KENDİSİNİ Zafer Dergisinde çalıştığım yıllarda tanıdım. Hemen sevdim. Mütebessim çehresi kapıda belirdiği anda içeriye görünmez bir muhabbet enerjisi gönderir içerisi aydınlanırdı.

KENDİSİNİ Zafer Dergisinde çalıştığım yıllarda tanıdım.

Hemen sevdim.

Mütebessim çehresi kapıda belirdiği anda içeriye görünmez bir muhabbet enerjisi gönderir içerisi aydınlanırdı.

Aydınlanırdım.

Muhatabına değer yükleyen bir iletişim tarzı vardı.

Muhteşem bir hitabetin sahibiydi.

Merhametinin kanatlarını üzerinize açar, gölgelendirirdi. Her gelişinde içimde tarif edilmez muştular kanat çırpmaya başlardı. Onun yanında tüm gariban duygularım ortadan kalkar kendimi güvenli bir alana çekmiş olurdum.

O bunu bilmez ama ben hep daha uzun kalmasını isterdim.

Ve daha sık gelmesini…

KUR'AN-I KERİM okuyuşu bir başkadır.

Manasını kavrayamıyor olsanız bile onun kıraat ettiği aşr-ı şerif ile ayetler adeta gönül kıvrımlarınızda dolaşmaya başlar ve sizi enfes bir manevi seyahate çıkarırdı.

Mihraba en yakıştırdığım isimlerden biriydi.

Minberde heybeti büyüdükçe büyürdü.

Hutbe metinlerini ciddi bir mesai harcayarak kendisi yazar ve kutsal bir hitabe şeklinde cemaatine sunardı.

Cuma sonrası bu metnin kopyasını almak için insanların sıraya girdiğini gördüğüm çokça olmuştu.

Her biri farklı noktalar yakalayan, günümüz meselelerine çıkış fırsatları sunan, akla makul kapılar aralayan ama aynı zamandı kalbi ihtizaza getiren cereyanı yüksek metinlerdi bunlar.

Hakkını verirdi yani mihrabın, minberin…

Onu dinlemeye ve feyz almaya kim bilir kimler nerelerden geliyordu?

Mıknatıs olma özelliği kendisine lütfedilmiş nadir kişilerdendi Lütfi Karaca Hoca.

Nişantaşı ve Eminönü'nde görev yaptığı camilerin duvarları onun yankılanan sesinin şahitleridirler.

O yankı mü'min gönüllerde artarak binlerce yiv ve setten geçip makes buluyordu.

ÇERKES beyidir.

Düzcelidir.

İncenin incesi naif bir kalbin sahibidir.

Okumaya, öğrenmeye doymayan bir yapısı vardır. İlim yolunda yürüme farzını onun şahsında rahatlıkla görüp seyredebilirsiniz.

Nicelerinde bulunmayan orijinal kitapları onun kütüphanesinde rahatlıkla bulabilirsiniz.

Bilime ve bilim adamlarına önem verir. Onları dikkatle takip eder.

Yenilik geni varsa eğer, ki var diyorlar o gen Lütfü Hocada aşikar olmuştur.

Hocam Haluk Nurbaki'nin konferanslarına gelir, konuşmalarını izlerdi.

Vefalıdır.

Anma toplantılarımıza iştirak ettiğinde bu yönünü de fark etmiştim.

LÜTFİ KARACA HOCA atak bir insan.

Hareketli bir yapısı var.

İstenmeden gerekeni yapan ve işi sonuna kadar götüren bir kişiliğe sahip.

Hafızlık çalışan kardeşim Hayati Konya'dan ani bir kararla geldiğinde yardımına ihtiyaç duymuştum. Kendi evladı gibi ilgilenmiş bir iki gün içinde Çağlayan'da bir kursa yerleştirmiş ve problemimi zor olmasına rağmen hızlıca çözmüştü.

Minnettarlığımı kelimelerle ifade edemem.

HAYATIN içinde Lütfi Hoca.

Kıyısına hiç razı gelmedi. Kenardan bakmadı sorunlara. İçine girdi, deneyimledi, çözümler geliştirdi ve bunu paylaştı.

İnsanlara saygıyla davrandı hep. Ötekileştirmedi, etiketlemedi, ittirmedi.

Kabul edici idi.

Bunun bir sonucu olarak daima saygı gördü, sevildi, sayıldı.

Sezgi gücünün güçlü oluşu, entelektüel yapısı, birleştiriciliği onu tam bir sulh insanı yapıyordu.

Tek kelimeyle kendisi için benden bir tarif istenmiş olsaydı hiç tereddüt etmeden 'O bir barış insanıdır' derdim.

Hoşgörüsü gökler kadar derin olan bir insanı başka nasıl anlatabilirim ki zaten?

Yine yetinmeyip ikinci bir tarif arzu edilse buna da aynı şekilde 'Karizmatik' derdim.

Elbette hedefleri olan, ülküleri bulunan, eli açık bir dert babasını bunlarla anlatabilmek yeterli olmayacaktır.

Son bir şey ilave etmem gerekirse eğer 'O latiftir' derim.

Letafet ehlidir.

Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki, böyle güzellerin yansımalarını hayatıma düşürdü.

Tanış etti, sevdirdi.

Allah'tan kendisi için hayırlı, sağlıklı ve uzun bir ömür niyaz ederken bitimsiz muhabbetlerimi sunarım.

Ya Selam!