Ama bunlar arasında ferasetli bir denge kurduğumuzu söylemek ise ne yazık ki çok zordur. İçinden çıkamayıp boğulduğumuz konulara dikkatle bakabildiğimiz vakit tablo tüm berraklığı ve iç acıtıcılığı ile karşımıza çıkacaktır.

ÇAĞIMIZDA en çok yara aldığımız meselelerden birisi budur.

Sahih bir 'Denge Sıralaması'na sahip değiliz.

Değerlerimiz var, evet.

Prensiplerimiz mevcut, kabul.

Sabitelerimiz, vazgeçilmezlerimiz şükürler olsun ki deruhtemizde.

Ama bunlar arasında ferasetli bir denge kurduğumuzu söylemek ise ne yazık ki çok zordur.

İçinden çıkamayıp boğulduğumuz konulara dikkatle bakabildiğimiz vakit tablo tüm berraklığı ve iç acıtıcılığı ile karşımıza çıkacaktır.

Burada yapılması gereken temel yaklaşım insanın kendisine olan dürüstlüğüdür.

Hakikatten sapmama konusundaki ısrar anlayışıdır.

Doğruyu ne pahasına olursa olsun kabule yatkınlığıdır.

Bu ve benzer ön telakkiler geçerli sayıldıktan sonra yapılacak dikkatli bir inceleme hastalığımızı tüm açıklığı ile ortaya koymamız mümkün olabilecektir.

DEĞERLERİMİZİ saymamız gerekirse üç aşağı beş yukarı benzer bir liste çıkacaktır.

Bu sevindirici bir durumdur.

Beslendiğimiz kaynakların sahihliği ve hayatın sahici yaşanması bunu zorunlu kılar zaten.

Bu ülkede yaşayanlar için din, can, nesil, akıl, vatan, bayrak ve mal gibi korunması gerekenler listesi ortaktır.

Bunlara bağlı olarak yine yapılması gerekenlerle kaçınılması lazım gelenlerin neler olduğu da birbirine çok yakındır.

Din ve inanma ihtiyacı.

Dürüst yaşamak gerektiği.

Yalana tenezzül etmeme erdemi.

Helalinden kazanma ve israfa kaçmadan harcama ilkesi.

Merhametle muamele prensibi, düşküne el uzatma ahlakı.

İlim öğrenmenin kaçınılmazlığı.

Kendisinden önce başkasını tercih etme yüceliği.

Dedikodudan, gıybetten, iftiradan yılandan kaçar gibi kaçmanın lüzumu.

Çalışkanlık, emeği ile geçinme.

Dostluk gösterme, arkadaşlık etme.

Sevinç ve kederde ortaklık yani paylaşma.

Vefa.

İlahi emirlere uyma ve yasaklardan kaçınma…

Bu ve benzeri pek çok konuda yapacağımız listede önemli ortaklıkların çıktığı görülecektir.

Hatta birebir aynı olması bile şaşırtıcı değildir.

Zira sözel ve kitabi temel beslenme kaynaklarımız neredeyse aynıdır.

Ninelerimiz ve annelerimiz aynı ninnileri farklı söyleyişlerle de olsa kulaklarımıza üflemiştir.

Dedelerimiz ve babalarımız aynı kahramanların başarıları ile heyecanlanmış ve yine aynı sıkıntılarla kederlenmiştir.

Mayamız ortak karılmıştır kısacası.

Peki, o zaman problem nerededir, sıkıntı nereden çıkmaktadır?

İşte düğüm burasıdır.

Dananın kuyruğu tam da burada kopmaktadır.

YAPILMASI icap eden ile kaçınılması gerekenlerin DENGESİ sıralamasında çuvallıyoruz.

Öncelikler meselesinde her birimizin ayrı bir tercihi olabiliyor genel kurallarda aynı iken.

Temel inanış ve yaşama anlayışımızda ortaklıklar çok olduğu halde sıralamada dengeyi gözeten bir birlik olmadığı yani farklılıklar yaşandığı için düzeni kaçırdığımızdan bir kaos toplumu haline geldik.

Oysa denge düzenleyicidir. Birliği sağlar, bizleri tevhid eder. Kalbî duyarlılıklarımızı aynı kılar.

Bu olmadığında her inanmışın öncelik sıralaması değişiyor ve bu bizleri ayrıştırıyor. Oysa Kur'an'ın hakikatli bir talebesi olabildiğimizde bu denge sıralamasının asla değişmediğini göreceğiz.

Bu husus basit değildir, geçiştirilemez.

Göz ardı edilemez. Görmezlikten gelinemez.

İhmali mümkün değildir.

Zira bedeli çok yüksek olur ve zaten olmaktadır.

GÜNAH duygusu mesela.

Hepimizde az çok vardır.

Pek çoğumuz tali mesele olarak ele alınabilecek bir sosyal hususu hayatının birinci derece kaçınılması gereken zaruretler listesine koyarken İlahî Vahyin ısrarla ve şiddetle gündemimize getirdiği şirk meselesini hiç düşünmemiş bile olabilmektedir. Denge sıralamasında ilk madde budur.

Dini her metni ince bir hassasiyetle okuyup anlamaya çalışarak hürmetkar davranırken aynı okuma ve anlama ısrarını Hakkın kitabı için geçerli saymıyoruz. Bu ise trafiği karıştırmakta her birimizin bireysel sıralama yapmasına sebep olmaktadır.

Yine bir örnek: Eve hangi ayakla girilip çıkılacağı konusuna fikslenen ve bunu hayatının odak noktası haline getirebilen birinin kendi meşrebinde olmayan başkası için acımasızca ötekileştirmeye girişebilmesi denge sıralamasının kaçırıldığının bariz bir göstergesi…

Hatta bunun aile ve akraba münasebetlerini bozabilecek bir kerteye ulaşabildiği sıkça görülmekte…

Bir başka misal: Sol elle yemek yeme meselesine gereğinden fazla ehemmiyet vererek hatta solak olanlarla bu konuda tartışmaya girebilmesi karşısında haram kazanma veya avanta elde etme konusunda aynı duyarlılığı gösterememesi de denge sıralamasının yapılamadığını ortaya koyan çarpıcı bir çarpıklık değil mi?

Fıkıh kitaplarımızın 'Küçük günahlar' başlığı altında ele aldığı konuları hayatının vazgeçilmezi ve önceliği sayarken aynı şeyi büyük günahlardan olan 'Gıybet, zina, büyücülük ve israf' için gösterememesi aynı derecede bir ter yüz olmanın kanıtı sayılmaz mı?

Faize mazeretler bulabilmesi ve işini halledebilmek için 'Bu çark böyle kurulmuş' diyerek rüşvete olumlu bakabilmesi yine denge sıralamasının vahye uygun olmadığının apaçık delili olmuyor mu?

Bir günah duygusu var, evet.

Bir duyarlılık mevcut, tamam.

Ama…

Denge oluşturma sıralamasında problemler var.

Ve bu mesele Kur'an'dan mehcur olmamızın neredeyse hepimizin başına sardığı püsküllü belası durumunda.

İYİ, yararlı, mübah ve zararlı olanların sıralamasını dengeleyemiyoruz.

Buna kültürel söyleyişle 'Dengeler Fıkhı' da diyebiliriz. Bu konuda yapılan çalışmalar okunması gereken eserler muhakkak vardır.

Bulup okumalı ve kendimize çeki düzen vermeliyiz.

Ve artık çuvallamamalıyız.

Ya Selam!