ONU mendilsiz gören hiç olmamıştı. Zamanla ismi bile unutulmuştu. Çocuklar onu ünlerken “Mendilli Dede” derlerdi. Çocuklara mendilin içine sığdırdığı renkli şekerleri ikram etmek onun bir âdeti olmuştu.

ONU mendilsiz gören hiç olmamıştı.

Zamanla ismi bile unutulmuştu. Çocuklar onu ünlerken 'Mendilli Dede' derlerdi.

Çocuklara mendilin içine sığdırdığı renkli şekerleri ikram etmek onun bir adeti olmuştu.

Kimi zaman çerezler çıkardı içinden.

Mevsimine göre değişimler olur, o mendilin içinden harmanda ya da caminin de bulunduğu köy meydanında dalından yeni koparıldığı belli olan armutlar dağıtılırdı.

Yazın kavurucu sıcaklığının hüküm sürdüğü günlerde mendili boynunda görülürdü.

Kısacası adı ile müsemma idi.

O gerçekten 'Mendilli Dede' idi.

KİMİ kimsesi yoktu.

Yalnız yaşardı.

Köyün biraz uzağında derme çatma bir kulübesi vardı ama orayı genellikle geceleri uyumak için kullanırdı.

'Mendilli Dede' tabiatın gönüllü ve canlı bir üyesiydi.

Doğa ile bütünleşmişti.

Güneşi o tatlı niyazlarıyla uyandırır yine muhteşem cümbüşlerle akşam uğurlardı.

MENDİL kültürümüzün önemli simgelerinden biriydi.

Âşıkların isimlerinin baş harfleri gözyaşları eşliğinde işlenir, yavuklular o mendili daima kalplerinin üstündeki ceplerinde özenle taşırlardı.

Sevdalılar o mendil ile kalplerini mi alevlendirirlerdi ya da kalplerinin harareti ile mendillerini mi ısıtırlardı bilinmez.

Her halükarda mendil sevdalıların kokusunu taşıyan kutsal bir emanet gibi yıllar boyu taşınıp dururdu.

TÜRKÜLERDE terennüm edilen mendil şairlerin dizelerinde de en itinalı yerini alırdı.

Yurt savunmalarında şehit düşen canların kalbinin üstündeki cepte Mushaf-ı Şerif ile mendilin çıktığı yine bilinen ve gönüllere kazınan sahnelerden biridir.

'MENDİLLİ Dede'nin hikayesini bilen yoktu.

Zaten bilinmemesi de gerekirdi.

Mendil bunun içindi zaten.

Gençliğin verdiği cahil cesareti veya cüretiyle sorduğum sorular cevapsız kalmıştı. Ancak bir yolunu bulur yinelerdim sualimi. Yakasını bırakmayacağımı en sonunda anlamıştı ve bir gün dayanamayıp 'Nazarım, bu mendil ikrar mendilidir' demişti.

İKRAR söz vermek demekti.

Başını bağlamaktı.

Dahası gönlünü vermekti.

Söz kesmekti başını kesseler geçilmeyecek güçte…

Yola girmek ve o yolda sonsuza yürümek manasına gelirdi.

İmanın ikrar ile karara bağlandığını fehmedenler bunun ne denli güçlü olduğunu da bilirler elbette.

MENDİL aşkın sembolüydü.

Verilmiş olan kavlin kelimelere dökülmeyen sözleşmesinin kanıtıydı.

O, hasretin belgesiydi.

Yanmış olmanın, sessiz sözsüz kavrulmanın hem şahidi hem de teselli edicisiydi.

'Al mendilim sende kalsın' diyen aşık tüm benliğini o mendilin ipliklerinin her birine nakış nakış işlerdi.

Başkasına faş edilemeyen özlemin kara kutusuydu mendil.

MENDİL bir bez parçası değildir.

Hele kullanılıp atılan bir kağıt parçası asla değildir.

Bazı yörelerimizde nişanlanan iki gencin birbirine yazgısının simgesi olduğu gibi yine ülkemizde yaşanan bazı kültürlerde girilen manevî yolun da bir işaretiydi.

Bunlar hatırda tutulduğunda 'Mendilli Dede'yi ve onun gibi ikrarına bağlı yiğit yürek sahiplerini anlamak kolaylaşacaktır.

Niyazımız iman ve ikrarına sahip çıkanlardan olmaktır.

Ya Selam!