Almanya’nın yukarıda izah edilen kültür durumunun o ülkede yaşayan göçmenler üzerindeki etkisi ve özellikle Türklerin bu konudaki karşılaştıkları sorunları ise küçümsenemeyecek kadar büyük boyuttadır.

Din ve Sosyal Yaşam (Kültürel Farklılık):

(…bir önceki köşe yazımın devamı) Almanya'nın yukarıda izah edilen kültür durumunun o ülkede yaşayan göçmenler üzerindeki etkisi ve özellikle Türklerin bu konudaki karşılaştıkları sorunları ise küçümsenemeyecek kadar büyük boyuttadır. Türkiye ağırlıklı olarak Avrupa ülkeleri ve özellikle Almanya'ya göç veren bir ülke olmanın sonucu yurtdışındaki vatandaşlarının çeşitli kültürel ve sosyal sorunlarıyla karşı karşıya olan bir ülkedir. Bu sorunlar yurtdışındaki vatandaşlarımızın başta dil olmak üzere farklı kültürel özellikleri nedeniyle yabancı oldukları bir toplumda yaşadıkları yalnızlık ve yabancılık duygularıyla eşdeğer oranda gelişmiştir. Her şeyden önce göç olgusu işçilerin aile yaşantılarındaki yapısal değişikliklerinden aile bireylerin statülerine kadar yoğun etkiler yapmıştır. Göçmenlerin genellikle aynı bölgelerde iskan etmeleri ortak mekanları kullanmaları bulundukları toplumun dışında içine kapalı birimler oluşturmalarına neden olmaktadır. Bir medeniyete dahil olmanın veya bir medeniyet değiştirmenin anlamı ortak olmayan tarihsel kültürel ve dinsel değerler dünyasında bu dünyaya yabancı insanlara bir kimlik bunalımı getirdiği tartışmasızdır. Almanlar kendilerini ekonomik üstünlüklerine bağlı olarak kültürel yönden de üstün gördükleri için Müslümanları ve özellikle de Türklerin kültürlerini aşağı görmekte ve onlara karşı hoşgörüsüz davranışlar sergilemektedir. Bu durum Müslüman Türkler üzerinde manevi bir baskıyı beraberinde getirmektedir.

Göç Alan Ülkede Kültürel Farkların Yarattığı Eğitim Sorunları:

Almanya'da nüfusun %17'sini oluşturan göçmen kökenli yaklaşık 16 milyon insan yaşamaktadır. Göçmenlerin %64'ü Avrupa ülkelerinden gelmekte, bunların içinde %14,2 ile Türkler en büyük göçmen grubu olarak oluşturmaktadır. Almanya kendisini hala bir kültür ulusu olarak algılamakta ve dolaysıyla kökene dayalı bir Almanlık anlayışına sığınmaktadır. Bu anlayışın doğal sonucu olarak yabancılar politikasına ve dolaysıyla alman çoğunluğun yabancılar hakkındaki bakışına, yabancıların alman kültürüne adapte olmaları gerektiğine yönelik bir kültürel eritme (asimilasyon) görüşüne egemen olmaktadır. Almanya'da yabancılara karşı beslenen ön yargılara yönelik çok sayıda araştırma yapılmıştır. Berlin'deki Hür Üniversitesi (Freie Universitaet) rektörünün Türk çocuklarının geri zekalı olduğuna dair açıklaması kurgulanan bu önyargının bir gruba yönelik olarak genelleştirilmesinin en açık örneğidir. Yabancılar işgalcidir, serseridir, esrar kaçakçısıdır, sokaktaki teröristlerdir, garip alışkanlıkları vardır, Müslüman fundamentalistlerdir, sosyal refah devleti sömürücüleridir, çalışma alışkanlıkları yoktur gibi sıfatlarla tanıtıldılar.

Son yıllarda kitlesel ve sivil kuruluşlar tarafından öncelikle felsefi olan hoşgörü ve kabul kavramları çok kültürlü toplumlarda yaşamın temel taşı olarak savunulmaktadır. Siyaset felsefesinde de açıklama ilgisinin güncel yaşamda ortaya çıkan bireysel ve grupsal çıkarların paylaşım kavgaları sorunlarından uzaklaşıp hoşgörü ve bunların kabulü alanına yöneldiği görülmektedir.