“Bir savaşa girmemenin en iyi yolu, o savaşa girmek için gözünü bile kırpmayacağının mesajını karşı tarafa vermektir.”

“Bir savaşa girmemenin en iyi yolu, o savaşa girmek için gözünü bile kırpmayacağının mesajını karşı tarafa vermektir.”

PKK’nın Suriye uzantısı PYD’nin lideri Salih Müslim, Amerika’nın Sesi’ne yaptığı açıklamada; “En büyük endişesinin Türkiye’nin savaşa katılması olduğunu, ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin koordinasyonu olmadan Fırat’ın batısına geçmeyeceklerini ve eğer bölgeye girerlerse Türk birliklerinin Kürt bölgelerine saldırabileceğini” belirtti.

Salih Müslim PYD’yi, müttefiki ABD’ye itaat eden, IŞID’le savaşmaktan başka bir misyonu olmayan ABD’nin sözünü dinlerken Türkiye tarafından zulme uğrama ihtimali olan fedakâr özgürlük savaşçısı gerillâlar olarak göstermeye çalışırken, Türkiye’yi saldırgan ve haksız IŞID işbirlikçisi olarak göstermeye devam ediyor.

Anlaşılan o ki, PYD yakın zamanda Fırat’ın batısına geçmek için planlanmış bulunan bir sürecin içerisinde ve kamuoyu buna hazırlanmaya çalışılıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ABD’nin PYD’ye karşı tutumunu eleştirmesinin ardından ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “PYD’yi müttefikleri olarak gördüklerini” açıklaması çok ilginçken, hemen devamında gelen “PYD’nin İŞID’e karşı savaşan önemli bir kara gücü olduğunu” belirtmesi şu anlama geliyor; “Aslında sizi anlıyoruz ama bizim burada kullanacak kara gücümüz yok, o yüzden kusurumuza bakmayın.”

ABD kimin ne olduğunu aslında bizden daha iyi biliyor. Yıllardır bu tarz örgütleri kuran, kurulmasına iştigal eden, bizim aleyhimizde kullanan, büyütüp geliştiren, silah ve mühimmat veren onlar çünkü.

Türkiye’nin 10 yıla yakın bir süredir ABD’nin ve Avrupa’nın yörüngesinden çıkmaya başladığını gören Batılı ülkeler, bu sorunu, kamuoyunu yönlendirerek legal yollarla çözemeyince başka yollar kullanarak çözmeye çalışıyorlar.

Suriye’nin kuzeyinde kurulacak bir Kürt Devletinin Türkiye için çık ciddi bir sorun olacağını bilen ABD ve Rusya, gizli bir anlaşmayla orada bir devlet kurdurmaya kararlılar. Bizim bu noktada dayandığımız tek güç ise aslında Avrupa Birliği.

Beklemedikleri bir göçmen akımının başlarına bela olduğunu ve gelecekte de olmaya devam edeceğini anlayan AB, bu sorunun çözümü için Türkiye’ye destek veriyor. Bu sorunun çözümünün ise Suriye’deki savaşın bitmesi, sivillerin bombalanmasının engellenmesi olduğunun bilincindeler.

3-5 gündür gündeme getirilmeye başlanan “NATO’nun göçmen akımı için Suriye’ye müdahale etmesi gerekliliği” söylemleri ise Rusya’yı durdurabilmek için tek yol. Kimsenin müdahale etmediği bir ortamda Rusya’nın merhamete gelip sivilleri öldürmeyi durdurmasını beklemek safdillik olur.

İşte bu noktada yazının en başında geçen sözü hatırlarsak şu soruyu kendimize sormak zorundayız; “NATO Suriye’ye müdahale ederiz söyleminin arkasında ne kadar süre kararlı bir şekilde duracak?”