ne demektir? Bütün insan değil yani yarım. Yobazlar kadını anormal bir mahluk gibi gösteriyorlar. Bu bakış açısıyla birlikte “Müziği haram kılacağım, senin elinden neşeni alacağım, artık gülmeyeceksin, hep ağlayacaksın, mutluluğunu alacağım” mantığını duyan bir çok genç kız dinden uzaklaşıyor.

İslam özgürlüktür, güzelliktir, barıştır, sevinçtir, sanattır, bilimdir. Bu insanlara anlatılırsa “Bu doğru yol, ben bu doğru yolda gideyim” derler. Nitekim Facebook'ta, twitterda ve diğer sosyal medyada gelen yazılara baktığımızda üniversite gençliği, modern, aklı başında, aydın, Atatürkçü gençlik, sahil kentlerindeki çağdaş gençlik hep bize destekçi. Çünkü sözümüzle özümüz bir. Belki de şu ana kadar hiç ulaşılmayan bir kitleye Allah'ı sevmenin güzelliğini, yarattıklarında aşkı bulmanın neşesini anlatabiliyoruz. Tabi ki bunu sadece Allah'ın rızasını ve rahmetini umarak yapıyoruz.

Ve kimseden bunun için bir takdir beklemiyoruz ancak Bülent Arınç'ın bizim bu çabalarımızı sadece sathi bir gülüş olarak değerlendirmesinin yakışık almadığını söylemek istiyorum. Ben ve arkadaşlarım Gezi Parkı olaylarında birçok kişinin yaptığı gibi susup beklemedik, hükümeti korumak ve ülkemizin istikrarını sağlamak için gece gündüz demeden sosyal medyada yazılar yazdık, görüşmeler yaptık. Ayrıca hocamız Adnan Oktar'ın önderliğinde dünya çapında zulüm gören Müslümanlar adına da faaliyet halindeyiz. Bangladeş, Mısır, Arakan, Doğu Türkistan, Suriye ve Filistin'de yaşanan zulme de hiçbir zaman seyirci kalmadık. Daima tüm dünyadaki devlet yetkililerinin dikkatini çekmek için bu konuda çalışmalar yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz. Bizler bu kadar Müslümanlar için faaliyet halindeyken bunları görmemenin de vicdana sığmadığını düşünüyorum.

Son olarak şunu belirtmek isterim ki Müslümanın her hareketinde her adımında bir hikmet, bir hayra vesile olma çabası vardır. Bu nedenle olayları zahiriyle değerlendirmek yerine batınındaki hikmetleri düşünmek en güzeli, bizler de her adımımızı bu yönde atıyoruz ve atmaya da devam edeceğiz.

1." (Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s.801)

2. (Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998,, s.444)