Bugün ajanslara düşen habere göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kazakistan
Devlet Başkanı Nazarbayev ile yaptığı görüşmede “Putin ile
buluşmaya hazır olduğunu” belirtmiş.
Bunun meali, Erdoğan Rusya ile bir arabulucu arayışında.
Daha önce de birkaç kere “Uçağın Rusya’ya ait olduğunu bilmiyorduk,
bilseydik farklı davranırdık” şeklinde ortamı yumuşatmaya yönelik
sözler de söyledi.
Anlaşılan o ki uçak Suriye’nin sanıldığı için vuruldu. Öyle olmasa
daha önce Akdeniz’de vurulan uçağımızın aslında Ruslar tarafından
vurulduğu gerçeğini kabullenip ona göre pozisyon almamız
gerekirdi.
İşin en ilginci Fuat Avni’nin Ekim ayında gönderdiği bir twitte,
“Rus uçağının düşürüleceğini” söylediği Rusya hükümet sözcüsü
tarafından açıklandı. Görünen o ki birileri Rusya ile
ilişkilerimizin ilerlemesinden çok da hoşnut değiller ve bunu
sabote etmek için gerekeni yaptılar. Bunların dış ve iç
temsilcilerinin kimler olduğunu artık gayet iyi biliyorsunuz.
Fakat biz milli gururumuzu okşayan ve sosyal medyada artık çocukça
esprilere yol açmaya başlayan uçak düşürülmesi olayının Türk
mallarına boykot, turistlerin Türkiye’ye gelmesinin engellenmesi,
Türk işçi çalıştırmanın yasaklanması gibi ekonomik yaptırımlarla
cari açığı ve ekonomik dengeyi hedefleyen zararlara yol açtığını da
kabul etmemiz gerekiyor.
Tamam bunlar bir şekilde telafi edilebilir ancak ya Rus jetlerinin
yardım tırlarını, İHH’ya ait ekmek fırınını, sivillerin olduğu
pazar yerlerini kasten vurmasının telafisi nasıl olacak?
Bir uçak vurmanın milli gururumuzu okşadığı kesin ama o uçağın
faturasının sadece bize değil Suriye’deki mazlumlara çıkacağını
unutmamak lazım. O mazlumlar bizim milli gururumuzdan daha
önemliler.
Bütün milli duygulardan öte mantıklı düşünelim; bir uçak vurmanın
maliyeti ne oldu? Artık uçaklarımız Suriye’de hava operasyonlarına
katılamıyorlar, yardım tırlarımız bize ihtiyacı olan insanlara
ulaşamıyor, kasıtlı olarak sivil halka zarar verilme oranı arttı.
Bu sefer gerçekten sınırlarımız içerisine hapsedildik Rusya
tarafından.
Biz bunlara müdahale edebiliyor muyuz? Kabul edelim hayır.
O zaman uçağı düşürünce elimizde ne kaldı? Kimse hava sahamız
namusumuz demesin. Eğer öyleyse her gün bir Yunan uçağı düşürmemiz
gerekli.
Rusya’ya ait savaş uçağının vurulmasının ardından dikkat çekici bir
şekilde Putin ısrarla hem de birkaç gün üst üste; “Sırtımızdan
bıçaklandık.” ibaresini kullandı. Erdoğan ile Putin arasındaki iyi
ilişkiler dolayısıyla Sanghay Beşlisi’ne katılma talebimiz,
Avrupa’ya gönderilecek doğalgazın Türkiye üzerinden geçmesi gibi
önemli projelerde Rusya bizimle gayet olumlu bir işbirliği
içindeydi.
Şu yanlış anlaşılmasın; oradaki insanların ölmesine göz yumalım
demiyorum. Ancak uluslararası ilişkiler böyle işlemiyor. Bu bir
ikilem. Acı verici bir ikilem. Fakat Rusya’nın bize alternatif
olarak İran’la işbirliğini yoğunlaştırması çok da istenilen bir şey
değil. Çünkü İran’ın bizi sarmak için kurmaya çalıştığı Şii
Hilali’nin yanına bir de Rusya’nın eklenmesi hoş olmadı. Tırlarımız
Orta Asya’ya ulaşmak için Rusya’yı kullanmak zorundalar.
Azerbaycan’ın kullanılması ancak uzun vadede dönüşüm sağlanmasıyla
olabilecek.
Maalesef Türkiye’nin tekamül ve dönüşüm süreci için biraz daha
zamana ihtiyaç var. Bu süreçte ülke zarar görürse bütün
Müslümanların umudu suya düşer.
Yüzyıllardır İslam’a bayraktarlık yapan biz olduğumuz için yine
bayraktarı bizim olmamız bekleniyor. Bu sürece zarar verecek
acılara karşı dişimizi sıkıp sabretmemiz gerekli.
Neyse ki Erdoğan, Karadenizli olmanın fevriliğiyle yaptığı
açıklamaların ardından her zaman ki akılcılığıyla Türkiye’nin
alacağı hasarı fark ettiği için barış elini ısrarla uzatıyor.
Tek korkusu milletimizin ısrarla “vurduk kardeşim işte ne olacak?”
şeklindeki milli delikanlılığı !
Erdoğan’ın kapalı kapılar ardında Putin ile yapacağı görüşmeye çok
önem veriyorum, eğer Putin inadından vazgeçip bu görüşmeyi kabul
ederse.