BU başlık yetersiz aslında. Onu sadece yüzükle sınırlayamayız elbette. Ahşap oyma sanatının yaşayan önemli ustalarından biri… Ajur sanatının mühim bir uygulayıcısı.

BU başlık yetersiz aslında.

Onu sadece yüzükle sınırlayamayız elbette.

Ahşap oyma sanatının yaşayan önemli ustalarından biri…

Ajur sanatının mühim bir uygulayıcısı.

Unutulmaya yüz tutan zahmetli sanatlarımızdan bir tanesi olan 'Kakma Sanatı' denildiğinde yine Hüsamettin Yivlik ustanın adını anmamak olmaz.

Benim özel ilgi alanım orijinal tasarımlı gümüş yüzükler olduğundan bahsi buradan açmış bulunuyorum.

El yapımı ürünler arasında ince zevkli hanımların beğenilerine sunulan onlarca farklı hat, figür içeren gümüş kolyeler, gümüş broşlar, bilezikler, alyanslar, küpe setleri, levhalar, ahşaba kakılmış sedef ürünler, masa üstleri için hazırlanmış objeler mevcut.

Üretim odasına uğradığınızda parmağınızda ya da göğsünüzde taşıdığınız bir ürünün ne kadar dikkatle ve zahmetle meydana geldiğine şahit oluyorsunuz.

Bir yüzük halkasının çevrilip parmakta yerini bulması günler süren göz nuru ve el emeği ile oluyor.

Kalabalık bir cadde üzerinde aydınlatılmış bir vitrinin cazibesiyle içeri girip tam olarak gümüş olup olmadığı belli bile olmayan bir ürünü almaktan çok farklı bir his bu.

Adım adım değil milim milim ilerleyen bir işlem…

Elbette öncesi de var.

Buna tasarım deniliyor.

Seçilecek motif, onun ne anlam ifade ettiği, ürünü kimin kullanacağı ve kişinin şahsiyeti, beğenileri gibi pek çok bileşenin bir araya gelmesi sonucunda ortaya çıkıyor.

Önce zihinde tasarlanıyor.

Sonra o motif kağıt ile buluşuyor.

Ardından gümüşle birleniyor ve tezgaha alınıyor.

Ustanın gönlünde pişip kıvamını bulan bu tasarım artık göz nurunun eşlik etmesiyle el, emek vermeye başlıyor.

Ne kadar çok detay o kadar çok zahmet…

Sonu rahmet olan bir zahmet elbette.

HÜSAMETTİN YİVLİK 1947 İstanbul Beyazıt doğumlu.

Bir gönül adamı.

Bir sanat insanı.

İrfan dünyamızın sessiz yıldızlarından merhum Ahmet Yivlik Baba'nın evladı.

Onunla dem tutmuş, nefes solumuş, feyz almış.

İki türlü de evladı olmuş yani.

Usta yazılmış hattı, çizilmiş tezhibi bütün özelliklerini koruyarak sert malzemelere uygulamayı prensip edinmiş. Bunu başarabilmek için her iki sanata da vakıf olmak gerekiyor.

Zoru seçmiş kısacası.

Hat oymacılığında kendine has alet ve yöntemler geliştirmiş. Bunun bereketli bir neticesi olarak o muhteşem eserler aşikar olmuş.

Usta yıllarca dersler vermiş, öğrenciler yetiştirmiş.

Halen bu kutsal görevini sürdürüyor.

İstanbul, Konya, Ankara, Bursa, Sakarya, Zonguldak, Çanakkale, Londra, İngiltere, Bahreyn, Slovakya gibi pek çok yerde sergiler açmış.

SANATÇILAR bu kadar zahmetle meydana getirdikleri eserleri kıymet bilmeyenlere vermek istemezler. Onlar talipleri müşteri olarak değil istedikleri eserin emanetçisi olarak görürler.

Böylelerine ancak eserlerini gönül rahatlığı ile teslim edebilirler.

Bu sebeple bir nevi ibadethane dikkatiyle çalışılan bu nevi yerlere gidildiğinde ve sanatçıyla konuşurken çok dikkatli olmak gerekiyor.

Büyük ihtimalle sohbet sırasında sınavdan geçiyor olabilirsiniz.

Ne zaman Selçuklu Galerisi'ne Hüsamettin ustaya gitsem bu duygu beni çepeçevre sarar.

Azami dikkat gösteririm.

Önceleri Çemberlitaş Karababa Tekkesi sokağında Karababa Tekkesi içinde, sonraları hemen karşısındaki handa idi yeri.

Şimdi Üsküdar'da Uncular Caddesi Azat Yokuşu No:3/4 Kat 2'de hizmetlerini sürdürüyor.

Eğer bir gün yolunuz düşerse üretim odasının yanındaki sergi odasını da açmasını rica edin. Kendinizi bir sanat müzesinde bulacaksınız. Mevcut ürünlerden yazgınız olmuş olan varsa onunla orada karşılaşacaksınız.

PARMAĞIMDA zevkle taşıdığım iki yüzük tasarladı usta.

Birini yıllardır parmağımdan çıkarmadığım Rumi desenli, özel tasarım ve on günlük bir emeğin sonucu.

Diğeri ise geçen hafta parmağımda yerini bulan Selçuklu motifli.

Geometrik desen ortasına oltu taşı kakılmış…

Özel tasarlanıp elde kesilmiş. Taşı da aynı şekilde elde çalışılmış ve üzerinde çizgilerle harika bir form oluşturulmuş.

Her zerresi el emeği, göz nuru.

Şunu da hatırlatalım ki, ustanın döküm ile yaptığı yine kendine has desenlerle oluşturulmuş pek çok ürünü var orada.

Biri sizin olabilir.

Merak edenler için şuracığa linkini bırakıyorum: http://www.selcuklugalerisi.com/

YÜZÜĞÜN çember halindeki ilk kaba örnekleri Tunç çağında görülmüş. Girit ve Miken uygarlıkları ince işçiliklerle süslemeye başlamış. Sonraları mühürler bulunan yüzüklere geçilmiş ve belge damgalamakta kullanılmış. Sonraki dönemlerde gücü ve egemenliği yansıtır olmuş. Antik Yunan'da sınıf farklılıklarının ifadesi için kullanılmaya başlayan yüzükleri Roma döneminde senatörler kullanmış, milattan sonra birinci yüzyılda ise özgür kişilerin simgesi olmuş. Ortaçağdaysa değerli taşlarla buluşmuş.

Bizim kültürümüzdeki yeri ayrıca malûmunuzdur zaten.

Tarih boyunca nasıl bir gelişim gösterirse göstersin ben Hüsamettin Yivlik ustanın eserlerinden asla şaşmam.

Ya Selam!